"Non, je ne regrette rien" isimli şarkısını sabah alarmı olarak kullandığım fransız şarkıcı. şarkı kesinlikle işe yarıyor, duyar duymaz üst katmanlara geçiyor, sonra da uyanıyorum.
Dünyanın en romantik ve özel sesli kadını.
Başucu müziklerimin başkahramanı.
Arım balım petegim.... Şarabıma yarenlik edenim...
Bak coştum gene, kalp kalp kalp..
Güzel olmadığı için yeterince ilgi görmediğini düşündüğüm güzel sesli kadın.
Zor ve acılı bir hayat geçirmiş, geçirdiği bir kazadan sonra morfin bağımlısı haline gelmiş ve aşırı alkol tüketiminin sonucu karaciğer kanserinden 48 yaşında hayatını kaybetmiştir.
1.45 boylarında , minicik ama yüreği büyük bir kadındır.
''O devirde evli olmasına rağmen Cerdan, Piaf’a büyük bir aşk besliyordu. Öyle ki New York’ta bir turne için bulunan Edith Piaf, hasretine dayanamayarak Cerdan’ı yanına gelmesi için ikna eder. O dönem önemli bir maça hazırlanan Marcel Cerdan, Edith Piaf’ı kıramayıp Paris’ten kalkan New York uçağına biner. Ancak uçak maalesef bir süre sonra düşer ve Cerdan hayatını kaybeder. Bu olaydan sonra Piaf’ın hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Girdiği derin depresyon geri kalan hayatında yakasını bırakmaz.''
Annem dinlerdi ondan öğrenmiştim bu sanatçıyı . Gerçekten büyüleyici bir ses insanı farklı diyarlara götürüyor. E birde fransızca olunca etkisi tavana vuruyor efenim.
Başucu kadınım.
Alarmım, telefon sesim.
Hem cinsim olmasa, salt sesinden ve hüzünlü tınısından dolayı, deli divane aşık olabileceğim kadın.
Hüzün, bir kadına bu kadar mı yakışır?
Ses, bir kadını bu kadar mı özel kılar?
Fransızca, bir dilde bu kadar mı efsaneleşir?
Yanıt edith piaf ise, evet!
Bugün kendinize bir iyilik yapın.
Bu nefaseti dinlemeden uyumayın.
La vie en rose olur mesela ya da tu es partout ya da l'etranger...
bir sıcak yaz günü, gittiğim beyoğlunda yemeğimin ardından biraz olsun keyif almak için gittiğim la mome - kaldırım serçesi filmi ile kendisine aşık olduğum, inanılmaz hayat hikayesi ve olağanüstü sesi ile beni benden alan zat-ı muhterem edith piaf. çıkarken non je ne regette rien diye bağırınıyordum etrafta sıfır fransızca bilgimle..
çok az insan evladının sesi bir la ile
bir do ile
bir si ile ağlatmaya yeter.
bu kadın ne zaman bir şarkıya girse gözlerim dolabiliyor.
bu kadının sesindeki hüznü belki bir hamiyet yüceses'te bulursun müzeyyen senar'da bulursun ama ben bir fransızda bulduğuma şaşırıyorum. ucundan bir yerde türklük vardır bu kadında, buraya yazıyorum.
çilesine kurban olduğumun edith piaf'ı.
sonradan keşfettim büyüdükçe anladım ben senin derdini...
sonradan keşfettim sesinin büyüsünü.
niyeyse yaşıtım gibi geliyor edith piaf bana büyüğüm değil..
o pöti pöti bedenine ne büyük acılar sığdırmış, kocaman kadın...
annesi, kızının adını doğumundan birkaç gün önce 12 aralık 1915'de, almanlar tarafından kurşuna dizilen genç bir ingiliz kadın hemşire olan edith cavell'in anısına koymuş biliyormusun.
dinledigim her coskulu sarkisinda kendimi paris sokaklarinda hissederim.
1951 yilinda gecirdigi bir trafik kazasindan sonra alkolik olmuş o taş plakların sesi olan kadın..ve 1952 de onun gibi alkolik olan şarkı sözü yazari jacques pills ile evlenmiş.
r harflerini bastırarak söyler ve bize çok hoş gelen fransızcası, fransiz dil bilimcileri tarafindan çok kötü bir fransızca olarak nitelendirilir. söylediklerine gore fransanın kırsalında bu şekilde konuşulurmuş fransızca. kabaymış oldukça.
babası bir sokak cambazı. annesi de istanbul'daki gazinolarda çalışmak için, onu küçük yaşta bırakmış bir şantöz.
çok ilginçtir 3 yaşında menenjit geçirip kör olmuş, sonra 7 yaşında kendiliğinden görmeye baslamış tekrar. ama hayatı boyunca talihsizlikler, acılar peşini birakmamış.. küçük kızını yine menenjite kurban vermiş ve cenazesini kaldıracak parasi bile yokmuş o zamanlar.
hayatım adli otobiyografisinde geçen çok içli bir hikayedir bu: sabah saatin dördünde öyle ümitsizce para ararken, kendisi gibi fakir arkadaslarının yardımları da yetmezken ve cenaze masraflari için gerekli 10 frankin eksikligini hissederken bir adam laf atar arkasından, "benimle birazcık eğlenmek için ne istersin?" diye. "10 frank" der o da. küçük bir otele giderler. yabancı 10 frank'i peşin verir hatta. ve yapamayacağını anlar o zaman edith. ağlamaya başlar adamın karşısında; ve hikayesini, çocuğunu kaybettiğini, toprağa verecek parası bile olmadığını anlatır. ve adam parayı alarak gitmesine izin verir...
söyle yazar piaf (ki biliyorsundur kesin fransızca serçe demektir piaf): "işte, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karşılık bile beklemeden yardım etmemin asıl nedeni bu adamdır. peki, bu adam bana bir fahişe gibi davranmış olsaydı... belki de bugün birçok insanın vücudunu, birçoğunun da ruhunu son anda kurtaran biri olmayacaktım. bugün dahi, bana başkalarına yardım etme duygusunu sağlayan bu insana minnettarim".
bilmiyorum, hislenirim ben...
okudunmu bilmiyorum "hayatım" adlı kitabında anlatır kendisini. aşkları, hayal kırıklıkları, tahammülü zor kaprislerini olduğu gibi anlatır. sinir nöbetlerinin birinde kendisine hediye edilmiş veya kendisinin aldığı tüm mücevherleri klozete attığını anlatır. lokantada yemek yerken yerinden kalkıp yan masadaki adama "bayım iğrenç yüzünüz ve yemek yiyişinizle domuza benziyorsunuz" dediğini anlatır. alkolik olmasının bir sebebi de anneannesidir. daha edith piaf 10 yaşındayken anneanne bir şişe şarabı vermekte ve kahvaltıda ekmekle şarap içmesini söylemektedir merhumeye.
uyuşturucu bağımlılığının dibe vurduğu dönemde direkt elbise üzerinden iğneyi sapladığı için enfeksiyon kapmıştır. pek çok kez aşık olmuş ancak bir şekilde hep hüsranla bitmiştir aşkları. bir kısmında edith piaf aldatmış, diğerlerinde aldatılmış veya istismar edilmiştir. anlaşılması zor bir şekilde belki de hayatında baba figürünün eksik olmasından dolayı kendini her şartta koruyacak kollayacak bir erkek bir koca aramaktadır.
son evliliğini kendisinden yaşça çok küçük şarkıcı theo serapo ile yapar. pigalle batakhanelerinden tüm dünyanın tanıdığı ve sevdiği bir yıldıza dönüşmek için belki de bunca şeyi yaşamak gerekmektedir.
ölümünün arkasından intihar eden son eşi jean cocteau, işgal altındaki fransa'da, "edith piaf değildir şarkı söyleyen: yağan yağmur, esen rüzgar, serpilen ayışığıdır" diye fısıldamıştır şarkı söyleyişi için, yağmur bazılarımıza yağar çünkü.
ölümünün üzerinden yillar gecmesine ragmen mezarinda taze cicek eksik olmaz.
gece gece aklıma sokulmuş kadın açayım da dinleneyim biraz. üstteki yazara teşekkür ediyorum sayesinde şuan eksik olan tek şeyin edith piaf olduğunu fark ettim.