edgar allan poe

entry266 galeri29 video3
    235.
  1. Çok sevdiğim ve gothic edebiyatının kralı şair.

    ithaki yayınlarının çıkardığı ve bütün şiirlerinin olduğu özel bir kitabı vardı. Çok severdim kapak tasarımını. içeriğini zaten önceden de okuduğum için biliyordum. Neyse bundan 4 yıl kadar önceki sevgilime okuması için vermiştim. O dönemde ayrılmak durumunda kaldığımız için kitap onda kalmıştı. Ayrıldıktan sonra da kitabı isteyemedim. Altı çizilmiş güzel notlar da vardı kitapta. O da erdemli davranıp göndermeyince kaldı öyle. içimde hep uktedir.
    3 ...
  2. 229.
  3. En güzel ve en çok bilinen şiiri “the raven” (kuzgun) ile gönüllere taht kurmuş yazardır.

    “KUZGUN

    Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
    O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
    Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
    Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
    “Bir ziyaretçidir” dedim, “oda kapısını çalan,
    Başka kim gelir bu zaman?”

    Ah, hatırlıyorum şimdi, bir Aralık gecesiydi,
    Örüyordu döşemeye hayalini kül ve duman,
    Işısın istedim şafak çaresini arayarak
    Bana kalan o acının kaybolup gitmiş Lenore’dan,
    Meleklerin çağırdığı eşsiz, sevgili Lenore’dan,
    Adı artık anılmayan.

    ipekli, kararsız, hazin hışırtısı mor perdenin
    Korkulara saldı beni, daha önce duyulmayan;
    Yatışsın diye yüreğim ayağa kalkarak dedim:
    “Bir ziyaretçidir mutlak usulca kapıyı çalan,
    Gecikmiş bir ziyaretçi usulca kapıyı çalan;
    Başka kim olur bu zaman?”

    Kan geldi yüzüme birden daha fazla çekinmeden
    “Özür diliyorum” dedim, “kimseniz, Bay ya da Bayan
    Dalmış, rüyadaydım sanki, öyle yavaş vurdunuz ki,
    Öyle yavaş çaldınız ki kalıverdim anlamadan.”
    Yalnız karanlığı gördüm uzanıp da anlamadan
    Kapıyı açtığım zaman.

    Gözlerimi karanlığa dikip başladım bakmaya,
    Şaşkınlık ve korku yüklü rüyalar geçti aklımdan;
    Sessizlik durgundu ama, kıpırtı yoktu havada,
    Fısıltıyla bir kelime, “Lenore” geldi uzaklardan,
    Sonra yankıdı fısıltım, geri döndü uzaklardan;
    Yalnız bu sözdü duyulan.

    Duydum vuruşu yeniden, daha hızlı eskisinden,
    içimde yanan ruhumla odama döndüğüm zaman.
    irkilip dedim: “Muhakkak pancurda bir şey olacak;
    Gidip bakmalı bir kere, nedir hızlı hızlı vuran;
    Yatışsın da şu yüreğim anlayayım nedir vuran;
    Başkası değil rüzgârdan…”

    Çırpınarak girdi birden o eski kutsal günlerden
    Bugüne kalmış bir Kuzgun pancuru açtığım zaman.
    Bana aldırmadı bile, pek ince bir hareketle
    Süzüldü kapıya doğru hızla uçarak yanımdan,
    Kondu Pallas’ın büstüne hızla geçerek yanımdan,
    Kaldı orda oynamadan.

    Gururlu, sert havasına kara kuşun alışınca
    Hiçbir belirti kalmadı o hazin şaşkınlığımdan;
    “Gerçi yolunmuş sorgucun” dedim, “ama korkmuyorsun
    Gelmekten, kocamış Kuzgun, Gecelerin kıyısından;
    Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm kıyısından?”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Sözümü anlamasına bu kuşun şaşırdım ama
    Hiçbir şey çıkaramadım bana verdiği cevaptan,
    ilgisiz bir cevap sanki; şunu kabul etmeli ki
    Kapısında böyle bir kuş kolay kolay görmez insan,
    Böyle heykelin üstünde kolay kolay görmez insan;
    Adı “Hiçbir zaman” olan.

    Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden
    O kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
    Sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
    Sustu, sonra ben konuştum: “Dostlarım kaçtı yanımdan
    Umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan.”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Birdenbire irkilip de o bozulan sessizlikte
    “Anlaşılıyor ki” dedim, “bu sözler aklında kalan;
    insaf bilmez felâketin kovaladığı sahibin
    Sana bunları bırakmış, tekrarlıyorsun durmadan.
    Umutlarına yakılmış bir ağıt gibi durmadan:
    Hiç -ama hiç- hiçbir zaman.”

    Çekip gitti beni o gün yaslı kılan garip hüzün;
    Bir koltuk çektim kapıya, karşımdaydı artık hayvan,
    Sonra gömüldüm mindere, sonra daldım hayallere,
    Sonra Kuzgun’u düşündüm, geçmiş yüzyıllardan kalan
    Ne demek istediğini böyle kulağımda kalan.
    Çatlak çatlak: “Hiçbir zaman.”

    Oturup düşündüm öyle, söylemeden, tek söz bile
    Ateşli gözleri şimdi göğsümün içini yakan
    Durup o Kuzgun’a baktım, mindere gömüldü başım,
    Kadife kaplı mindere, üzerine ışık vuran,
    Elleri Lenore’un artık mor mindere, ışık vuran,
    Değmeyecek hiçbir zaman!

    Sanki ağırlaştı hava, çınlayan adımlarıyla
    Melek geçti, ellerinde görünmeyen bir buhurdan.
    “Aptal,” dedim, “dön hayata; Tanrın sana acımış da
    Meleklerini yollamış kurtul diye o anıdan;
    iç bu iksiri de unut, kurtul artık o anıdan.”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    “Geldin bir kere nasılsa, cehennemlerden mi yoksa?
    Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!
    Bu çorak ülkede teksin, yine de çıkıyor sesin,
    Korkuların hortladığı evimde, n’olur anlatsan
    Acılarımın ilâcı oralarda mı, anlatsan…”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    “Şu yukarda dönen gökle Tanrı’yı seversen söyle;
    Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!
    Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi
    Buluşacak o Lenore’la, adı meleklerce konan,
    O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Kalkıp haykırdım: “Getirsin ayrılışı bu sözlerin!
    Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!
    Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!
    Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni, git kapımdan!
    Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!”
    Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

    Oda kapımın üstünde, Pallas’ın solgun büstünde
    Oturmakta, oturmakta Kuzgun hiç kıpırdamadan;
    Hayal kuran bir iblisin gözleriyle derin derin
    Bakarken yansıyor koyu gölgesi o tahtalardan,
    O gölgede yüzen ruhum kurtulup da tahtalardan
    Kalkmayacak – hiçbir zaman!”
    4 ...
  4. 228.
  5. amerikan romantizminin en bilinen yazarı. aynı zamanda gotik edebiyatın babası. çocukluğunda geçirdiği travmalar sonucu garip hikayeler yazardı üstad. her hikayesinde ölum vardır, korku vardır ve mistiktir. toprağın bol olsun reis.
    2 ...
  6. 227.
  7. 227.
  8. bu cümleyi düşünüp kuran adam paranoyak hasta ruhlu bir delidir. net.
    3 ...
  9. 226.
  10. insanlar bana deli deyip duruyorlar ama deliliğin zekânın zirve noktası olup olmadığı, bu derece muhteşem olup olmadığı hastalıklı düşüncelerden doğmayıp genel algıya zıt düşen şeylere çok sevinen bir beyin mizacından ortaya çıkıp çıkmadığı sorusuna henüz cevap bulunmuş değil.
    4 ...
  11. 225.
  12. cordellia upladı sanıp hemen açtım başlığı ama o değilmiş *.

    sana da selam olsun moonlight sonata.
    3 ...
  13. 223.
  14. karanlıktan beslenerek yazmıştır.

    by a route obscure and lonely,
    haunted by ill angels only,
    where an eidolon, named night,
    on a black throne reigns upright diye gider dizeleri.

    ondan böyle çok seveni var.
    6 ...
  15. 222.
  16. Annabel lee

    Senelerce senelerce evveldi
    Bir deniz ülkesinde
    Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
    ismi; Annabel Lee
    Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
    Sevmekten başka beni
    O çocuk ben çocuk, memleketimiz
    O deniz ülkesiydi
    Sevdalı değil karasevdalıydık
    Ben ve Annabel Lee
    Göklerde uçan melekler
    Kıskanırlardı bizi
    Bir gün işte bu yüzden göze geldi
    O deniz ülkesinde
    Üşüdü bir rüzgarından bulutun
    Güzelim Annabel Lee
    Götürdüler el üstünde
    Koyup gittiler beni
    Mezarı oradadır şimdi
    O deniz ülkesinde
    Biz daha bahtiyardık meleklerden
    Onlar kıskanırdı bizi
    Evet! Bu yüzden
    Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi
    Bir gece rüzgarından bulutun
    Üşüdü gitti Annabel Lee
    Sevdadan yana kim olursa olsun
    Yaşca başca ileri
    Geçemezlerdi bizi
    Ne yedi kat göklerdeki melekler
    Ne deniz dibi cinleri
    Hiç biri ayıramaz beni senden
    Güzelim Annabel Lee
    Ay gelir ışır, hayalin erişir
    Güzelim Annabel Lee
    Orda gecelerim uzanır beklerim
    Sevgilim sevgilim hayatım gelinim
    O azgın sahildeki
    Yattığın yerde seni...
    5 ...
  17. 221.
  18. ölmeden önce Baltimore sokaklarında kir pasak içinde, neredeyse delirmiş halde ve başkalarının kıyafetlerinin içinde bulunmuştur.

    Amerikan Edebiyatı'nın ilk ünlü yazarları ve kısa öykücülerinden olan Poe, genellikle gizemli ve gotik hikayeleri ile tanınır. Okuyucuların üzerinde ürperti bırakmayı her zaman başaran bu hikayelerin kaynağı ise önce çocuklukta yaşadığı travmalardan, sonra eşi Virginia Clemm'in ölüşü üzerine, artan dalgalar halinde gelir.

    Sanatkar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Poe, henüz bir yaşındayken babasının aileyi terk etmesi, iki yaşındayken de annesinin veremden ölmesi üzerine hayata yenik başlayanlardandır. Kendisi bir üvey ailenin yanında büyür, gençliğinde çeşitli yerlerde askerlik yapar, döndüğünde ise bir tartışma sonucu üvey babası onu evlatlıktan reddeder.

    26 yaşındayken eşinin ailesinden evlenmek için izin aldığı bilinmektedir. Virginia aslında Poe'nun kuzenidir ve evlendiklerinde henüz 13 yaşındadır. Aralarında 13 yaş olmasına rağmen arkadaşları her zaman birbirlerine olan aşkın büyüklüğünden bahsetmişlerdir. Fakat kaynaklarda aralarındaki ilişkinin abi-kardeş ilişkisinden öteye gitmediği ve belli bir zamana kadar "gerçek bir evlilik" içinde olmadıkları da tartışılır.

    Yaklaşık 14 yıl sonra eşinin veremden ölmesi üzerine Poe kendini içkiye verir, acısına katlanamaz. (Eşinin vereme Poe'nun ihaneti üzerine yakalandığı da söylenmektedir. Çünkü Virginia ölüm döşeğindeyken Poe'nun flörtlerinden birini onu öldürmekle suçlar.) "Kuzgun," "Annabelle Lee" gibi şiirleri eşinin ölümü üzerine yazar. 3 Ekim 1849 tarihinde sokakta berbat bir halde bulunur ve hastaneye kaldırılır. Ölüm nedeni "beyin iltihabı" olarak kayıtlara geçmiştir fakat bu sadece alkolizmin üstünü örten bir neden olarak kullanılmış olabilir. Gerçek ölüm nedeni bilinmez, hakkındaki tüm belgeler ortadan kaybolur. Yazdığı hikayeler gibi gizemli bir şekilde biter hayatı da.
    1 ...
  19. 220.
  20. ABD'nin Boston şehrinde yaşamış olduğu için burada kendisine ait bir heykeli bulunan yazar. Genelde gotik hikayeleri meşhur olsa da gizem öğeleri içeren dedektiflik hikayeleri bana göre daha zevkle okunur.
    0 ...
  21. 219.
  22. hayatı boyunca çok sevdiği ve değer verdiği kadınların ölümüne şahit olmuş, bu yüzden de eserlerinde hep beklenmedik biçimde
    ölen kadın imgesine yer vermiş, auguste dupin karakterini yaratarak polisiye edebiyat için dev bir adım atmış, 40 gibi erken bir yaşta, alkol aldığı bir gecenin sabahında hayata veda etmiş olarak bulunmuş, ölümü ile ilgili tartışmalar bugün bile devam eden ünlü edebiyatçı.
    2 ...
  23. 218.
  24. Sabahın erken saatlerinde elimde morgue sokağı cinayeti kitabı olan merakla devamını beklediğim kitap. Kitap 112 sayfa ancak kendime olan işkencem devam etsin diye ağırdan alıyorum. Bakalım neler olacak?
    1 ...
  25. 217.
  26. HAYATIMI DEĞiŞTiREN ADAM, HELE MORG SOKAĞI CiNAYETi, KAPAĞINDAKi BOYNUNDAN iPLE ASILI ADAM BiLE TEASER ETKiSi YARATIYORDU.
    5 ...
  27. 216.
  28. eserdeki her kelimenin finalle ilintili olmasını sağlayan eşsiz yazar.
    1 ...
  29. 216.
  30. 215.
  31. Arkadasimin hayrani oldugu yazar. 3-4 kitabini alip hediye edecegim kendisine. Su an kizil olumun maskesini okuyorum.
    1 ...
  32. 214.
  33. Gördüklerinizin yalnız yarısına inanın, duyduklarınızın hiçbirine.
    2 ...
  34. 213.
  35. Jules verne'nin buzlar sfenksi kitabını ithaf ettiği kişidir.
    0 ...
  36. 212.
  37. Stephen king'in esinlendigi adamlardan birisidir.
    0 ...
  38. 211.
  39. "Tanrım,şu zavallı ruhuma yardım et."
    Sözüyle tanıdığım sonrasında hikayelerini keyifle okuduğum büyük yazarlardan.
    1 ...
  40. 211.
  41. 210.
  42. 211.
  43. ayrica 2012 yapimi bir film olan
    (bkz: the raven)
    (bkz: kuzgun)
    filmine de konu olmustur.
    filmin basrollerinde john cusack ve alice eve rol almaktadir.
    2 ...
  44. 210.
  45. son sözleri "lord help my poor soul." olmuş, abd' li yazar, şair.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük