tanım: edebiyat eserlerinde 'aşk' denen tanımlanması zor duygunun işlenişi.
bir edebiyatçının, elif şafak'ın 'aşk' başlıklı köşeyazısından bir alıntı:
Honore de Balzac, Madam de Berny'ye yazdığı bir mektubunda şöyle der:
'Mutsuzsunuz, biliyorum bunu, oysa ruhunuzda sizin bilmediğiniz ve
sizi hâlâ yaşama bağlayabilecek zenginlikler var.'
Ve ardından aşkı ikiye ayırır Balzac:
'Hükmeden aşk'
(yani tamamen yönetmeye, bir başkasının üzerinde tahakküm kurmaya dayalı aşk) ve adayıcı aşk (yani diğerkamcı, bencillikten uzak, nefsi öldürmeye dönük aşk).
'Sevgi zorlanırsa, bu zorlama insanı çabuk bıktırır...' der Voltaire.
Felsefenin sevgiyle birleşmesini önerir. Bilgi ile aşkın buluşması
tasavvufta en berrak halini alır. Tasavvufa göre bu âlemin
temeli de, sebebi de aşktır. 'Ben bir gizli hazine idim.
Bilinmeyi istedim ve âlemi yarattım,' sözünün özü gene aşktır.
Ama 'aşkın bilgisi' dillendirilmemesi, yazılmaması gereken bir bilgidir.
Bu sebeptendir ki, 'aşkını anlatmaya yeltenme sakın,
ancak söylenmemiş aşklar aşktır...' der William Blake.
Ve gelmiş geçmiş en çetrefil aşk hikâyesi Yusuf ile Züleyha...
iki farklı şekilde bakılabilir Züleyha'ya.
Kimileri son derece bencil, muktedir ve maddiyatçı bir kadının
suretini görür onda. Mutasavıfflar için ise her şeyden önce
bir âşıktır Züleyha. Nereye baksa âşığını görecek,
'Yusuf' ismini sayıklayacak, onun isminde mevcut olmayan harfleri
silecek kadar kendini kaybetmiş bir âşık. Yorumdan yoruma,
algıdan algıya derin farklar var mesele aşk olduğunda.
Doğu-Batı genellemesine sığmayacak kadar karmaşık ve ortak,
aşka dair ne varsa.