neyzen tevfik ten küfürler dizilesidir. düzgün diyorum:yalansız, hilafsız, kayıtsız, şartsız. ama değişen pek bir şey olmuyor. arkadaşım benim özüm bu. ne yapayım, ne yapmalıyım? bu doyumsuzluk nedir? en fedakarından sevmekle işe başlarsın. fakat dur daha o sevecektir. beklersin onca zaman. en çok mutlu edeceğin zamanlar, kalbinin en coşkulu attığı dönemleri bir boşlukta geçirmek zorunda bırakılırsın. neyin eksik olduğunu düşünüp durursun. bulamazsın. söylemezler de. çünkü bitmez. hep daha fazlasını isterler: yakışıklı da olacaksın. paran da olacak. iyi bi mesleğin de olacak. kibar olacaksın...sonra hiç acımazlar. birini buldum diyip seni yok sayarlar. gülersin. geceleri vernikli tavana bakıp gülersin, acıyarak bu zihne ve zihniyete. arkasından kocaman bir tiksinme kaplar içini. ne alakaysa mirkelam ın her gece klibi gelir aklına. şarkı söyleyerek günlerce canhıraş yürümek geçer içinden felan.
bizi ne dünyalara atıp kaçıyorlar. üstelik kalbini elma gibi yarıp sunmuş bizi. bu coğrafyanın kadınlarını bu yüzden hiç anlamadım, hiçbir zaman anlamayacağım. ne kadar düzgün bir adam olursan ol ve seversen sev sen onun umrunda değilsin. her şeye rağmen biz değersizleştirmedik. böyle de bir gerçek var. dile getirmek isterim. o seni çok düzgün ve saygılı seveni değersizleştirmek de ayrı bir soysuzluk.
bakmayın böyle konuştuğuma, sinirli, isyankar felan değilim. düzgün sevdim, bırakın sevilmeyi düzgün bile sevilmedim. acayip saçmalayarak uzaklaştı. insanlar sevmemeyi bile bilmiyor. o biraz ağırıma gidiyor...
ya sevdiğin kişi kendini doğru sanan eğridir ya da sevilmekten müstesna. şekil demiş yazar ama sevmenin muntazam bi kalıbı yoktur. belki aşık olduğu kişi oyunlarla dolu çemberin içinde döndürülmekten hoşlanan mazoşist ya da dikdörtgen şeklindeki penceresinden aşağıya bakıp adam seçen egoist. bilemiyoruz ama bunlardan biri olduğu kuvvetle muhtemel. sanacaklar ki sevilmedi, sallıyor. lan kıyamete kadar sevilmese ne yazar. azar coşar deli gönül...