albert camus'un sık sık değindiği hayatta kalmak için yaşamak ve de en önemlisi okumak eylemlerinin minimumda kaldıgı bir ortamda benzersiz bir şekilde yazan birinin haykırdığı ve nefretle sonunu bağladığı bir durum. frankynin eşsiz satırlarını dahi okumaktan aciz bir ortamda yazmak bazen çok acı verici yahu. bunun acısı günden güne büyümekte.
edebiyat öyle sizin dediğiniz gibi sanatın bilmem kaçıncı dalı ya da bambaşka dünyaya açılan yepyeni bir penceredir falan fıstık gibi kuru gürültülü, boşboğaz girizgahında bir yapı değil. bunu biliyosunuz di mi lan? ama nerde. edebiyat tüm sanatların hatta yaşamın babası, annesi ve hatta tamamıdır. ama şöyle arada sırada boş vakitlerimde yazıp kimi zamanda birkaç saniyemi alacak düzeyde okuduklarıma bakınca ne boş insanlarsınız lan. şaka yapmıyorum. ee tabii bunun kimin için geçerli oldugu sonuçlarını da kendiniz çıkarın. frankynin görevi bu değil. okudugu kitap sayısı yasından bile az olan bir gruptan söz ediyoruz ki, yılda bir kitap dahi etmediği aşikar.
ama franky için bambaşka birşey bu. hani bu kadar yavruyla gecesini gündüzüne katacak seviyede bir münasebete girebiliyorsa bunu okudugu onlarca edebiyat süsüne borçlu. albert'ten, vian'dan, kimi zaman dostoyevski'den yaptıgı kısacık alıntılar yavruları kucağına düşürmek için yetiyor da artıyor. mesela yarın akşam milano yakınlarında chinizello civarında bir yavruyla masserati test yürüşü yapmak için davet aldı. tabii ki gidecek ve gecenin sonunda küçük franky o kızın dolgun dudakları üzerinde sürecek. kurtuluş yok bundan.
yahu bir an önce kendinize çeki düzen verin ve şurada yazdığınız iki satırlık değersiz, boş yazılardan vazgeçin. hatta edebiyatı okumaya frankyden başlayın. iyi bir başlangıç sizin için. sorun yok di mi lan?
yazar diye ortaya çıkarılan ve amaçları edebiyat aracılığıyla toplumsal statü edinmek olan medya destekli çapsızların oluşturduğu bir çokluktur. mesela şöyle oluyor: tuna kiremitçi, elif şafak, ayşe kulin, zülfü livaneli, turgut özakman, hande altaylı, ahmet altan gibi, yazar kılığında piyasaya sürülen edebiyat hackerları bir topluluk meydana getiriyor ve bu aşağılık çokluğu oluşturuyor. Bunların büyük reklam kampanyalarıyla yayınlanan ve edebiyata biraz saygısı olan her insanın uzak durması gereken romanları dünyadan habersiz zavallı okura kakalanıyor. Daha romanların ilk baskısı kitap marketlerde kolilerden çıkarıldığında, yahu daha bismillah demeden çok satanlar rafına yerleştiriliyor. Bu iğrenç piyasa bu sistemle yürüyor. Boşuna dememişler nerde çokluk orda bokluk.
kapının önündeki levhaları okumayıp da yer soran insanlar var içimizde. her yerde onlar. sözlükte olmuş-olmamış sorun o değil.
gazetenin sadece spor ve magazin sayfalarını okuyanlar var. resimlere bakıp geçenler. iş bu haldeyken haliyle "ne edebiyatı" oluyor insan.
darbelerle siyasetten bi haber bi gençlik yetişti. yetiştik. yetişmekse bu, her şeye hep geç kalıyoruz.
skandallarla yarışıyoruz. sonra sonra düşünüyorum da; edebiyat sonra modern edebiyat, postmodern edebiyat, edebiyatta dil oyunları, edebiyatın gerekliliği falan filan. çok uzak hala bazılarına. allah'tan umutlu olmamız sağlayacaklarımız var aramızda, sokakta, sınıfta, iş yerinde, ailemizde.
okumaktan zarar gelmez, ilimden, sanattan zarar gelmez ahali. kimsenin incisi dökülmez. özellikle de "din din din" her dem alakalı-alakasız geveleyenlere sesleniyorum ki; oku oku oku.