eğitim sisteminin ezberciliği, bakış açısı darlığı, yorum yetisi bırakamamasıyla ilişkilendirilebilecek mevzu. hayatın teorisi olmaz. bu kategorizasyon hayatı kalıplara sokmak ve küçültmektir. ki yaşam uçsuz bucaksız haliyle pekte küçültülmeye uygun değildir. engindir, zengindir, geniştir.
eğitim sisteminin tekdüze kalıpçılığı ise hayattan kopuk müfredatla bağdaşır/ örtüşür. güncelden bu kadar ırak, bir sistem şüphesiz mağdurlarını da beraberinde yaratıyor. burda dikkate değer olgu, teori- pratik sistematiği açısından ele alınmalı. yani iyi bir üniversitede okuyan derslerinde gayet başarılı ziraat bölümü öğrencisi mehmet'in tarladaki patlıcan bitkisini tanımaması şeklinde bir örnek verilebilir konuya. kitapta yazılanları ezberleyip yutan sistem mağduru mehmet, tarlada o ürünü diken çiftçi karşısında rezil olabiliyor. bitkiyi tanısa hastalık söylenecek zati. mesele pratiklikten yoksunluk. diğer mesele müfredatın gözü kör etmesi.
doktor,ona keza kitabı açıyor hastanın karşısında. eveleyip, geveliyor. hasta, hastalığını bir yana bırakalım psikolojik olarak ölecek zaten teşhis koyma şekliyle. sistem ve mağdurları ülke geneli iş başında. aşk-ı memnu tadında ahlak bekçiliğne soyunulacağına bence dizinin yayımlanan eserin içine ettiği söylenilebilir mesela.
tarih dersinde laiklik deyip o bilindik tanımı yapıştıran tarih hocasına kadar herkes suçludur bu sistemde. sistem insanların kendisini geliştirmesi gerekliliğini söylüyor. diğer yanda ise yaşamdan kopuk ne eğitimin ne de başka bir şeyin olmayacağını görmeli bazı zat-ı muhteremler. yoksa hayat şakaya gelmez vurur geçer mağdurlarını.