etrafınızdaki insanların büyük çoğunluğunun yaşantısına baktığınızda dünyasına da ahiretine de faydası olmayan sayısız şeye karşı ilgi ve merak duyduklarını, gerekli gereksiz bir sürü şeyi düşünüp hatırlarında tutmaya çalıştıklarını görür ama bunun yanında asıl düşünüp akıllarından çıkarmamaları gereken şeyleri akıllarına dahi getirmeye cesaret edemediklerine şahit olursunuz. "Müslüman" ülkemizin Müslüman çoğunluğunu oluşturan halkımızın önemli bir kısmının sadece belirli gün ve gecelerde Allah'ı ve dini pratikleri akıllarına getirdiklerini görünce kahrolursunuz ama acı bir gösterge olarak karşınızda durur yine de bu gerçek. Dini gerçekleri dikkate almadan umursamaz bir şekilde yaşamaya çalışan bunca insan kendi kendine yaptığı ihanetin farkında olmadan nefes alıp verir tüm yaşamı boyunca. Üstelik hatırına getirmemenin gerçeği değiştirmeyeceğini bile bile kandırır kendini;
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (haşr/18)
Çoğu kişi etrafında olup da ona dini teori ya da pratikleri hatırlatacak şeylerden ve kişilerden olabildiğince uzak durmaya çalışır. Dindar insanlar ile mümkün olduğunca iletişime girmek istemez. Neme lazım aklımı bulandırır ya da kafamı karıştırır düşüncesi ile aynı ortamlarda bulunmamaya çalışır. Dini gerekliliklerini yerine getirmeye çalışan kişilerin bu konudaki hassasiyeti vicdanını rahatsız eder. Dini vazifeleri kendisinin de yerine getirmesi gerektiğini düşünmesi kişiyi sıkıntıya sokar. Bu sıkıntıdan kurtulmanın yolu ise çoğu zaman yapması gerektiğini bildiği şeyi yapmak yerine, ondan kaçmaktan geçer. Geçenlerde bir arkadaşımın artık içki içmeyi bıraktığı için eskiden birlikte içki içtikleri yakın arkadaşları tarafından birlikte çıkılan yemeklere çağırılmadığını duydum. Nedenini sorduğundaysa "Abi sen artık içmiyorsun.
Namaz da kılıyorsun. Şimdi senin yanında rahat içemeyiz" şeklinde bir cevap ile karşılaşmış. Gerçekten de pek çok insan ancak etrafında kendisi gibi olan insanlar varsa rahat edebilmekte aksi halde içinde bulunduğu atmosferden vicdanen rahatsız olmaktadır. Peki, bundan kurtulmanın yolu nedir? Şüphesiz kaçmak değildir. Çünkü farkında değildir insan. Kaçmakla kurtulunabilecek türden şeyler değildir dini gerçekler. insan tek bir an dahi kaçamaz, bedeni var olduğu, ciğerleri nefes alıp verdiği sürece, üzerine yükümlülük getiren şeyden. Her şeyden kaçsa ya da daha doğru bir ifade ile kaçtığını sansa da kaçamayacağı bir şey vardır insanın: Ölüm.
Her gün binlerce göz açılır kapanır da dünyada, kimse ölümü hatırlamak istemez hala. Oysa bilmelidir insan: Herkes bir şeyler yaparken ölür bu hayatta. Kimi mal mülk telaşında, kimi fazla yaşama hırsında. Ama günü gelir ve herkes ölür.
"Ölüm sarhoşluğu hak olarak geldi. işte bu, senin kaçıp durduğun şeydi." (kaf/19)
Önemsememek, kasıtlı veya kasıtsız terk etmek, farkına varmamak, kayıtsız kalmak, ihmal etmek, boş bulunmak ve aldanmak; dalgınlık, yanılgı ve dikkatsizlik gibi anlamlara gelen acı bir kelime vardır sözlüklerimizde: Gaflet. Öyle bir tuzak öyle bir ağdır ki gaflet, sarıp sarmalar insanı boylu boyunca. En zeki, en bilinçli zannettiğiniz kişileri bile kolayca dize getirir maharetiyle. Çok uyanık ve canlıdır çünkü bizzat gaflete düşen kişinin nefsinden beslenir. Kanını iliğini emer ve dünya hayatının ışıltısı altında sarhoş eder insanı. Hatırlatmaz insana hatırlamak istemediklerini.
"Şu bir gerçek ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti hayatla tatmin bulup onunla rahatlayanlar ve ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar; kazandıkları şeyler yüzünden varış yerleri ateş olacakların ta kendileridir." (yunus/7-8)
insanın gaflete düşmesinin en büyük nedenlerinden biri de unutkan bir varlık oluşudur. insan kelimesinin unutkanlık anlamına gelen nisyan kelimesinden türediği kabul edilir. Zaten unutkan olan bir varlığın bir de kasıtlı olarak düşünmek ve hatırlamak istememesi kaçınılmaz olarak gaflete düşmesini kolaylaştırmaktadır. insan ne için yaratıldığını ve kendisini kimin yarattığını unutur. Varlık amacını ve dünyası ile birlikte ahiretini de gözetmesi gerektiği gerçeğini hatırlamaz. Oysa insanın, unutan bir varlık olduğu gerçeğini dikkate alarak sürekli olarak kendisini, dini gerçekleri ona hatırlatacak şeylere yöneltmesi ve bu sayede şeytani tuzak ve vesveselere karşı korunması gerekir. Bunun yolu ise alemlere rahmet olarak gönderilmiş Kur'an'ı sürekli olarak okumak, anlamak ve hayata yansıtmaktan geçer. Gerçeklere karşı şuursuz davranan bazı insanlar çocuklar gibidirler. Çok ilginç yönleri vardır çocukların. Örneğin yapacakları işin sonunu düşünmez, hesap etmezler çoğu zaman. Etraflarında olup bitenin farkında olmadan kendilerine mutluluk veren oyunlara dalar, oynarlar. Hani dünya yıkılsa umurlarında olmaz çoğu zaman. Oyunlarının bozulması ya da karınlarının acıkmasıdır onları huzursuz edecek olan. Kapatırlar kendilerini dış dünyaya ve büyüklerini derinden sarsacak olaylar karşısında bile tebessüm görebilirsiniz yüzlerinde. Ya da elindeki bebeğinin saçlarını taramaya devam edebilir bir kız çocuğu zorlu bir savaşın tam içinde. Ya da bir bebek örneğin. Annesinden süt içmek ve uyumak üzerine geçer bebeklik günleri. işte pek çok insanın da bebekler ve çocuklar gibi benzer bir şuursuzluk halinde olduğunu görmeniz mümkündür hayatta. Neden var olduklarının ve öldükten sonra kendilerine ne olacağının farkında olmadan şuursuzca yaşar giderler bu hayattan. Oysa küçük bir çocuk gibi farkında değildir insan. Aslında yağan bombaların altındadır, ahiretini düşünmeden yaşadığı her an. insanların bu durumları Kur'an'da şu şekilde ifade bulur:
Bununla birlikte bazı insanların, kendi yararlarına olan hayırlı tavsiyelere inat ve aldırmazlık içinde kulak tıkadıklarına şahit olursunuz. Öyle ki bu kişiler için dikkate alınmaya değer tek şey üzerinde bulundukları hataların bir şekilde meşrulaştırılması ya da takdir edilmesidir. Öğüt ve uyarıları kulak arkası eden kişiler aslında kısaca şunu söylemek isterler: "Sen kendini parçalasan da ben dilediğimi yaparım; değişmem."
Dediler: "Sen ha öğüt vermişsin, ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark etmez." (şuara/136)
Ey insan boşa kandırma kendini. Sen değilsin o ben dediğin şeyin gerçek sahibi. Kiracı olduğun yerde ev sahipliği taslama kimseye. Şayet ahirette unutulanlar arasında olmak istemiyorsan hatırlaman gereken gerçekleri hemen şimdi hatırla. Yok, eğer bunca apaçık gerçeğe rağmen hala Allah'ın ayetlerini unutmaksa niyetin, bil ki Hesap Günü sen de unutulanlar arasına gireceksin!
"Ayetlerimiz sana geldiğinde sen böyle unutmuştun; bugün de sen aynı şekilde unutuluyorsun." (taha/126)