öyle bir şarkıdırki, geçmişten bu yana ne kadar eurovision şarkısı varsa, 1 echoes etmezdir.
bugün 25 tane eurovision için hazırlanmış şarkı dinledim. 250 tanede dinlesem farketmeyecekti aslında. hepsi toplansa 1 echoes etmezdi. bugün bunu gördüm.
kanımca şarkı değil başka bir şeydir. Bu kadar mı ilginç, bu kadar mı güzel olur bir müzik dedirten bir şarkı. Uzun yolda dinlenilmesi tavsiyemdir, zira biraz uzun.
pink floyd'un her dinlendiğinde beşinci boyuta ulaşılmasını sağlayan parçası. aynı zamanda "turist ömer uzayda" adlı şaheserin soundtrack'i olarak kullanılmıştır.
pink floyd'un yeryüzünden alıp götüren, david gilmour - rick wright ikilisinin enstrümanlarında aştığı müzik tarihinin gelmiş geçmiş en iyi şarkısı. müzikal bir şiir, sözleri ile, melodileri ile.
ayaklarımızın yerden kesilmesine her daim eşlik eden pink floydun, şans eseri karşılaşan bakışlarımızda ruhlarımızın görünürlüğünü mümkün kıldığı yankılardır echoes ve daha fazlasıdır kalan hayatım boyunca. (bkz: psychedelic rock)
dingin bir ruh haline de, en kederli, en dertli, sonu gelmez gecelere de eşlik eden, uyuşturucu etkili, deneysel pink floyd şaheseri ki; eğer suratınızda aptal bir gülümsemeyle echoes dinliyorsanız, bilin ki aşıksınızdır; uyuşturucu damardan verilmiştir bedeninize.
nasıl olurda böylesine bir uyum yakalanır o yükseliş ve alçalışlarda, ve nasıl olurda yakalanır o ayrı bakışlar, o ayrı dünyalar aynı geçişlerde, aynı şehirde ve aynı kumsala vuran dalgaların altında masmavi veya aynı caddede şevk ile yürürken.
'ben senim ve gördüğüm ise ben' dendiğinde anlarsınız; artık olduğunuzu, içinizde onsuz yaşayamayacağınızı bildiğiniz bir başkasının yaşadığını ve de iyi ki öyle olduğunu.
1973 pompeii versiyonunun tadı bambaşkadır. dinlersin ve herşeyi boşverirsin. o derece başka bir boyuta götürür ve orada tek başınıza bırakır sizi. o kadar derine sürükler, o kadar derine sürükler ki sizi kendinize gelebilmeniz için ancak hakkı bulut dinlemiz lazım.
pink floyd'un, meddle albümünün ikinci yüzünü yirmi üç buçuk dakika süren bir şahaserle doldurmasıyla ortaya çıkan şarkı. parça bantlar dönerken stüdyoda çalınan yirmi tuhaf, kısa tema ve melodinin birbiriyle bağlanmasıyla bestelendi. çalışırken bunlara 'nothing, part 1-24' adı verildi. çalışmalar ilerledikçe bantlara japon filmleri tarzında adlar takıldı: 'son of nothing' 'the return of son of nothing'( hiçbirşeyin oğlu) gibi. bu gibi adlar şarkının gizemli şeyler çağrıştıran adının dünyaya ait şeylerle kurulan bağlantısı gibiydi ve korsan kayıtçılar tarafından konulmuştu. ilk çalındığı zamanlarda şarkının sözleri gezegenlere ve uzaya göndermeler yapıyordu. piyasaya sürüldüğü zaman şarkının verdiği mesaj daha ruhsal bir şeymiş gibi algılanmaya başladı.
açılıştaki 'sonar' tınlamalar, rick piyanosunu kazara bir leslie amfisine bağladığında ortaya çıktı. daha sonra aynı sesi tekrar elde edebilmek için çok uğraştı. ama beceremeyince, bu efekti abbey road'da kaydedilen asıl demolardan almak zorunda kaldılar. 'echoes'un tamamı air studios'da kaydedildi. şarkının üçüncü kıtasına doğru, crescendonun yarattığı gerilim gerçekten hayret vericidir.
'echoes'un orta kısmı ara sıra 'embryo'nun canlı çalındığı gösteriler için ödünç alındı. yıldız olmak isteyen gitarist adayları, bu bölümün nasıl kaydedildiğini anlayabilmek için, gilmour'ın live at pompeii'deki gösterisini mutlaka izlemelidirler.
'echoes'un stüdyo kaydı, sörf yapmakla ilgili bir film olan crystal woyager'ın uzunca bir kısmı boyunca çalındı. filmde, yükselen dalgalar arasında, sörf tahtasına yerleştirilmiş bir kamerayla çekilen görüntülerin eşliğinde duyuluyordu. açıkçası grup bundan çok etkilendi. 1987 turnesinde, parçanın canlı olarak çalındığı birkaç açılış gösterisinde aynı görüntüleri kullandılar.
pink floyd'un artık alışılagelen efsane şarkılarından birisi olmasının yanı sıra izmir'in geleceği parlak bir rock grubu. ac/dc şarkılarını büyük başarıyla kavırlayabilen nadir türk gruplarından da birisidir. burada en çok iş vokale düşüyor haliyle.
pink floyd'un şarkısına da bişeyler söylemek gerekirse sanatta da ilerlemenin olabileceğini insanlara kanıtlamış parçadır.
insanı uyuşturucu almış gibi hissettiren, kafayı güzel yapan eşsiz ritmleri olan parça. her dinlediğimde özellikle ilk dakikalarında kendimi bulutlarda uçuyor gibi hissediyorum.
mükemmeldir. hani bazı şarkılar olur çok seversin hatta gidersin sözlükte başlığına yazarsın çok güzel falan diye. dinlersin 1-2 ay falan ama sonra unutursun dinlemezsin. ama bu echoes öyle değil. aylardır dinliyorum hiç sıkılmadım.
meddle albümünde yer alan, 23 küsür dakikalık uzunluğuyla pink floydun shine on you crazy diomond ve atom heart motherdan sonraki en uzun üçüncü şarkısı. parça, 20 tuhaf ve anlamsız melodinin bir araya gelerek anlamlı hale gelmesiyle oluşur. 23 küsür dakika olmasına rağmen hiç sıkmaz, aksine ne çabuk bitti yahu? hissi uyandırır. şarkının vokali de diğer şarkıların aksine derinden ve ağlayarak gelir sanki. diğer parçalarda olmayan bu farklı vokal tonu, gilmour ve wrightın seslerinin karıştırılılmasıyla elde edilir. parça, denizaltı radar dalgalarından baykuşlara, albatros kuşlarından balinalara kadar bir çok farklı sesi içerir ve bu sesler öyle anlamlı bir şekilde bir araya getirilmiştir ki, sonuçta ortaya çıkan şey, bir şarkı değil bir tanrısal sesler bütünüdür.