hayatı ölümlerle geçmiş ve bu onda derin etkiler bırakmıştır...kuşkusuz bunun yansımalrını görmekteyiz şiirlerinde.yalnızlığın haz alındığı dizeler dahice kurgular...GÖL şiiri:
Bu yaban dünyada bir köşe vardı.
Gençliğimizin baharında gittiğim,
Kara kayalarla sarılmış ve
Yüksek çamların kuleleriyle çevrilmiş-
Öylesine güzeldi ki yalnızlığı
Vahşi bir gölün, onu daha az sevemezdim.
Ama kara kefenini serdiğin gece üzerine
Her şeye serdiğin gibi,
Ve gizemli rüzgar
Ahenkle mırıldanarak gittiğinde,
O zaman- ah o zaman- uyanırdım.
Issız göl dehşetine.
Ama korku değildi
insanı titreten bir zevkti bu dehşet-
Öyle bir duygu ki ne madenler, mücevherler
Ne de- hatta senin aşkın
Kandırabilirdi anlatmaya beni
O zehirli dalgadaydı ölüm
Bir mezarlık çukurumda-
Yalnız imgelemi böyle teselli bulan,
Kimsesiz ruhu bu karanlık gölden
Bir Adeb yaratan, O´nun için.
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara
Seni sevmediğimi söyledim.
Oysa rıhtımlar
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu
Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
Hastaydım
kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma
Seni unutmak gerekiyordu...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
iskele fenerlerinin altında oturup
seni bekledim sevgilim
Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
Gelip caydırabilirdin beni gitmekten
Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
Sana tapacağım yalan değildi
benim olursan
Seni seviyordum, seni istiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Filler gibi içtim liman meyhanelerinde;
seni unutmak için içtim...
Senin sokağında geceler yıldızsızdı
senin sokağında gece yağmur yağıyordu
Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum
Bana sevmek yaramıyordu,
ben sevilemiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi.
Sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi
Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi
işte bu mısraları orda karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...
üstadın bütün hikayelerini içeren yaklaşık 1000 sayfalık toplama kitabı bu aralar indirimde. bu sefer fırsatı kaçırmamak gerek. kuyu ve sarkaç senin, morg sokağı cinayetleri benim kayboluruz ne güzel. bir ondan bir bundan... bir ondan bir bundan...
yazdığı romanlarda bolca gotik, korku ve gerilim elementleri görülür. yazdıklarında kendi yaşamından da yansımalar vardır. kendisinin ölü sevici olduğunu göz önüne alırsak bunu çok daha net olarak görebiliriz. yapıtları çok kaliteli değildir fakat korku öğesini konu alarak yazan ilk yazarlardan olduğu için kendisinin dünya edebiyatında önemli bir yeri vardır.
allan ismi genellikle allen olarak yanlış yazılır. facebook'ta dahi en çok üyesi bulunan edgar allan poe grubu'nun ismi yanlış yazılmıştır. iletişimde bulundu efenim bendeniz, fakat grup başkasından devralındığı için bu hataya düşülmüş. neyse son sözü poe'ya bırakıyoruz.
(bkz: the conqueror worm)
insana rahatsızlık veren hikayeler yazabilen üstat. tabi güzel olan hikayenin sizi rahatsız etmesinden çok bi hikayenin sizi rahatsız edebilmesi. bunun sebebi (en azından benim için) en hasta ruhlu, cani karakterlerinde bile kendinizden bir yan bulabilmeniz ve bu ortak yan adamın (veya kadının) her sabah dişlerini fırçalaması değil. verdiği kararlarda ya da bakış açısında da tanıdık birşeyler hissedebiliyorsunuz.
Seneler,seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
ismi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.
O çocuk ben çocuk,memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi,
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgarından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,
Evet! bu yüzden (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutun rüzgarından
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana ,kim olursa olsun,
Yaşça başca ileri
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee.
Ay gelip ışır hayalin eşirir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim,uzanır beklerim
Sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni .
ısrafel adlı şiirinde israfil meleğinden bahseder. onun sur'u üflemesinden ve çıkardğı muhteşem melodiden bahseder. bu melodi başka hiçbir şeye benzemez, muhteşemdir, herkesi büyüler adeta ve şair kendisini ısrafelle özleştirir, herkesin onu dinlesini ister. diğer şairlere atıfta bulunarak kensisinin üstün olduğunu savunur
"Ne kadar içler acısı bir trajedidir Edgar Allan Poe'nun yaşamı!" diye haykırıyor Charles Baudelaire ve sürdürüyor: "Onun ölümü, başarısızlığı yüzünden ürkütücülüğü artmış korkunç bir sondur!
eserlerine bayıldığım insan.
canım edgar' ım benim... sen ve hikayelerin olmadan eksik bu dünya. aradığım o saf melankoli senin eserlerinde, senin şiirlerinde...
bir zamanlar, yanıbaşlarındayken anlamadılar değerini ama biz 2000 lerden çağırıyoruz seni!
az ve hakkını verilerek kullanılması gereken bir kelime var ise, dâhi'dir. tamam işte, bu adam tam bir dâhi'dir.
daima yeni bir şey keşfedecek bir madendir, cevherdir, edebiyatın yüz akıdır.
eureka adlı kitabının başlangıcında "bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum! " ile yaşadığı dünyanın çirkinliklerinden düşlere sığındığını belirten; yazdığı şiirlerle, hikayelerle protestosunu ilan eden yazar, şair.
bir düş
görüntüleri arasında karanlık gecenin
yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.
ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
görüntüsü yaşamın ve ışığın.
ah! düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin
gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla
çevresine bakan kişi için?
o kutlu düş --o kutlu düş,
bütün dünya kınarken
tatlı bir ışık gibi neşelendirdi beni
yalnız bir ruha yol gösteren.
ne olmuş geceleyin ve fırtınada
titriyorsa yükseklerdeki ışık?
daha berrak bir şey var mıdır
gündüz parlayan yıldızından, gerçeğin!
korku, polisiye ve gerilim turlerinin öncusu sayılan amerikalı yazar. amerikanın edebi anlamda ilk büyük yazarı olarak kabul görmüştür.
daha bebekken babası evi terketmiş yazarın annesi de o daha çok küçükken ölmüştür. kendinden büyük iki kardeşi ve o farklı ailelere evletlık verilmiş ve bir daha görüşememiştir. çok zengin bir tüccarın oğlu olmuştur ama edebi aşkı yüzünden mirastan men edilmiştir.
okul yıllarında ilk olarak şiirle uğraşmıştır ve arkadaş desteğiyle çıkardığı şiir kitabı sadece 1 tane satmıştır.
birtakım dergi/gazetelerde editör olarak da çalışan yazar alkol sorunu ve agresif kişiliğinden dolayı pek sevilen biri olmamış. tüm işyerlerinde bir yıldan az çalışmış.
(bkz: annabel lee) ve kuzgun en tanınmış şiirleridir. nesirde ise şişede bulunan elyazması bilinir. hatta bu eserle ödül almıştır. diğer eserleri ise usher evinin çöküşü, altın böcek, oval portre, morgue sokağı cinayetidir. *
öykülerinde gotik kasvetli bir hava bulunan melankolik usta yazar. hikayelerinin olmazsa olmazı mutlak bir paranoyak manyak karakterdir. şizofreni ve paranoya içindeki karakterlerinin ağzından dinleriz genelde hikayenin gelişme kısmını. ballandıra ballandıra uzun uzadıya mekanı, karakterleri, olguları tasvir eden karakter daha ilk 2 sayfada "noluyo yaaa.. "şeklinde kaşları büzerek tırsmamıza sebebiyet verir.