bugün
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu17
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz14
- anın görüntüsü21
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- anneler günü17
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- evlilik yaşı kaç olmalıdır12
- zall beceremiyorsan bırak git15
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor14
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi17
- icardi190512
- sözlük yazarlarının boy kilo ölçüleri9
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- doğum gününde hatırlanmamak13
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- icardi1905'in sözlüğü bozması13
- ismet gurbuz 202413
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı10
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- en dindar özelliğiniz25
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- ali koç9
- yorgun mermi10
- şizofreni11
- sözlükteki feyk hesap sahipleri tespit edilecek11
- bacağa kramp girmesi10
- 2024 eurovision şarkı yarışması13
- erkeklerin sadakatsiz olması18
- türkiye den soğuma sebepleri11
- erkekler götünüze değil yaptığınız pastaya bakar15
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl15
- eloande ile evlenip sözlüğü huzura kavuşturmak8
- uludağ sözlükte yazmanın hiçbir anlamı olmaması23
- fazla mastürbasyon yapan erkek9
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak11
- uludağ sözlük kapatılacak11
- 45 yaş üstü kadınların muşmulaya dönmesi10
- cami tuvaletinin paralı olması9
Ana yazıma geçmeden Öncelikle bahsetmek isterim ki, bir iki gün önce bir tarih dergisinde Gönül Tekin'in elli yılı aşkındır yazmakta olduğu edebi ve mitolojik makalelerinden bahseden bir yazıya denk geldim.
Yazıda Tekin'in tüm edebiyat ve mitolojik araştırmalardan oluşan eserlerinin Hayat Ağacı adında bir kitapta toplandığı belirtiliyordu.
Evet kitabın ismi Tekin'in eserlerinde sıkça kullandığı bir imgeymiş ve derleyen şahıslar kitap ismini bulmak için fazla uğraşmamış anlaşılan.
Yazının devamında yazarla olan röportajdan birkaç kesit sunulmuştu ve yazar bu konularda oldukça birikimli ve kültürel anlamda olgun görünüyordu.
Anlaşıldığı üzere neredeyse hayatının büyük bir kısmını mitolojik araştırmalara adamıştı.
Bereket tanrıçasından giriyor musanın asasından çıkıyor bitki tanrısına, su tanrısına değiniyordu.
Tekin'in araştırmalarına göre antik muhtelif topluluklar genelde tarım ve hayvancılıkla uğraştığından su ve bitkiler onlar için kutsalmış. Gerçi bunu neredeyse 21. YY'da aktüel bir tarih birikimine
sahip çoğu insan bilir artık.
Şimdi yazıma geçmeden belirtmek zorundayım: sayın tekin'in araştırmalarına hürmet gösteriyor büyük bir saygı duyuyorum.
Fakat aslında bu mitolojik anlayışlara inanma anlamında, teyit anlamında sanırım bir edebiyatçı olarak aynı hassasiyetle yaklaşmıyor yaklaşamıyorum.
Öncelikle çağımızda hala mitler ve dinler arasındaki ayrım farkedilmiyor. Oysa örnek verecek olursak: Türklerin hem mitolojisi vardır hem de din anlayışları.. bunlar anlayacağınız ayrı şeylerdir. Fakat tarihte eskiye gidildikçe bunlar bazı noktalarda çokça kesişiyor iç içe geçiyor ve karmaşık bir hal alıyor.
Bu sebepten ötürü de insanları suçlayamayız tabi çünkü aslında bu kadar eski tarihler çok aydınlık bilgiler sunmuyor bize. Ama tabiki sadece tarihle yetinmezsek... bunun yanında insan psikolojisi, toplum psikolojisi, edebiyat alanında da araştırmalar kesinlikle sentez edilmelidir.
Olaya bu alanlar dahilinde yaklaşacak olursak şöyle açıklanabilir: antik çağ medeniyetlerinde hatta onlardan da öncesinde de pre-historik tarihlerde yaşamış insanlar, topluluklar tıpkı bizim gibi içsel ve güdüsel bir şekilde sanata ihtiyaç duydular ve bunların bir şekilde dışavurumu gerçekleşti.
Önce doğa tarafından uyarıldılar düşünsel anlamda becerilerini, tecrübelerini geliştirdikten sonra yani anlayacağınız az çok medenileşme sürecini tamamlayabildikten sonra tekrar doğaya yöneldiler ve ona çeşitli anlamlar yüklediler, imgesel değerler kurdular, sanat ihtiyaçlarını bu ve benzeri şekillerde karşılamış oldular.
Aslında bu onlar için dini bir nitelik taşımıyordu sadece bir tür avunaktı bir estetik kaygısıydı bir imgeden öte değildi aslında bunlar gerçek tanrının yansımalarıydı.*
Yunan medeniyetlerinde temmuz yağmur tanrısı ilan edildi çünkü su getiriyordu bereket getiriyordu ölen ekinleri canlandırıyordu kendileri ve hayvanları bu sayede yaşayabiliyordu.
bir de onun bir babası olmalıydı daha güçlü daha bilge bunu da yeraltı sularının tanrısı enkiye lutfettiler. iki tanrı arasında bir otorite bile mevcuttu artık.
Öyleki asıl büyük katkı onundu ve onu ağaçlara bakarak anacaklardı hep.
Onlar bu şekilde aslında edebi bir hassasiyetle hayatlarını sürdürüp dünyayı anlamlandırdılar sonra bu sayede sanatsal anlamda tatmin oldular.
Biz ise bugün binlerce onbinlerce yüzyıl ötesindeki bu yönelimlere yöneldik, bu anlamlandırmaları anlamdırdık olanı açıklama çabasıyla olanın üstüne bir de kendimizden kattık söz meclisten dışarı fakat bugün mitoloji araştırmaları yapan araştırmacıların yaptığı bunların ötesine gidemedi. Bir şeyleri hep özünden koparak aramaya çalıştık özünü göremeden, benimsemeden bulmayı hedefledik.
*islam dünyasında müslümanlarda da buna benzer bir anlayış mevcuttur ama onlar bunu çok sapmadan tefekkür mantığıyla özetlemişlerdir.
Yazıda Tekin'in tüm edebiyat ve mitolojik araştırmalardan oluşan eserlerinin Hayat Ağacı adında bir kitapta toplandığı belirtiliyordu.
Evet kitabın ismi Tekin'in eserlerinde sıkça kullandığı bir imgeymiş ve derleyen şahıslar kitap ismini bulmak için fazla uğraşmamış anlaşılan.
Yazının devamında yazarla olan röportajdan birkaç kesit sunulmuştu ve yazar bu konularda oldukça birikimli ve kültürel anlamda olgun görünüyordu.
Anlaşıldığı üzere neredeyse hayatının büyük bir kısmını mitolojik araştırmalara adamıştı.
Bereket tanrıçasından giriyor musanın asasından çıkıyor bitki tanrısına, su tanrısına değiniyordu.
Tekin'in araştırmalarına göre antik muhtelif topluluklar genelde tarım ve hayvancılıkla uğraştığından su ve bitkiler onlar için kutsalmış. Gerçi bunu neredeyse 21. YY'da aktüel bir tarih birikimine
sahip çoğu insan bilir artık.
Şimdi yazıma geçmeden belirtmek zorundayım: sayın tekin'in araştırmalarına hürmet gösteriyor büyük bir saygı duyuyorum.
Fakat aslında bu mitolojik anlayışlara inanma anlamında, teyit anlamında sanırım bir edebiyatçı olarak aynı hassasiyetle yaklaşmıyor yaklaşamıyorum.
Öncelikle çağımızda hala mitler ve dinler arasındaki ayrım farkedilmiyor. Oysa örnek verecek olursak: Türklerin hem mitolojisi vardır hem de din anlayışları.. bunlar anlayacağınız ayrı şeylerdir. Fakat tarihte eskiye gidildikçe bunlar bazı noktalarda çokça kesişiyor iç içe geçiyor ve karmaşık bir hal alıyor.
Bu sebepten ötürü de insanları suçlayamayız tabi çünkü aslında bu kadar eski tarihler çok aydınlık bilgiler sunmuyor bize. Ama tabiki sadece tarihle yetinmezsek... bunun yanında insan psikolojisi, toplum psikolojisi, edebiyat alanında da araştırmalar kesinlikle sentez edilmelidir.
Olaya bu alanlar dahilinde yaklaşacak olursak şöyle açıklanabilir: antik çağ medeniyetlerinde hatta onlardan da öncesinde de pre-historik tarihlerde yaşamış insanlar, topluluklar tıpkı bizim gibi içsel ve güdüsel bir şekilde sanata ihtiyaç duydular ve bunların bir şekilde dışavurumu gerçekleşti.
Önce doğa tarafından uyarıldılar düşünsel anlamda becerilerini, tecrübelerini geliştirdikten sonra yani anlayacağınız az çok medenileşme sürecini tamamlayabildikten sonra tekrar doğaya yöneldiler ve ona çeşitli anlamlar yüklediler, imgesel değerler kurdular, sanat ihtiyaçlarını bu ve benzeri şekillerde karşılamış oldular.
Aslında bu onlar için dini bir nitelik taşımıyordu sadece bir tür avunaktı bir estetik kaygısıydı bir imgeden öte değildi aslında bunlar gerçek tanrının yansımalarıydı.*
Yunan medeniyetlerinde temmuz yağmur tanrısı ilan edildi çünkü su getiriyordu bereket getiriyordu ölen ekinleri canlandırıyordu kendileri ve hayvanları bu sayede yaşayabiliyordu.
bir de onun bir babası olmalıydı daha güçlü daha bilge bunu da yeraltı sularının tanrısı enkiye lutfettiler. iki tanrı arasında bir otorite bile mevcuttu artık.
Öyleki asıl büyük katkı onundu ve onu ağaçlara bakarak anacaklardı hep.
Onlar bu şekilde aslında edebi bir hassasiyetle hayatlarını sürdürüp dünyayı anlamlandırdılar sonra bu sayede sanatsal anlamda tatmin oldular.
Biz ise bugün binlerce onbinlerce yüzyıl ötesindeki bu yönelimlere yöneldik, bu anlamlandırmaları anlamdırdık olanı açıklama çabasıyla olanın üstüne bir de kendimizden kattık söz meclisten dışarı fakat bugün mitoloji araştırmaları yapan araştırmacıların yaptığı bunların ötesine gidemedi. Bir şeyleri hep özünden koparak aramaya çalıştık özünü göremeden, benimsemeden bulmayı hedefledik.
*islam dünyasında müslümanlarda da buna benzer bir anlayış mevcuttur ama onlar bunu çok sapmadan tefekkür mantığıyla özetlemişlerdir.
edebiyat ve mitoloji birbirleriyle ilişkili iki bilim dalıdır. mitolojik destanları anlatırken edebiyat, ingiliz filolojisi bölümü edebiyat eleştirisi tarihi ve antik drama derslerinde ise mitoloji bilimine başvurulur. bir filolog-to-be olarak mitolojisiz edebiyat olmaz kanaatindeyim.
''mit insanın hayallerinin estetik varoluşunu şekillendiren aktaran edebiyattır.''
güncel Önemli Başlıklar