sana benden bahsetti mi şu an kriptolu telefonlardan rusya bizi dinliyor yaptığımız her şey kayıt altında sevdiğimi söyleyebilirim ve sadece yıldızlar.bana iyi bakmanı istiyorum söz mü. bana güzel şeyler söyle.
böyle insanlara denk gelmek beni mutlu ediyor. aslında ben gayet normal bir insanım.
geçtiğimiz günlerde üç arkadaş pikniğe gittik. ormanlara giriş yasağının olduğunu bildiğimiz için göl kenarı bir yere gittik. açtık biralarımızı, başladık sohbete.
biraz sonra yanımıza karı koca olduğunu tahmin ettiğimiz bir çift geldi.
hazırlıklarını tamamladıktan sonra bizde mangal teli olup olmadığını sordular ve biz de ne yazık ki olmadığını söyledik. (teli almayı unutmuşlar)
işbu vakitten sonra adamı bir telaş aldı. kafasını kaşıdı, burnunu mıncırdı, kulak memesiyle oynadı falan derken bir anda heyecanlandı ve olay yerinden uzaklaştı. birkaç dakika sonra elinde düz bir taşla geldi ve ateş yakmaya başladı. ateşi yaktıktan sonra taşı üstüne koydu ve kızdırdı. bütün mikropları öldürdü.
sonra etleri taşa dizip, pişirmeye başladı. kadın da bu esnada salata hazırlıyordu. 20-25 dakika sonra etler pişti ve adam eşine etleri bir bir servis etti. biz de bu esnada hem onları izliyor hem de onlara kulak misafiri oluyorduk. *
neyse, adam etleri servis ettikten sonra kadın başladı konuşmaya ama nasıl konuşma...
yok efendim çekmece'deki kasabın eti ucuzmuş da, yok efendim sinirsizmiş de, yok bilmen neymiş de falan filan...
kadın konuşurken adamın suratına baktık ve cıngar çıkacağını anladık. en sonunda tahminimiz tuttu ve adam aynen şunları söyledi:
- başlarım senin çekmece'ne de kasabını da! amk yerinde dümdüz taş buldum, odun topladım, taşın üstünde ellerimle et pişirdim sen hala kasabı övüyon...
- biz evde yalnız kalıyoruz. Arada gelin. çay içeriz , sekste yaparız.
Polisler utancından kıpkırmızı oldu. Ben şoka girdim ve gülmemek için kendimi kastım. Çünkü on yıldır ev hanımıyım; Dış dünya ile pek bir bağım kalmadı denilebilir.
Bu arada çay ve seks kelimelerini ilk kez aynı cümle içerisinde görüyorum.
yalıköy'de bulunan fafatara* isimli bi' restoran var. mekanın sahibi engin isminde safkan lazın teki. laz dediğime bakmayın, dünya güzeli bir insan. sempatik, düşünceli ve bonkör. günlerden bir gün;
ailemle beraber yemek için düştük yollara. ayıptır söylemesi yemeğimizi afiyetle indiriyoruz mideye. arka masamızda engin bey'in özel misafirleri var. ilginç konulardan bahsettikleri için ister istemez kulak kesildim muhabbetlerine. içlerinden biri diğerine sürekli olarak "çok sağol" diyordu ve o diğeri dediğim kişi "efendim" diye yanıt veriyordu. ben doğal olarak duruma anlam veremedim. içten içe; "manyak mı lan bunlar?" diye düşüne durdum. en sonunda engin bey'e dayanamadım ve bu ne menem iştir diye sordum. cevap olarak aldığım yanıt beni benden aldı. meğer "çok sağol" dediğini zannetiğim o güzel insan "köksal" diyormuş. laz şivesine öyle çok uzak değilimdir ama anlayamamıştım işte..
Tiplerinden tofaşçı oldukları belli olan iki kişinin arasında geçen konuşma;
- yerli otomobil çıkınca araba fiyatları otomatikman düşecek. şimdi senin 20 bin istediğin araba 10 bin lira edecek.
+ abi nasıl düşecek o kadar araba fiyatları?
- araba Türkiye de üretileceği için vergisi olmayacak 20-25 bine sıfır arabaya binecez.
+ olm süper lan.
Yeni adliye (adalet sarayı) binasının yapımı tamamlanmış ve önünden geçen iki hanım kızımızdan bir tanesinin cümlesi;
- içerisi hiç ciks bir mekan değil
Bu ney lan, neyini beğenmedin mübaşir mojitonu buzsuz mu getirdi yoksa savcı istediğin şarkıyı mi çalmadı.*
geçenlerde acıbadem üsküdar dolmuşuna 5 kız öğrenci bindi. lise belki de ortaokul yaşlarındalar. bizim sabahın köründe iflahımız kaymış ama tabi ki onlarda ergen enerjisi var. bir muhabbet bir muhabbet. sonra diyaloglar gelişti :
kız 1 : (yanındaki arkadaşına dönerek) yav kızım sen sabah sabah 15 dakkada nasıl duş alıp da yetiştin? deli misin hasta olucan?
kız 2 : abi saçlarımın uçları hep kırmızı, yeşil falandı yıkamam lazımdı.
kız 1 : nasıl yani? anlamadım? nasıl kırmızı, yeşil?
kız 2 : (gayet sakin) ya akşam nasıl olcak diye denemek için fosforlu kalemlerle boyadım, öyle uyuyakalmışım.
kız 1 : (şok olmuş bir ifade ile)kızım oha! sana inanmıyorum yaaaa!!!
kız 2 : inanma zaten salak! mal ya... (sonra diğerlerine dönerek) nabıcaz bir bu gerizekalıyla ya???
demesi ile birlikte ;
kız 4 : asalım!!! deyip ellerini ovuşturdu. aha işte burası beni şok etti çünkü bu küçük kız resmen mathias bones'u taklit etmişti. mathias bones'u şu dünyada kaç kişi bilebilir ki??
bir ergen grubunun diyaloğunda aynı anda hem kezbanlığın, hem dalga geçmenin güzel bir örneğinin hem de 2016 yılında mathias bones''un yer alması beni yarmıştır.
karşıyaka osmanbey parkının hemen yanındaki otobüs duraklarında gece 22 sularında otobüs beklenmektedir. durakta genç bir delikanlı yanındaki kız arkadaşına yüksek sesle iltifat etmekte coştukça coşan hanım kızımız ise şuh kahkalar atmaktadır. derken şahin marka bir otomobil durağa yanaşır, cam açılır ve içindeki eleman genç kıza doğru bağırır:
Usta ile elemanı yürümektedir. Biraz sonra eleman başka bir yöne doğru ilerler. Sonra aynı yerde buluşacaklardır.
Usta: murat! Araba koyduğum yere gel.
Eleman: abi ne diyon? Ne işimiz var orda? kocasının kulağına gider mider görürsün.
Usta: lan öküz oğlu öküz arabayı koyduğum yere gel allah belanı versin senin. ( etrafına bakınır biri duydu mu diye)
Mahallede esmer bir kadın var ondan bahsediyorlar herhalde. Ulan ne insanlar var ya muhabbete bak haha.
Otobüste ablamla konusurken arkamizda oturan üniversiteli 3gencten biri;
'Ya abi yakışıklılıktan yemek yiyemiyorum'demisti de utanmadan yarilarak gulmustuk.
eve gelirken markete girdim, kasada da bi kız, ondan alışveriş yapan 17 yaşında bir genç(kızın elinde büyümüş) ve şiveli teyze.
Teyze "olum vah vah vah vah sen nası sigara içiyon daha kaç yaşındasın" dedi. genç eleman da "yav işte ehe mehe" kem küm etti, teyze de "git rakı iç daha iyi" dedi. (ben koptum tabi burada ajakskfjs) eleman da sırıtarak "onu da içiyorum teyze dedi ve ben yerlerdeyim ahaha ulan ya
bu satıları affınıza sığınarak yazıyorum. yaşanmış bir hadise.
geçen akşam arkadaşlar ile takılacağımız için, yola çıktım.
bir apartmanın önünden geçerken aynen şu sözleri duydum.
söyleyen kişi bayan(sesinden anladım)
bayan; "bak sikerim, vallahi de sikerim, billahi de sikerim" diye bağırıyordu.
lise son siniftayiz arkadaş dediki kanka bi tuvalete gidelim neyse indik alt kata ben geçtim pisuvara bunun nevale büyük hemen geçti tuvalete aradan 20 30 saniye geçti baktim kantinci dayımız tuvalete geldi koşa koşa kapıya hızlı hızlı tiklatti içerden ses
- Kim o ?
+ eser abin kantinci.
aman allahim o ne gülmek kapinin koluna dayandim düşmemek için yerlere. tam 1 hafta boyunca bunu millete anlatip anlatip güldüm. hala aklima geldikçe gulerim.
bir vakit önce, işe gelmek üzere servise binmek yerine uyumayı seçip, ilerleyen saatlerde kadrosuna dahil olduğum 09.20, ikinci köprü 202'sinde, derinlerine daldığım yol uykusundan uyandıracak derecede yaran bir diyalog/tartışma şöyledir:
ortam: çift katlının üst katı, arkalarda bir yer. tam işe gitme vaktinde ağzına kadar dolu bir otobüs içi.
oynayanlar: genç bir kadın, orta yaşlarda bir adam.
[arkadan gelen yüksek sesler tüm otobüs yolcularının dikkatini çekecek şekle ulaştığında, istemeden kulak misafiri olunan ve adamakıllı uyandıran* tartışma, orta yaşlı beyefendinin gazete okumasından çıkmıştır.]
genç kadın: lütfen gazetenizi hışırdatmaz mısınız beyefendi. çok rahatsız oluyorum.
orta yaşlı bey: pardon? nasıl hışırdatmam mı gazetemi okurken? gazete hışırtısından rahatsız olanı da ilk defa görüyorum.
genç kadın: sayfaları çevirirken hışırdıyo çok, rahatsızım. uyuyamıyorum.
orta yaşlı bey: ne yani, siz rahatsız olmayın diye aynı sayfayı mı okuyayım yol boyunca??????
dün akşam apartmanın girişinde iki abla
konuşuyor. yanlarından geçilirken ister istemez
kulak misafiri olunur: - tanıdık olsunlar. yabancıların grupta olması iyi
olmuyor.
+ haklısın. daha da hijyenik olur.
asla yarmaz. hiçbir zaman yarmaz. yarmamalarıyla ünlüdür. mizah yoksunu eziklerin güldüğü ama kimseyi yarmayan yarrak gibi olaylardır.
not: yarmaz.
edit: yarmamışlardır.