bu soruya cevap ararken ortaya çıkan verilerden yararlanarak hastalıkların tedavi edildiğini düşünmek bile soruyu sormanın ve buna cevap verme çabasının ne kadar güzel ve cesaret isteyen bir eylem olduğunu kabul etmek gerekir.
cesaret diyorum çünkü buna cesaret edenlere "kafir" damgası vurmaya hazır bir "sürü" var.
soruya ilişkin tezler var bunlardan bir tanesi bir göktaşı ile dünya ya gelen ilkel mikroorganizmalar tezidir.
diğer bir tanesi aminoasitlerin birleşmesi olasılığı ve ilkel mikroorganizmaların oluşması.
bütün bu sorulara peki o nerden geldi, peki o nerden geldi diye soranlar olacaktır vardır, ancak bilim tüm o sorulara da yanıt aramakla mükelleftir, eğer aramanın gücüne inanmayıp
örneğin;
"aminoasitler hep vardı ve var olacaktır, onlar yaratılmamıştır"
söylendiği gibi dünyada hayatın örneğin bir göktaşıyla gelen ilkel mikroorganizmalarla başlamış olduğunu varsayarsak denecekki o nerden geldi, o nerden geldi bu soru sonsuza kadar gidecektir.
işte burda işin içine zaman kavramı giriyor. zaman bizim ürettiğimiz bir kavramdır. ve insan beyninin anlamadığı bir şeydir.
bu duruma ünlü fizikçi stephen hawking zamanı düşünürek sonsuzu aramak saçmalıktır der. o nerden geldi o nerden geldi gibi sonsuza kadar gidecek cevaplar belkide saçmadır hawking'e göre o zamandan bağımsızdır ve evren hep vardı.
şuan sahip olduğumuz bilim bu soruya kesin bir cevap verememektedir.
ancak bu konuda çeşitli görüş ve araştırmalar yapılmaktadır.
1953 yılında Stanley Miller isimli araştırmacı tarafından yapılan deneyde, canlılığın ortaya çıkışı ile ilgili olarak ortaya atılan bu görüşler aydınlığa kavuşturuldu. ilkin atmosferde var olduğu düşünülen gazları, yanardağ faaliyetleri sonucu atmosfere karışmış olan su buharını ve yıldırıma eşdeğer şiddette elektrik akımını kullanan araştırıcı; bu deney sonucunda çeşitli organik bileşiklerin ve özellikle de canlıların yapısında bulunan 20 aminoasitten 3 tanesinin (alanin, asparajin ve glisin) oluştuğunu gördü.
