dertler, düşünce referanslı dertler, tanrı/evren referanslı dertler ve her ikisinin de ortak mahsülü olan dertler olmak üzere üçe ayrılır. içi içe üç çember düşünün. şu matematik dersinde gördüklerinizden işte. aynı hesap. düşünce referanslı dertler, herkesçe bir avantaj olarak görülen derin düşüncenin doğal bir getirisinden doğar. fazla düşünmek bilindiği üzre deliliğe değil, derde yol açar. en azından alt dünyalılar açısından durum böyledir. bir alt dünyalı olarak sizi temin ederim ki karnım tok. ve yine sizi temin ederim ki; her bir uzvum, her bir aile bireyim sapa sağlam. ancak sıradan bir insan iseniz, şu trafiğe çıkanlardan, mangal yapanlardan, sevgilisiyle sevişenlerden, sinemaya gidenlerdenseniz benim yerimde olmak istemeyeceğinizi de garanti edebilirim. hayatım boyunca düşünce fırtınalarında sürüklenip gittim. bana gerçeği aramak çok cazip geldi. en sonunda fırtınalardan fırtınalara sürüklenmekten yoruldum. fırtına süresince keşfettiklerimden kaba taslak bir dünya görüşü elde ettim, iki sene aralık verdim ve o aralıkta sıkışıp kaldım. artık her şey soyut ve karmaşık. hatta o kadar soyut ve karmaşık ki bunları yazarken nereden başlayacağımı, nereye bağlayacağımı bile kestiremiyorum. ayaklı hezimet olmanın doğal getirisi işte. kendini ifade etmek isterken dahi hezimete uğruyorsunuz. sanırım yaşamımın en temel problemi hiçbir şeyin tam olmaması. ama sanırım. bilmiyorum anlayacağınız.bu satırları yazarken geçen her saniye her şeyi unutmaktan başka bir şeye yaramıyor ve beni daha yüzeysel, daha vurdumduymaz bir hale getiriyor. şuan, kendime ayaklı hezimet lakabını takmakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir kez daha mevzu bahis örnekle kavramış oldum. alt dünyalı olmak böyle bir şey. kısa aralıklarla pek çok şey ve hiçbir şey. hiçbir şey de en az her şey kadar rahatsız edici.