edip cansever

entry920 galeri57 video7
    760.
  1. bazen ikinci yeniden ap ayrı bir şair olarak gördüğüm türk şair.

    bir yitişten sonra şiirini dinlemek için ;

    https://www.youtube.com/watch?v=XzDmb5gHHzQ
    5 ...
  2. 759.
  3. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1463515/+

    başkan ali kılıç'ın haftanın belirli günler paylaştığı güzel sözlerin sahibi edebiyatçı.
    1 ...
  4. 758.
  5. Adam yaşama sevinci içinde
    Masaya anahtarlarını koydu
    Bakır kâseye çiçekleri koydu
    Sütünü yumurtasını koydu
    Pencereden gelen ışığı koydu
    Bisiklet sesini çıkrık sesini
    Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    Adam masaya
    Aklında olup bitenleri koydu
    Ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    Adam masaya onları da koydu
    Üç kere üç dokuz ederdi
    Adam koydu masaya dokuzu
    Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    Uzandı masaya sonsuzu koydu
    Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    Masaya biranın dökülüşünü koydu
    Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    Tokluğunu açlığını koydu.
    Masa da masaymış ha
    Bana mısın demedi bu kadar yüke
    Bir iki sallandı durdu
    Adam ha babam koyuyordu.
    11 ...
  6. 757.
  7. Uzun bir şiir olmasına rağmen okunlası bir şiirdir çağırılmayan Yakup. Okudukça sıkmaz, aksine gözünüzün önünde betimlersiniz Anlatılanları. Kendinizi Yusuf'un yerine koyarsınız. Pardon, Yusuf mu dedim ? Yakup, çağırılmayan yakup.

    Şiirin tamamı;

    I

    Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
    Bunu kendine üç kere söyledi
    Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
    O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
    Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli
    Daha hiç çağrılmadım
    Biri olsun “Yakup!” diye seslenmedi hiç
    Yakup!
    Diye seslenmedi ki, dönüp arkama bakayım
    Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
    Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım
    Sonra bir güzel yıkanayım da.
    Ben size demedim mi.

    Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum
    Sanki böyle niye ben oradan geliyorum
    Telaşlı, aç gözlü kurbağalara
    Bakmaktan
    Bilmiyorum
    Bilmiyorum, bilmiyorum
    Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
    Bazen karıştırıyorum.

    Bazen karıştırıyorum ya, çok uzun bir gündü
    Sonra bu çok uzun günün sıcak bir günü
    Kediler kırmızı alevler halinde koşuyordu
    Onlar işte hep boyuna koşuyordu
    Birileri çıkıyordu ordan burdan

    Hiç çıkmamak halinde ve ölgün
    Birileri çıkıyordu
    Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık
    Bir pencerenin sokağa doğru içinde
    Bu uyum korkunçtur Yakup!
    Yakubun olması korkunçluğudur bu
    Dünyanın insana doğru içinde
    Yakup, Yakup!
    Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum
    Lambayı söndürmesinler, geliyorum
    Siz bütün lambaları yakın, evet
    Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup
    Bazen karıştırıyorum.

    Ve kendine bilinmeyenler yaratan Yakubum ben, iyi ya
    Durduğum bir gündü, diyorum, bütün ilgiler sizin olsun
    Her türlü bir şeyler sizin olsun, ben artık
    Hep böyle istiyorum, ayıp değil ya
    Durduğum bir gündü, diyorum, yüzümü göğe doğurduğum
    Bir gündü ve yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde
    Ve yollarda ölü baykuşlar bulduğum
    Bir ölünün günü boyayan renginde
    Çürük evler bulduğum, içleri sonsuz kayalar
    Kayalardan dondurmalar sorduğum
    Ben, yani Yakup, Yakubun hiç çağrılmamış şekli
    Kim bilir ne diyordum
    (Kim bilir ne diyordu bir baykuş yaratıldığına
    Bir baykuş tarafından
    Ve bütün baykuşlar o bütün baykuşların arasında ne oluyordu
    Ben ne oluyordum.)

    Bütün iskemleler ağır ve hastalıklı
    Bir gidip bir geliyordum kendime aptallaşarak
    Bunu Yakup söyledi
    Dedi ki, çünkü herkes Yakubu yaşıyordu, bense
    Çöllerden ve kızgın güneşlerden icatlar yapıyordum
    Kızgın kağıtların üstüne
    Ve alevler halinde dünya bana dokunuyordu
    Ve ayakta soğuk bir bira içmiş kadar bir anlamım oluyordu bazen
    Oluyordu ve bir de
    Bir otobüse bindiğim, biletçinin bilet bile kesmek istemediği ben
    Kendimi koruyordum
    Bunu bana Yakup söyledi
    Öyle bir Yakup ki bu, onca din kitaplarının sözünü bile etmediği
    Kimsenin sözünü bile etmediği bir Yakup
    Ben
    Bunu hep biliyorum
    Bunu hep biliyorum ve işte
    Özgürüm, cezasız duruyorum.

    II

    Kurbağalara bakmaktan geliyorum
    Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi
    Telaşlı, açgözlü kurbağalara
    Bakmaktan geliyorum. Ben sanki Yusuf
    Ve Yusuf değil
    Her gün bir tahtaboşta asılı duruyorum
    Ve durmuyorum. Ben işte Yakup
    Yok artık karıştırmıyorum.

    Taş merdivenleri ağır ağır çıktım, bunu ben böyle yaptım
    Eski taş merdivenleri. Yanımdan bir sürü adam
    Geçti ve kolayca gittiler
    Müzik aletleri renginde ve pırıl pırıl gittiler
    Yanan güneşin altında
    Onlar ki.. onlara benzer şeyleri ben çok gördüm
    Ve onlar bir zamanı tamamladılar, öyle yaptılar
    Ve sordum
    Yakup daha başka nasıl bir Yakup olsun
    Ve onlar daha başka nasıl bir onlar olsunlar ki
    Yakup ve onlar nasıl olsunlar. işte ben taş merdivenleri
    Kurbağalara bağlayan taş merdivenleri
    Durmadan kendimle karıştırıyordum
    Kimse beni tutup çıkarmıyordu
    Vıcık vıcık taşlar duyuyordum ayaklarımın altında
    Anlamsız, yapışkan bir yığın taşlar
    Yoruldum! bunu sanki biri söyledi
    Yakubun biri
    Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim
    Kendime bir isim düşünerek
    Birden ki bir isim düşünerek kendime. Hayır bu kimse değil
    Ancak gelebildim

    Aşağıda bir luna park kımıldıyordu. Ah kurbağalara bakmam gecikecek
    Luna park kımıldıyordu, hem öyle değil
    Bu uyum korkunçtur Yakup
    Bir yokluğun kımıldamaya doğru içinde
    Ve sen ki böyle tanımlanırsan Yakup
    Yakuup!
    Bir şey ki seni çağırıyor, o şimdi ne olmalı
    Gene bir Yakup olmalı bu, Yakup
    Kurbağalara bakman gecikecek, bunu ben nasılsa söylüyorum
    Nasılsa ben bunu bir kere söylüyorum
    Günşse kırmızı top taşıyan bir adamın tahta bacağını çok yakıyordu ki
    Adam içinden bağırdıkça dünya
    Ters yönden yaratılıyordu, diyebilirim
    Bir öğle üzeriydi adamın içindeki kalp
    Kan kalp
    Kırmızı top
    Yakıcı dönüşümler çıkaran
    Belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın
    Öyle değil mi Yakup
    Hemen hemen öyleydi, Yakup bunu söyledi
    iyi ki söyledi. Ara katta bir pencerenin önüne ancak gelebildim
    Şimdi bir kurtarabilsem ayaklarımı
    O benim ayaklarımı.. taşlardan
    Bir kurtarabilsem
    Saat on ikiyi gösteriyordu ki, ben nerdeydim
    Bir zamansızlığın Yakuba doğru içinde
    Saat on yediyi ve yirmi biri
    Gösteriyordu ki, ben nerdeydim
    Her saniyedeki ve işte her saniyedeki
    Ben, yani Yakubun o dağılgan şekli
    Nerdeydim.

    Bilmem ki. Bir avukat benim ellerimi tuttu. Gözlüklü bir kadındı bu, iyi mi
    Kim bilir bir çağın neresinden burada. Anlaşılması
    Yoktu ki. Kendine özgü bir duruşu
    Yoktu ki. Pek güçlü kolları vardı yalnız
    Ne diyordum, ben işte Yakup
    Çekiverdi beni taş hamurun içinden
    Pek öyle gürültüyle değil
    Bir başka yapışkanlığın içine
    Çekiverdi beni
    Göğüsleri pek hoştu, ipekli bir giysinin altındaydı onlar
    Sonra elleri ve kalçaları pek hoştu
    Kılların ve bütün oynak yerlerin ölümlere doğru içinde
    Bacaklarıyla bir şeyler bir şeyler bir şeyler yapıyordu artık
    Onu ben çok iyi görüyordum. Ama çarşaflar, öyle bir takım kıpırdanmalar araya
    giriyordu
    Engelliyordu bizi
    Ter içindeydik. Ellerimden çekiyordu. Ter içindeydik
    Beni kurtarmak istiyordu, bir isim gibi Ben’i
    Ter içindeydik
    Terlerimiz üstümüzde duruyordu, yıkanmış yeni kaplar gibiydik
    Üstümüzde ölgün ve kararsız su tanecikleri bulunan
    Biz Yakup
    Biz gözlükten, taş hamurdan ve beyaz çarşaflardan
    Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış
    Kurbağalara geldik.

    III

    Kurbağalara bakmaktan geliyorum
    Dedi Yakup, bunu kendine üç kere söyledi
    Masalarda oturmuşlardı. Ben oradan geliyorum
    Yazı makineleri, kağıt sesleri
    Ben oradan geliyorum.

    Önce bir kenarda durdum, hiç kimse beni çağırmadı
    Sonra bir yer bulup oturdum. Hadi bir sigara içeyim dedim
    Olmaz, dedi mübaşir kılıklı kurbağanın biri
    Belli ki yeni tıraş olmuştu, bana yakasından bir kopça eksik gibi geldi
    Öyleyse peki, dedim, ayağa kalktım, şöyle bir duvara dayandım
    Bu kez de duvarlarda sanki duvarca bir sözdizimi
    Olmaz ki, Yakup!
    Peki Yakup ne yapsın, bu aklımdan bile geçmedi
    Herkesin durduğu bir yere gittim. Ben Yakup
    Ya onlar kimdi
    Aralarına aldılar beni. Artık ben hiçbir şey göremiyordum
    Biri bir şeyler söylüyordu yalnız, yüksekçe bir yere oturmuş
    Onu ben duyuyordum
    Duyuyordum, sesi başımın üstünden dünyaya yayılıyordu
    Ve “Yakup” sesini ancak anlıyordum. Yakubun ötesinde
    Birtakım sözler ediliyordu, onları ben anlamıyordum
    Anlamıyordum ama, iyi sözler söylemiyorlardı benim için
    Sonra bir şey daha vardı anlamadığım: yani ben neydim ki, ne yapmış olmalıyım
    Ben, yani Yakup
    Dedim ki kendi kendime, insan ne söylerse söylesin
    Ve ne yaparsa yapsın, öyle değil mi
    Bütün bunlar bir bir kalacaktır yaşamanın içinde
    Diye düşündüm ya ben
    Ben, yani Yakup
    Bütün gücümle bunu bağırdım
    Ben ki bağırdım işte, bütün kurbağalar bir olup beni dışarı çıkardılar
    Bir odaya aldılar beni, ellerime gözbebeklerime
    Daha başka yerlerime de baktılar
    Sonra bilmiyorum ki, kapıyı gösterdiler bana
    Ben, Yakup, beni hiç kimse çağırmadı
    Sokağa çıktım, bir sürü yerlerden geçtim. Şimdi
    Hatırlıyorum da, bir deniz kıyısında azıcık durabildim
    Yosunlar, kumlar, şeytan minareleri
    Ve kumlarda katılaşmış kıvrımlar
    Bağırdım, bağırdım, bağırdım
    Tanrının ayak izleri!
    Tanrının ayak izleri!

    IV

    Kurbağalara bakmaktan geliyorum. Ben Yakup
    Bunu Yakup söyledi
    Yıkanmış çamaşırlar duruyordu odamın penceresinde
    Gök işte bu beyazlıktan azıcık alıp veriyordu, diyebilirim
    Bir kırlangıç onu kirletmese
    Ki onlar o kadar çok siyahtırlar ki, ben
    Onları hiç sevmem
    Ve demek ki benim odamda hiç kimseler yoktur
    Odamın düşünülmesi halinde bile
    Kimseler yoktur
    Biri sanki çarşıya çıkmıştır sürekli bir biçimde
    Ve biraz da çarşılar
    Ve durmadan satılan o kırık dökükler bitmez ki
    Bitmesin
    Çünkü bir gün bir boy aynası satın almak istiyorum ben
    Kirli ve eski
    Bir at arabasının aynaya doğru büyüyen içinde
    Onu ben taşıtmak istiyorum, caddelerin
    intiharlara doğru büyüyen içinde
    Ben, yani Yakup
    Kurbağalara bakmaktan geliyorum işte
    Açgözlü, mor kurbağalara
    Akşama doğru birdilim ekmek yiyeceğimbelki
    Bir bardak da süt içeceğim. Sonra
    Bir güzel uyumak istiyorum, bütün gün çok yoruldum
    Ben
    Gözlükten, taş hamurdan ve çarşaflardan
    Ve biraz hiç çağrılmamaktan yapılmış Yakup
    Uyumak istiyorum.

    Ve sabah bunları bir bir kendime anlatacağım
    Yakubun gene bir yokluğa doğru büyüyen içinde.
    10 ...
  8. 756.
  9. ..
    izmir çarşısında bir kadın
    güpegündüz bir kadın
    gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen
    dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen
    çocukları olan, ama çocukları olmayan
    güpegündüz bir kadın
    tabancasıyla üç yerinden vurulur
    yaz düşer yaprak yaprak
    kan donar söylene söylene
    kırılmış sırça gibi dökülür yerlere yaşamak
    bir minibüs milas' a kalkar
    bir minibüs bir daha milas' a kalkar
    çakılır durur
    söylesene ne olur, konuşsana ne olur
    kış nerdeydi o vakit kime sorulur
    ısıt şu ekmeği avuçlarında
    ufacık dünyanı ısıt ısıt
    yoksulsun ya ölümün daha büyük
    entarin sümbüllü basma
    sümbüller binbir delik
    eh neden acısındı artık sana
    unutuldu acımak
    unutuldu bir kış daha
    ..
    6 ...
  10. 755.
  11. Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba. Oysa ben onlarsız, onlara güvenmeden edemem. Ama elimden ne gelir.? Sevgiden, yakınlıktan, insanca davranmaktan anlayanlar o kadar az ki. Büsbütün kabalaşmaktansa, uzaklara gitmek daha iyi.
    7 ...
  12. 754.
  13. ...
    gökyüzü mavi ise umutlar beyaz olsun

    sonra sen ben ne bileyim mutluluktan bi güzel yaşlanalım
    ...
    2 ...
  14. 753.
  15. 752.
  16. Nedir mi yalnızlık -kendine sor önce-
    Bir sabah, erkenden, bir kir çiçeğini üzerinde
    Görünce parladığını bir çiğ tanesinin.
    5 ...
  17. 751.
  18. ...
    seni unutarak baktığımda bile
    dünyanın her yerlerinden geciyorsun
    ...
    2 ...
  19. 750.
  20. 31 sene önce aramızdan ayrılan ikinci yeni şairlerinden. (bkz: ben ruhi bey nasılım) şiiri gönüllerin tacıdır.
    Korkmuyorum artık solmaktan
    Solmaktan ve solgunluktan
    Gelmişim nerelerden böyle
    Kurumuş bir dere yatağı gibi
    Ya da pek kurumamış da
    Baygın, hasta ya da cançekişen
    Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında
    Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini
    Yorgun düşerek taşımaktan
    Ve ne çıkar ayırmasam kendimi
    Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.

    Koylardan
    Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da
    Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan
    Ayırmasam kendimi
    Diyorum ayırmasam
    Köhnemiş bir geminin -izine pek rastlanılmayan-
    içindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri
    Cepleri yüreği cepleri
    Ayırmasam da ben
    Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni
    Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan
    Oysa sıkıntıyı buruşuk bir iç çamaşırı gibi saklayan
    Bu kımıltısız gövde
    Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi
    Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların
    Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman
    O müşiş öğle sıcağında
    Pencerenin önünde örgü ören birinin
    - Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi-
    Görülmediği gibi
    Ama var mıydı sanki görülmek isteyen
    Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.
    4 ...
  21. 749.
  22. kaybetti kumarda gözleri,
    kaybetti kumarda gözlerim.
    2 ...
  23. 748.
  24. Ömrünü Tomris için heba etmiş ikinci yeni üstatlarından.

    Nasıl bir aşktır ki kendisine "bu hayatta karşıma çıkabilecek en iyi dost" diyen bir kadına, üstelik gözünün içine baka baka rakı sofrasını paylaştığın adamlardan biriyle aynı evde yaşayan biriyle de evlenen bir kadına olan aşkı için ömrünü feda etmiş.

    Sanırım sadece o zamanlarda varmış böyle sevmeler.

    Saygıyla üstat.
    2 ...
  25. 747.
  26. O kadar bekledim ki , geliyorum
    Ölümümü bekledim , geliyorum
    "Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini
    Bekledim geliyorum.

    Ben Ruhi Bey , mutlu olan Ruhi bey
    Ölümü gömdüm , geliyorum
    Bir sonbahar günüydü ' geliyorum
    Ve bütün kötülükler
    Ölümün armaları gibiydi
    Size anlatırım , geliyorum

    Hepsini, hepsini gömdüm , geliyorum
    Havuzun kırık taşlarını -siz bilmezsiniz-
    Limonluğu ve kırmızı konağın-siz bilmezsiniz-
    Aynarlarda kendini seven Ruhi Beyi -siz bilmezsiniz-
    Ve bildiğiniz Ruhi Beyi -ya da pek bilmediğiniz-
    Gömdüm ben, geliyorum
    1 ...
  27. 746.
  28. Bazen insan;
    bir ayakkabı çivisi gibi batar kendine.
    Neşesi hüznüne batar,
    Konuşması susmasına batar...
    1 ...
  29. 745.
  30. hisseden, hisseyleyen, aşık bir şairdi edip. şairlerin arasında en temiz ve masum yüzlülerinden diye yorumlarım genelde. herkesin dilinde bir şair vardır ancak edip çok dillendirilmez, ama şiirleri çok bilinir. bir tanesi var ki, tomris'e, sizi de aşık eder okurken,, sonunda bir ah çekersiniz, ne güzel sevmiş...

    Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
    Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
    Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
    Ve yarışırsa ancak Monet'nin
    Kadınlarına yaraşan giysilerinle
    Gördüm de
    Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

    Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
    Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
    Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
    Öyle kısaydı ki adımların
    Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
    Ölçülür ve denk düşerdi ancak
    Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

    Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
    Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
    Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
    O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
    Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
    Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
    Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

    Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
    Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
    Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
    Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
    Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

    Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
    Mutfağın mutfak olalı böyle
    Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
    Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
    Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
    Oysa güneş pek batmadı senin evinde
    Söyle
    Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

    mart 1950
    1 ...
  31. 744.
  32. Yaşar gibi kaldığım bir yaşama içinde.
    1 ...
  33. 743.
  34. ismini görür görmez Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
    Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar dedirten şair.
    2 ...
  35. 742.
  36. Bin dokuzyüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi
    Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi
    Ellerim kirli miydi
    Neydi
    Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti
    Bilmem ki
    Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur
    Her zaman hatırlarım
    Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur
    Bin dokuz yüz on iki doğumlu bir karanfili
    Karım göğsüme takmıştı. Şimdi ben çok yaşlıyım
    Şimdi ben nedense çok yaşlıyım
    Herkesi ayrı ayrı tanımam
    Ruhi Bey'i içerenköy'den tanırım
    içerenköy'ü iyi bilirim de ondan
    Kaç yıl önceydi, şimdi unuttum
    Babasını da tanırım
    Kaç yıl önceydi, bilemem
    Üryani eriği gibi gözleri vardı
    Çizmeleri, kamçısı
    Ruhi Bey, benden çiçek alırdı
    O zamanlar sokak sokak dolaşırdım
    Çiçek alanları iyi bilirdim
    Ruhi Bey de çiçek alırdı.

    Edip Cansever.
    0 ...
  37. 741.
  38. Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
    Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
    Büyük bahçelerin küçük içinde
    Saksılardan birinde
    Gördüm de
    Uyurken uyandırılmış gibi
    Beni bir sardunya büyüttü belki.

    O ben ki
    Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
    Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
    Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

    Ne peki
    Yere dökülen bir un sessizliği mi
    Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
    işini bitirmiş bir org tamircisinin
    Tuşlardan birine dokunacakkenki
    Dikkati ve tedirginliği mi.
    -Edip Cansever
    0 ...
  39. 740.
  40. içimde kara kara bulutlar sallandı
    Ki sallandılar
    Dışarı yağamadım

    Ve yenildim ve sustum.
    4 ...
  41. 739.
  42. "unutulmuş gibiyim ben
    Ve insan bir bakıma unutulmuş gibidir."

    Beybi!
    2 ...
  43. 738.
  44. şu sözleri yazan şair, büyük adamdır.

    seni günlere böldüm, seni aylara
    daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
    ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla
    böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
    minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşında.

    şiirler söylenir, şiirler biter
    biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
    kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
    tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

    bütün günler yenileşir her bekleyişte
    ve bütün dünler, bütün geçmişler
    kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
    çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

    dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti
    sonra bütün bulutlar hep birden geçti
    anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.
    2 ...
  45. 737.
  46. cemal süreya nın deyimiyle fazla şiirden ölmüş şairimiz.
    0 ...
  47. 736.
  48. Bugünü bana hep hatırlatacak olan dizeleri yazan şairdir.

    "Kuş olsun, insan olsun.
    Yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı."
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük