kişinin okuma yazma ögrendiği vakit aslinda yenilgi olan zafer yahutta zafer olan yenilgi aninda karnesine kirmizi kurdele nisani taktiği zamandir.
şimdi ne demek bu diyeceksiniz. ben de bir şey anlamadim ve anlatamadamda. madem namimiz yazar olarak geciyor eh hasbelkader anlatayim bari...
james alvin madison'un bir hikayesinde geciyordu söyle konusma. -yalniş hatirlamiyorsam-
- hey pat sen nasil bu kadar mutlu olabiliyorsun?
- bir siğir ve siğ insan oldugum için oluyor bu james.
evet pat işin sırrını cözmüstü. siğir olmak ve siğ olmak.
hem pat okuma yazma da bilmiyordu. bütün ömrünce yaptiği at arabasi tekeri imal etmek ve aksamlar piposunu tüttürmek idi.
james alvin madison (kisaltma olsun diye jay bahsediyordum artik klavye boktan) ise kendini ögrenmeye adamisti. bilgi denilen o zehirli serbeti istemeden içmiş -zorla- ve müptelasi olmustu. bu öyle bagimlilik olmustu ki bir morfinmandan farki kalmamişti.
bilgilendikce anlayisi genişliyor ve biraz da kasvetli herifin teki oldugundan dolayi önce herseyin bok tarafini görmekte üzerine olmuyordu. dünyadan kaçmak için kendini ve kendi buzdan kalesine siğiniyor. her gecen gün topluma ve kendine yabancilasiyor bir vahsiye dönüsüyordu.
hiç bir seye deger vermiyordu. saadeti bulmak için bir şeyler yapiyor ama yaptiklari zirhinda yeni catlaklar aciyordu. bir kapana sıkısmıstı. zaten cok gecmeden erken yaşta gümbürdedi gitti.
herneyse konuyu dağitmayayaim, evet bilgilenmek güzeldir ammavelakin bokunu cikartmama lazimdir. okullarimizda bilgi niyetine tefferuatttan baska bir ögretilmemektedir. paraya cevrilmesi imkansiz olan türkiye için bir gecerliliği olmayan bölümlerin sayisi üniversitelerimiz de coktur.
cagimiz iletisim cagi oldugu icin bilgiye ulasmak cok cok kolaydir.
ama bu bilgi ne yazik ki insanliğa mutluluk değil yikim getirmektedir.
evet cok düsünüp az hissediyoruz yahutta kelek düsünüyoruz.
yasami bir mesele olarak görmekteyiz, ol ya da olmama savasi.
bildikce camdan gururumuz heybetleniyor ammavelakin en ufak darbede paramparca oluyor.
hepimiz rahip frollo gibi olmak mecburiyetinde kaliyoruz.
istesekte istemesekse.
ufakken o tabagindakiler bitecek yoksa seni öcüye veririm tehtidleri zorla sevmediği yemek yedirilen bir cocuga benziyoruz. yahutta arkandan aglar arabeskiği ile islemediğimiz suclarin yukunu tasimak mecburiyetinde kaliyoruz. ve haybeye yuklendiğimiz suclar bizi kamburlastiriyor.
ve bunlari dayanmak için ya içe kapanmaya yahutta sefahet eylemlerine daliyoruz.
cikin bir cumartesi günü beyogluna görün, dolasin barlari, mutsuzlarin ve lanetlenmişlerin nasil egleniyormus, hallerinden hosnutmus gibi yaptiklarini görün.
evet cagimiz nihilist bir çag.
cünkü hepimiz ömrümüzün bir döneminde merak etme iç güdümüzü ve bilmemenin vermiş oldugu acemiliğinin aromasini kaybettik.
şasirmiyoruz hiç bir seye. sadece dalgin gözlerle bakiyoruz.
hayatin ritmini kacirdik.
bir yaprak gibi kendimizi birakmayi unuttuk.
cunku bize hep korkmamiz telkin edildi.
en cesurumuz bile kafasindaki acabalari yok etmek için savasan bir korkaktir.
bilmiyorum ne olacak bu gidisatla...
umrumdada değil acikcasi.
'kim -ya da neydi- ilk soruyu soran, bilmiyorum. ne zaman soruldugunu bilmiyorum. karşılık verdiğimi bile anımsamıyorum. ama bir yerde bir vakitte 'evet' dedim birisine -ya da bir seye- ve o saaten baslıyarak varoluşun bir anlam taşıdığından ve de hayatımın kendi kendine boyun eğmekle …bir amaç kazandığından kuşkusuzdum…
o andan sonra ‘geriye bakmak’ ne demek , 'yarını düsünmemek ' nedemekmis öğrendim. hayatın dolasık yollarından geçerek öyle bir yere öyle bir ana geldim ki, yolun aslında felaket olan bir zafer ve aslında zafer olan bir felakate götürdüğünü, canının adama bedelinin sitem olduğunu, insan için mümkün olan tek yüceliğin aşağılanma çukurunun en dibinde olduğunu kavradım
belki de bunlari diyen Dag Hammarskjöld hakli.
siluetler dünyasindan hiç bir seyden emin olamamiyoruz ve bu bizi yok ediyor.
istemediğimiz ve bir boka yaramayan seylerin bedelini catir catir ödüyoruz.
ve hayatimiz soguk savas gibi geciyor.
bu taaaaaaa cocukken avanak avanak sokakta oynarken kolumuzdan tutulup ahanda artik bu araya gideceksin dedikleri ve soktuklari, boz renkli kapisinda okul yazan yere girmekle basladi.... ve hergecen bu kosuda sirtimiz agirlasiyor... gün gectikce yük büyüyor büyüyor... saadete yaklasacağimiza ondan uzaklasiyoruz... gün gelecek cok cok gerilerde kalacak. hayaletini bile görmeyeceğiz.
öfff sıkıldım en iyisi ispanyol meyhanesine gitmek gerek.....