çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın en can alıcı ve üzücü olayıdır. şöyle ki; her fırsatta, komşu çocuklarını görünmez bir tepside önüme süren annem yüzünden, türkiye'nin ilk çocuk seri katili olabilirdim.
örneğin, her hangi bir hafta sonu, biraz geç uyanıldığında, annenin bağrışları evde yankılanırdı:
"alt komşunun oğlu berkay sabah yedien beri uyanık. sen hala uyu."
uyku sersemliğiyle bir anda düşünürdüm. "lan" derdim, kendi kendime, "bu yavşağın o saate ne işi? yine ne haltlar çeviriyor?"
duymamazlıktan gelmeye çalışırdım annemi. bu kez babam başlardı. harçlığı her hafta kestiği yetmezmiş gibi, yaz tatillerinde çalışanları örnek verirdi. hatta, camiye gidenleri.
"sen uyu. fehmi'nin oğlu resul, hem oto kaportacıya gidiyor. hem de de camiye kur'an öğrenmeye."
ciddi ciddi kendimden şüphe etmeye başlardım. ya bende bi eksiklik vardı. ya da tüm komşu çocukları bi itlik yapıp ailemle aramı açmaya çalışıyorlardı.
bu piyes yıllarca devam etti. ergenliğimin ilk yıllarına varana kadar. bir sabah dayanamayıp bu piyesi son vermek istedim. berkay'ı ve resul'ü kuytu bir köşede ayrı ayrı sıkıştırıp tehdit etmek istedim. çıkmalarını emredecektim hayatımdan. olmadı. o sabah da erkenden uyanamadım. geç kaldığımı, annemin cümleleri kanıtladı: