içine sahibinden habersiz girip, koşup oynadıgımız ve hatta meyva ağaçlarına daldıgımız yerlerdir.
yorgun düşürür insanı.
en güzeli, olması istedigimiz gibidir herşey.
kimi zaman bir kaç agaç ve gölgesi, kimi zaman çorak topraklı.
hayata küstüğüm anlarda dinleyip doyasıya ağladığım, "Yakala saçından tut hayatı, çevir yüzüne; öp, öp!" diye kendimi bırakmama engel olan şarkıdır. her yürüdüğümde beni büyüten, yalnızlığımdan sıyıran bu büyülü bahçeyi keşfettirendir.
-"düş bahçeleri" için de müjdat'a* gönül borcum var. o şarkının sebebi odur. benden şarkı isterkenki nezaketini anlatmam mümkün değil. "yahu" dedim "yedi kat ellere neler yapıyoruz. sen kredilerinin farkında mı değilsin? emret yeter ki " o kadar çok şey öğrendiğim bir adam ki benim insan ilişkileriyle ilgili. bir sürü insanın hayatımda çok büyük önemi vardır. müjdat onların arasında
"azmi" dizisi için yazılmış bir şarkı değil mi?
-evet, hatta zaman zaman özürlüler için bir şarkı yazmak nasıl bir şey türünden sorularla karşılaşıyorum. özürlülük ne kadar göreceli bir şey. ben boyum kısa diye topuk giyiyorum. kulağın duymuyorsa alet takarsın, ayakların tutmuyorsa tekerlekli sandalye kullanırsın. asıl özür bu değil ki. ruhsal özürlülük daha ilgimi çekiyor. orada daha hassasım. dünya öyle bir noktaya geldi ki teknolojik olarak, fizik bedene bulunmayacak çare kalmadı neredeyse. bir sürü kompleksimizle, zaaflarımızla, rahatsızlıklarımızla bin kat daha özürlüyüz biz ya. özürlülük diye bir şey varsa aslı bu herhalde.
'yürüyorum düş bahçelerinde gördüm düşümden büyük bahçe yok' deyip duruyorum bu aralar kendime..a benim dilsiz dillerim a benim sessiz ellerim yakala saçından tut hayatı çevir yüzüne öp öp!! hayat neye değer ya değmez ama yaşıyorsun ve umut yok! en iyi sezen parçasıdır.