Ömrü boyunca Filistin davasının yılmaz bir savunucu olmuş yazar, aydın, entelektüel. Kanser tedavisi gördüğü zamanlarda bile çalışmalarına, mücadelesine devam etmiştir. O ve Noam chomsky dünya için çok değerli iki insandan biriydi. Toprağı bol olsun.
''Biz tarihimizin önemli bir kısmında kapalı bir toplum olarak bırakıldık.
Biz görünmez insanlarız, görünmez bir halkız. Biz hikâyemizi anlatmakta, anlatımızın bilinmesini sağlamakta pek başarılı olamıyoruz. Bu yüzden bizim asıl ihtiyacımız, örgütlü bir kampanya yürütmek. Henüz harekete geçirilmemiş durumda, oldukça geniş bir Filistinli diaspora topluluğumuz var. Filistin'de, Arap dünyasında henüz devreye sokulmamış pek çok kaynak söz konusu. ''
Edward said denilince aklıma gelen ilk şey bir arkadaşımın said'in oryantalizm üzerine eleştirilerini okuduktan sonra yaptığı yorum aklıma gelir: "vay be bizim buradaki said'e bak, bir de şu adama bak." (Bizim buradaki dediği bediüzzaman)
Haksız değil kesinlikle.
Öte yandan genç insanlar edward beyi okusalar batıyı örnek almak ile batıyı ululaştırmak arasındaki farkı anlarlar. Ama said'in biraz abarttığını düşünüyorum.
Edit: ah evet, bir de aktivist olmasa daha çok beğeneceğim.
filistin'li hıristiyan bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen ve batıda eğitim görmüş edebiyat profesörü, aydın, kendi tabiriyle '' postmodernist entelektüel'' dir. postmodernizm entelektüelinin tanımını yaptığı ''entelektüel'' kitabı okumaya değer başyapıtıdır fikrimce. uzun yıllar kendini filistin davasına adamış, batılıların o dönemde küçümsemek için kullandıkları oryantalizm kelimesini farklı bir platforma taşıyarak ortadoğulu müslüman aydınların umut ışığı olmuştur. batıda eğitim gördüğü çocukluk ve gençlik yıllarında yaşamış olduğu, bir hıristiyan olmasına rağmen etnik kimliği dolayısıyla aşağılanmasını ve batının ikiyüzlülüğünü yıllar sonra hastalandığı dönemde yazdığı '' sürgün yılları'' adlı kitabında şu satırlarla ifade eder:
“Yıllar yılı biraz da o anki duruma göre, “Edward”ı ağzımda yuvarlayıp, “Said”i vurgulamayı ya da bunun tam tersini yapmayı yeğledim. Kimileyin de bu ikisini öyle peş peşe getiriyordum ki ne biri ne öbürü anlaşılabiliyordu. Ne olursa olsun katlanamadığım, ama sıklıkla yüzleşmek zorunda kaldığım şey, tanışma anlarında, karşımdaki insanların yüzlerinde beliren o kulaklarına inanamaz, sorgular ifadeydi: Edward? Said?”
"Bir entelektüel olmanın en çetin yanı, yazdıkların ve yaptığın müdahaleler aracılığıyla vazettiğin şeyi, bir kuruma, bir sistemin ya da yöntemin emriyle harekete geçen bir robota dönüşüp katılaşmadan temsil etmektir. Hem bunu hem de tetikte durup iradeni gevşetmemeyi başarabilmiş olmanın coşkusunu hissetmiş olan varsa, bu çakışmanın ne kadar nadir gerçekleştiğini takdir edecektir.
Fakat bunu başarabilmenin tek yolu, bir entelektüel olarak, elinizden geldiğince iyi ve aktif bir biçimde hakikati temsil etmek ile bir haminin ya da otoritenin sizi yönlendirmesine pasif bir biçimde izin vermek arasında seçim yapmanın sizin elinizde olduğunu kendinize hatırlatmanızdır.
kendisi huntington'ın medeniyetler çatışması kitabında yer alan fikirlerin aksine, Avrupa'nın (anglosakson elitist kültürün), Doğu düşüncesi ile barışacabileceğini savunmuştur. WW2 sonrası Holocoust ile yüzleşen Batının, anti semitizmi bir değer yargısı gibi belirlediğini söyleyen Edward Said, aynı Avrupa'nın emparyalizm ile de yüzleşmesi halinde bir çatışmaya gerek duymadan, Doğu ve islam kültürü ile de bir sentez oluşturabileceğini ifade etmiştir.
bu arada Said, kendisi gibi azılı birer anti emperyalist ve anti israilci olan Finkelstein ve Naum Chomsky gibi bir dilbilimcidir. amerikadaki dilbilimci akademisyenlerin, siyaset ve siyaset felsefesi üzerine bu kadar kafa yorması da bence başka araştırılacak bir konudur.