Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
fazla söze gerek yok bence..
Kırda metalsi bir uçurum kalınlığında
Hiç kimselerin geçmediği sesi
Orda burda yaslı ışınlar. Ötede az
Bir korkuluk; ölümün kırçıl çiçeği
Saklı bir seyircini resim kalışındaki leke
Her evin bahçesinde bir lamba yanıyor sanki.
Gündüzler kimi yerde gecedir artık
Bakışım kumdan şimdi
Önce yaslı ışınlar, sonra karanlık
Avuçlarımı yüzüme kapatıyorum
Ben kapatır kapatmaz
Evet, biliyorum, iki kere karanlık.
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana 'sen bir şairsin' dediğin zaman.
Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.
Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.
Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü
Gece de olmuş, rıhtım da bomboş
Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
Arkada, güvertede
Ah, neresinden baksam sessizlik gene.
Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye
içerde üç beş kişi
Yalnızlık üç beş kişi
Bir kadeh rakı söylerim kendime
Bir kadeh rakı daha söylerim kendime
-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi
-Denizin değil hüznün üstünde.
Belki yarın gidecek
Bir anı gelecek bir başka anının yerine.
Ben uykudan uyandır uyanmaz
Dünyanın bütün huyları yüzümde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.
Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Tam karşımda ama yazılmamış
Durmadan bileniyor aklımda.
Seni unutarak baktığımda bile
Dunyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.
Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.
Her gün biraz daha yalnız Robespierre
Ve Fransa biraz uğultulu
Yalnızdır akşamı yok edilen bir subay
Bilinmez ürkütülmüş atları ne çok sevdiği
Her yalnızlık biraz ihtilâl.
Çok şeyleri kadınlar için yaptım, kadınlar
Onlar ki yokmuşum gibi sevdiler beni
Beğenmek, beğenilmek gibi ayrı kaldılar
Bir gün de akşamdı, ben o akşamı hiç unutmam
Her sessizlik biraz ihtilâl.
işte bir tanrı evi, kimler ki geçerken uğruyorlar
Sonra çılgınlar gibi kalabalığa
Belki de yarı kalmış bir sevgiye koşuyorlar
Belki de her boyun eğdikleri, her diz çöküş
Yavaşça bir ihtilâl.
Seni günlere böldüm, seni aylara
Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşısında.
Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.
Bütün günler yenileşir her bekleyişte
Ve bütün dünler, bütün geçmişler
Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.
Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti
Sonra bütün bulutlar hep birden geçti
Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime
(...)
'mutluluğun sana verdiği tatili yaşıyor
bir açılıp bir kapanıyor kirpiklerin
bilmem alınır mısın söylersem
unutulmuş bir çirkinlikten başlıyor güzelliğin'
şairin son şiirlerini bir araya getiren "sevda ile sevgi" isimli kitapta hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerini bulabiliriz.
Soruyordun
ilkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle
Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırıp dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.
Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
ikimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.
Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.
Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman
Bir güzel at durdukca gider
Gittikçe döner bir bir güzel at durdukça
Askerim, benim ağzım kuşlardan.
Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
Dalları sormuyorum dallardan daha iyi
Yüzümü istiyorum bir suvari alayından
Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
Agaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.
hayatı masaya benzetip ''masada masaymış ha'' diyerek gönüllere taht kurmuş 2.yeni hareketi içinde kendisine yer edinmiş okunması tavsiye edilen şairimiz.
(bkz: yılkı)
2. yeninin en özgün seslerinden. turgut uyar'la aşiyan'da da birlikteler şimdi. hep öyleydiler. hep kalabalıktan hariç, hep yalnız, hep sıkıntı.
canseverin ölümü karşsında arkadaşı cemal süreya yüksek sesle ağladığını yazıyor günlüklerinde. uzun süre canseveri anlatmak istediğinden ve günlerce bir şey yazamadığından bahsediyor."yazmak bir tat, bir tutku olmaktan çıktı benim için. bilmem yetişmek için mi kaçmak için mi? edip'in ölümü gerçekten sarstı beni" diyor. sonra yazmaya başladığında ise şöyle bir anlatısı var cansever için (ben pek sevmiştim, pek naif bir tanım):
" bir sobanın borusu eğik duruyorsa, onu severdi; kendisininde öyle bir sobası olmadığı (olamayacağı) için hayıflanırdı.
camsever!" (bkz: 999. gün) (bkz: üstü kalsın) (bkz: cemal süreya)
ve tabii ki, acısını katlandıran arkadaşın ölmesi...
Usul usul konusuyorlar aralarinda
Denize bakiyorlar bazen - çatalini gezdiriyor biri
tabaginda -
Gölgesi bir kus ölüsü
Karsida yeni budanmis agacin
- Olsa, baslangiçlar sona kalsa -
Kolyesiyle oynuyor kadin - tabagimda soyulmus elma -
Saatime bakiyorum sık sık
Kapiyi gözlüyorum arada
Biraz sogum mu geliyor ne - kapatir misin -
Sinirli bir kirmizilik suya batiyor
Düsünüyorum, ansizin bir dost yüzü
Görmemistim de yillarca.
Gelse
Degismis çok, yaslanmis da
Sigarami yakiyor durmadan
Istemem diyemiyorum - ama yakmasa -
Konusuyoruz -konusuyor muyuz -
Yazmayi birakmis çoktan
Gerçi bir roman taslagi varmis kafasinda
"Bir elimde elma elmada bir el"
Diyorum
Hayretle bakiyor yüzüme
Bir bardak bira içiyor, çekip gidiyor az sonra.
Kadrani kirmizi saat
Plasterle tutturulmus kirik cam
Surda burda plastik çiçekler
Evet, aralik kapidan soguk geliyor
Tam kalbimin üzerine bu aksam.
Ölüm
Sen en güzelsin bu saatlerde
Büyütmüs yetistirmissin beni
Söyler miyim hiç sana hayran olmasam.
Bugün de ince, bugün dekirildi kirilacak
Bugün de
Tam nerede kalmissam.