Zaman yolculuğuna çıktım bu akşam.
Kulağımda sesin,
eski günlerdeki gibi.
Sigara üstüne sigara yakıyorum.
Bir martı getiriyor seni bana.
Martının kanadında geliyorsun yanıma,
karşımdaki sandalyeye kuruluyorsun,
kuş tüyü kadar hafif vücudunla...
O güzel kokun bürüyor ortamı.
Sonra bir mektup bırakıyorsun masaya,
üstünde 5 eylül 2022 yazıyor.
Bir mesaj geliyor telefonuma,
yazan bir başkası.
Şarkıcının dediği gibi,
"Sevdiğim başka, sevenim başka."
"Bugün doğmadı güneşimiz" diyorsun,
sebebini biliyorum.
Bu bir sır aramızda.
Louis Armstrong'dan bir şarkı açıyorum,
La vie en rose...
Her biri ayrı bir gezegen olan gözlerinde kayboluyorum.
Bir noktaya dönüşüyorum karşında,
mavi soluk nokta...
Carl Sagan anılıyor masamızda,
ve Platon, sonra Sokrates ve Schopenhauer...
Hepsi seninle anlam buluyor.
Baş Öğretmenim de sensin
Büyük Önderim de.
2 Temmuz 2020'ye gidiyorum,
Lanet olası Corona günleri...
Pandemi, umutsuzluk, bunalım,
depresyon, yalnız bırakılmışlık, yok sayılmışlık.
Ve radyodaki umut veren sesin...
Corona günlerinde aşk ancak böyle olur...
Ah, Kavaklar şarkısı çalıyor bak,
bunun bir anlamı var.
Bu bir sır değil,
Metin Altıok'un Sezen Aksu'ya sattığı şiirinin bestesi
Ki buzdolabı almış o parayla...
2 Temmuz'larda yasımız var bizim,
Unutmadım aklımda.
Hiç şair yakılır mı?
Alçakça yakmışlar işte Sivas'ta.
Mektubu açıyorum, tek kelime yazıyor,
Delisin...
Tüm soru işaretleri siliniyor beynimden.
Bu bir sır aramızda.
Böyle şiir mi olur kardeşim?
Bu ne saçmalık?
Baylar, siz değil miydiniz Garip akımını dışlayan?
Belki biz de ruh hastaları olarak
Deli akımı başlatırız.
Belli mi olur?