Eski zamanda, iki kardeş birlikte uzun bir seyahate çıktılar. Bir müddet gittikten sonre yol ikiye ayrıldı. O yol ayrımında ciddî bir adam gördüler. Ona sordular: "Hangi yol iyidir?" Onlara dedi ki: "Sağ yolda kanuna ve düzene uyma mecburiyeti vardır. Fakat o zorluk içinde güven duygusu ve saadet vardır. Sol yolda ise serbestlik ve hürriyet vardır. Fakat o serbestlik içinde bir tehlike, güvensizlikten gelen bir endişe ve talihsizlik vardır. istediğinizi seçebilirsiniz."
Bunu dinledikten sonra, güzel huylu kardeş "Allah’a tevekkül ettim" deyip sağ yola gitti. Kanuna ve düzene uymayı kabul etti. Ahlâksız ve serseri olan diğer kardeş, sırf serbestlik için sol yolu tercih etti. Görünüşte hafif ama mânevi olarak ağır vaziyette yola çıkan bu adamı hayalen takip ediyoruz:
işte bu adam, dereden tepeden aşıp, git gide boş bir sahraya girdi. Birden ürkütücü bir ses işitti. Baktı ki, dehşetli bir arslan, çalıların arasından çıkmış ona doğru koşuyor. Dehşete düşüp olanca gücüyle kaçtı, koşa koşa altmış arşın derinliğinde susuz bir kuyuya rast geldi. Korkusundan kuyunun içine atladı. Yarısına kadar düştü ama tam o sırada elleri bir ağaca rast geldi ve o ağaca sıkı sıkı tutundu. Kuyunun duvarında yetişen o ağacın iki kökü var. iki tane fare, biri beyaz, biri siyah, o iki kökü kemirerek kesiyorlar. Sonra yukarıya baktı ve gördü ki, arslan, nöbetçi gibi kuyunun başında bekliyor. Aşağıya baktı, gördü ki, dehşetli bir ejderha kuyunun içinde. Ejderha başını kaldırmış bir şekilde duruyor. Ayağına otuz arşın kadar yaklaşmış durumda. Ağzı kuyunun ağzı gibi geniş. O sırada kuyunun duvarına baktı ve gördü ki, ısırıcı böcekler, etrafını sarmışlar. Ağacın tepesine baktı, gördü ki bu bir incir ağacıdır. Fakat, mucizevi bir şekilde cevizden nara kadar bütün ağaçların meyveleri, bu ağaçta var.
işte, şu adam akılsızlığından anlamıyor ki, bu başına gelenler sıradan işler değildir. Bütün bunlar tesadüfen olamaz. Bu başına gelen acayip işler içinde garip bir sır var. Bütün bunları hazırlayan, bütün bunları kontrol eden birinin olduğunu anlayamadı. Bu adamın kalbi, ruhu ve aklı şu acınası vaziyetten gizli bir şekilde feryat ettiği halde, nefsi, güya hiç birşey yokmuş gibi, herşey yolundaymış gibi başına gelenleri bilmezlikten gelerek, ruh ve kalbin ağlamasını duymamak için kulağını kapayıp, kendi kendini aldatarak, sanki bir bahçede bulunuyormuş gibi bir rahatlıkla o ağacın meyvelerini yemeye başladı. Halbuki o meyvelerin bir kısmı zehirli ve zararlı idi.
Kudsî bir hadiste Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuş: "Kulum Beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim." işte bu bahtsız adam, akılsızlığıyla, gördüğünün sıradan şeyler olduğunu ve gördüğü şeylerin gerçektende göründüğü gibi olduğunu zannetti ve de öye muamele gördü, görüyor ve görecek. Ne ölüyor ki kurtulsun, ne de yaşıyor; böylece azap çekiyor. Biz de şu uğursuz adamı azapta bırakıp döneceğiz. Öteki kardeşin halini anlayacağız.
işte şu mübarek akıllı zat gidiyor. Fakat biraderi gibi sıkıntı çekmiyor. Çünkü güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hayaller kurar, kendi kendine arkadaşlık eder. Hem biraderi gibi zahmet ve zorluk çekmiyor. Çünkü düzeni bilir, ona uyar, düzenli olduğu içinde bunun kolaylığını görür. Güven ve emniyet içinde gidiyor.
Sonunda, bir bahçeye rast geldi. içinde hem güzel çiçek ve meyveler var; hem de bakılmadığı için bazı pislikler bulunuyor. Kardeşi de aynen böyle bir bahçeye girmişti. Fakat sadece pisliklere, kötü şeylere dikkat edip, midesini bulandırmış, o bahçede hiç dinlenmeden çıkıp gitmişti. Bu zat ise, "Herşeyin iyisine bak" düşüncesiyle, pis kötü şeylere hiç bakmadı. iyi şeylere baktı ve mutlu oldu. Güzelce dinlenip tekrar yola çıktı.
Sonra, git gide o da biraderi gibi büyük bir sahraya girdi. Aniden, hücum eden bir arslanın sesini işitti, korktu. Fakat biraderi kadar korkmadı. Çünkü, güzel düşüncesiyle, "Şu sahrânın bir hâkimi var ve bu arslan o hâkimin emrindeki bir hizmetkâr olabilir" diye düşünüp tesellî buldu. Fakat yine de kaçtı. O da biraderi gibi altmış arşın derinliğinde bir susuz kuyuya rast geldi, kendini içine attı. Yine biraderi gibi, ortasındaki bir ağaca eli yapıştı, havada öylece asılı kaldı. Baktı ki iki hayvan, o ağacın iki kökünü kesiyorlar. Yukarıya baktı arslan, aşağıya baktı bir ejderha gördü. Aynı kardeşinin başına gelenler gibi acayip olaylar onun da başına geliyordu. O da dehşete kapıldı fakat kardeşinin dehşetinden bin derece daha hafifti. Çünkü güzel ahlâkı ona güzel düşünmeyi öğretmiş; güzel düşünce ise, ona herşeyin güzel yönlerini gösteriyordu. işte, bu sebepten şöyle düşündü:
"Bu acayip işler birbiriyle alâkalıdır. Bir kişinin verdiği emirle hareket ediyor gibi görünüyor. Öyleyse bu işlerde bir tılsım vardır. Evet, bunlar bir gizli bir hâkimin emriyle olup bitiyor. Öyleyse ben yalnız değilim. O gizli hâkim bana bakıyor, beni sınava tabi tutuyor, bir amaç için beni davet ediyor."
Şu tatlı korku ve güzel fikirden bir soru ortaya çıkar : "Acaba beni sınayıp kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acayip yolla beni bir amaca ulaştırmak isteyen kimdir?"
Sonra, tanıma merakından, tılsım sahibine karşı bir yakınlık ortaya çıktı. Bu yakınlıktan, o tılsımı çözme arzusu ortaya çıktı. O arzudan, tılsım sahibini razı edecek ve hoşuna gidecek birşeyler yapma, onu mutlu eden biri olma, onun sevgisini kazanma arzusu ortaya çıktı.
Sonra, ağacın başına baktı ve gördü ki, incir ağacı. Fakat başında binlerce ağacın meyveleri var. O anda bütün korkusu gitti. Çünkü kesin bir şekilde anladı ki, bu incir ağacı bir listedir, bir kitabın içindekiler kısmı gibi bir bölümdür, bir sergidir. O gizli hâkim, bağ ve bostanındaki meyvelerin örneklerini, bir tılsım ve bir mucize ile o ağacta yetiştirmiş, asıl misafirlerine hazırladığı yiyecekleri tanıtmak için birer numune şeklinde o ağacı donatmış olmalı. Yoksa, bir tek ağaç, bütün ağaçların meyvelerini veremez.
Sonra yalvarmaya başladı. Tılsımın anahtarı ona ilham edildi. Bağırdı:
"Ey bu yerlerin hâkimi! Senin eline düştüm. Sana iltica ediyorum, sana sığınıyorum, sana hizmetkârım, senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum."
Bu niyazdan sonra, birden kuyunun duvarı yarılıp, şahane, hoş ve güzel bir bahçeye bir kapı açıldı. Belki de, ejderha ağzı o kapıya dönüştü. Arslan ve ejderha iki hizmetkâra dönüştüler ve onu içeriye davet ediyorlar. Hattâ o arslan, kendisine ait bir binek şekline girdi.
işte ey tenbel nefsim ve ey hayalî arkadaşım! Geliniz, bu iki kardeşin durumlarını karşılaştıralım. iyilik nasıl iyilik getirir ve fenalık nasıl fenalık getirir, görelim, bilelim.
Bakınız, sol yolun bahtsız yolcusu, devamlı ejderhanın ağzına girmekten endişe edip titriyor ama şu bahtiyar ise, içinde meyveler bulunan ve süslenmiş güzel bir bahçeye davet ediliyor.
Hem o bahtsız adam, acınası bir dehşette ve büyük bir korku içinde kalbi parçalanıyor ama şu bahtiyar ise, leziz bir ibret, tatlı bir korku, sevimli bir marifet (çevirenin notu : marifet genellikle Allah’ı tanımak, Allah’ı tanımaya çalışmak manasında kullanılır) içinde garip şeyleri seyrediyor.
Hem o bahtsız adam; vahşet, ümitsizlik ve kimsesizlik içinde azap çekiyor ama şu bahtiyar ise, dostluk, ümit ve dosta olan özlemin lezzetini tadıyor.
Hem o bahtsız adam, kendini vahşî canavarların hücumuna maruz kalmış bir esir şeklinde görüyor ama şu bahtiyar ise, bir aziz misafirdir ki, misafiri olduğu Cömert Ev Sahibinin hayret veren hizmetkârlarıyla dostluk kurup eğleniyor.
Hem o bahtsız adam, görünüşte leziz, mânen zehirli meyveleri yemekle azabını arttırıyor. Zira o meyveler, örneklerdir; asıllarının nasıl olduğunu görüp onlara talip olmak için tatmaya izin var. Yoksa hayvan gibi yutmaya izin yoktur. Ama şu bahtiyar ise, sadece tadar, durumu anlar, yemesini erteler ve bu erteleme ile ilerde daha fazlasını yiyeceğini bilmenin lezzetini tadar.
Hem o bahtsız adam kendi kendine zulmetmiş. Güneş gibi apaçık bir hakikati; kendisine eziyet eden ve bir endişe duygusu, bir kuruntu, bir cehennem şekline getirmiş. Ne şefkate layıktır ne de durumunu birisine şikayet etmeye hakkı vardır. Meselâ, bir adam, yaz mevsiminde, güzel bir bahçede, dostlarının yanında, hoş bir ziyafet keyfiyle yetinmezse; kendini pis içkilerle sarhoş edip, kış ortasında, canavarlar içinde, aç, çıplak hayal edip bağırmaya ve ağlamaya başlasa, nasıl şefkate lâyık değildir, kendi kendine zulmediyor, dostlarını canavar sanıp onları aşağılıyor. işte bu bahtsız da aynen böyledir.
Ama şu bahtiyar ise, hakikati görür. Hakikat ise güzeldir. Hakikatin güzelliğini anlamakla, hakikat sahibinin mükemmeliğine saygı gösterir, rahmetini kazanmaya layık olur. işte, Kur’an’ın hükmü olan "Fenalığı kendinden, iyiliği Allah'tan bil" ayetinin sırrı ortaya çıkıyor.
Daha bunlara benzeyen karşılaştırmalara devam etsen, anlayacaksın ki, bahtsız adamın nefsi ona mânevî bir cehennem hazırlamış. Ama ötekisinin güzel niyeti, güzel düşüncesi, güzel ahlakı ve olayların güzel yönünü görmesi onu büyük bir ihsana, saadete , parlak bir mertebeye ve berekete layık kılmış.
Ey nefsim! Ve ey nefsimle beraber bu hikâyeyi dinleyen adam!
Eğer bahtsız kardeş olmak istemezsen, bahtiyar kardeş olmak istersen, Kur'ân'ı dinle ve onun kurallarına uy, ona bağlan ve hükümlerine uy.
Şu hikayede olan hakikatleri eğer anladıysan, din gerçeğini, dünyayı, insanı ve imanı o hikayede yerine koyabilirsin. Önemli olanlarını ben söyleyeceğim; derin olan manaları sen kendin ortaya çıkar.
işte, bak: O iki kardeş ise, biri mü’min ruh ve iyilik için çalışan kalbtir. Diğeri kafir ruh ve Allah’ın emirleri dışına çıkan kalbtir. O iki yoldan sağ tarafa giden yol, Kur'ân yolu ve imandır. Sol yol ise, isyan yolu ve kafirliktir.
O yoldaki bahçe, insanlık toplumu ve insanlık medeniyeti içinde geçici toplum hayatıdır ki, hayır ve şer, iyi ve fena, temiz ve pis şeylerin hepsi beraber bulunur. Akıl sahibi olan "Duru ve saf olanı al, karışık ve bulanık olanı bırak" düşüncesiyle amel eder, duru bir kalble yoluna devam eder.
O sahrâ çölü, şu yeryüzü ve dünyadır. O arslan, ölüm ve eceldir. O kuyu, insan bedeni ve geçip giden zamandır. O altmış arşın derinlik, hayat süresi olan altmış seneyi işaret eder. O ağaç, ömür süresi ve hayatı oluşturan unsurlardır. Ve o siyah ve beyaz iki fare ise gece ve gündüzdür.
O ejderha, ağzı kabir olan ruhlar aleminin yolu ve öbür aleme uzanan bir köprüdür. Fakat o ağız, mü'min için, zindandan bahçeye açılan bir kapıdır. O haşereler, böcekler; dünyada insanın başına gelen belalar ve musibetlerdir. Fakat, mü'mine göre, gaflet uykusuna dalmamak için ilahi bir ikaz, Rahmâni bir lütuftur.
O ağaçtaki meyveler, dünya nimetleridir ki, Cenâb-ı Hak, onları âhiret nimetlerinin bir listesi, o nimetleri hatırlatan bir uyarıcı, Cennet meyvelerinin benzerleri ve o Cennet meyvelerine davet eden birer nümune şeklinde yaratmıştır.
O ağacın çeşitli, türlü türlü meyveler vermesi, Kudret Sahibi’nin damgasına, Nimet Veren’in mührüne ve ilahi Saltanatın turrasına işaret eder. Çünkü bir tek şeyden herşeyi yapmak, yani, bir topraktan bütün bitki ve meyveleri yetiştirmek, bir sudan bütün hayvanları yaratmak, basit bir yemekten bütün canlıların organlarını yaratmak; bununla beraber herşeyi bir tek şey yapmak, yani, canlıların yediği değişik değişik yiyeceklerden o canlıya bir kendine ait et dokusu yapmak, o canlıya kusursuz bir deri dokumak gibi sanatlar, Hiçbirşeye Muhtaç Olmayan Ezel ve Ebed Sultan’ının kendine has damgasıdır, mührüdür, taklit edilemez bir turrasıdır. Evet, birşeyi herşey ve herşeyi birşey yapmak, herşeyin Yaratıcısı’na has, Herşeye Gücü Yeten’e mahsus bir nişandır, bir âyettir.
O tılsım, iman sırrı ile açılan ilahi yaratılış gayesidir. O anahtar ise, Yâ Allah, Lâ ilâhe illâllah " dır. Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O ezelî hayat sahibidir ve kayyûmdur; varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, herşey Onun yaratmasıyla vücut bulur." (Bakara Sûresi, 2:255)
O ejderha ağzının bahçe kapısına dönüşmesi ise şuna işarettir; kabir, batıl yolda olanlar için vahşet, unutulma duygusu içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha karnı gibi dar bir mezara açılan kapı olduğu halde, Kur'ân ve iman yolunda olanlar için, dünya zindanından ebediyet bahçesine, imtihan meydanından Cennet bahçelerine ve hayatın zahmetlerinden Rahmân'ın rahmetine açılan bir kapıdır. O vahşî arslanın bile cana yakın bir hizmetkâra dönüşmesi ve kendine ait bir binek olması ise şuna işarettir. Ölüm; azgın, sapkın ve batıl yolda olanlar için, bütün sevdiklerinden ebedi bir ayrılıktır. Kendi yalancı dünya cennetinden ayrılma, vahşet ve yalnızlık içinde kabir zindanına girme olduğu halde, Kur'ân ve iman yolunda olanlar için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya bir vesiledir. Hakikî vatanlarına ve ebedi mutluluk mekanlarına girmeye vasıtadır. Dünya zindanından Cennet bahçelerine bir davettir. Rahmân-ı Rahîmin lütfundan, kendi hizmetine karşılık olarak ücret alma nöbetidir. Hem hayat zorluklarından bir terhistir. Hem ibadet ve imtihanın bir paydosudur.
Sonuç: Her kim ölümlü hayatını asıl amaç yaparsa, görünüşte bir cennet içinde olsa da, mânevi olarak cehennemdedir. Ve her kim ebedi hayata ciddî bir şekilde yönelmiş ise, iki cihan saadetine mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da, dünyasını Cennetin bekleme salonu şeklinde gördüğü için, hoş görür, dünyaya tahammül eder, sabır içinde şükreder.
Ayrı değil bunun adı münafıklıltır,bir yandan sayfanda aleni haram işleyip yayıp haramı helal yapıp meşrulaştıracaksın,öbür yandan sahte hocalık taslayacaksın kimi kandıracan.
izzet ve ikram sahibi rabbimin şanı yücelerden yücedir. Allah dünya hayatına önem vermez. Verse, kafire bir damla su içirmezdi. Ahirette te de öyle olacak. Bir ayette,
- biz kafirleri susuz olarak cehenneme süreceğiz, der yüce Allah.
''dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden iberettir. sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. hala akletmeyecekmisiniz?''
en'am süresi,32.ayet.
Gidip gelmek üzerine kurulu bir düzene sahiptir. anne baba gidip gelerek insanı yapar arkasından dünyaya gelir. gidip gelirken bir ara bu ölür ve geldiği gibi de gider. sonra mezarına ziyarete gidip gelirler falan. olayımız basit aslında. bu dünyayı siz pek şeapmayın.
2:85 - Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2:86 - Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.
2:114 - Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! işte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.
2:130 - ibrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de iyilerden biridir.
2:167 - Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" işte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.
2:200 - Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman, önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. insanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için ahirette hiçbir kısmet yoktur.
2:201 - Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.
2:204 - insanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, islâm düşmanlarının en yamanıdır.
2:212 - Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
2:217 - Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları, Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. işte onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.
2:220 - Dünya ve ahiret hakkında (düşünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar hakkında yapacağınız bir ıslah, işlerine karışmamaktan daha hayırlıdır. Eğer onlara karışırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
3:14 - insanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.
3:22 - işte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.
3:45 - Melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu isa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır.
3:56 - "inkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır".
3:117 - Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.
3:145 - Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.
3:148 - Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah güzel davrananları sever.
3:152 - Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.
3:185 - Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.
4:74 - O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz.
4:77 - Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez."
4:94 - Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında çok ganimetler var. islâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
4:109 - Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?
4:134 - Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
5:33 - Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
5:41 - Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.
6:29 - Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz".
6:32 - Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
6:70 - Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.
6:130 - (Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! içinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar: "Kendi aleyhimize şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şahitlik ettiler.
7:32 - De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur". işte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz.
7:51 - Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.
7:152 - Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. işte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.
7:156 - "Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük." Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus kılacağım.
8:67 - Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.
9:38 - Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda cihada çıkın." denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.
9:55 - Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah'ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.
9:69 - (Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. işte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.
9:74 - Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. islâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.
9:85 - Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.
10:7 - Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.
10:23 - Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.
10:24 - Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.
10:64 - Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. işte bu en büyük kurtuluştur.
10:70 - Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize olacaktır. Daha sonra da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin azabı biz onlara tattıracağız.
10:88 - Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına şu dünya hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalblerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler."
10:98 - Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş bir kasaba olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında o rezillik azabını üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata kavuşturmuştuk.
11:15 - Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.
11:60 - Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lânetle izlendiler. Bilin ki, Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud'un kavmi olan Âd, defolup gittiler.
12:101 - "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!"
13:26 - Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa düna hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.
13:34 - Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah'dan koruyacak da yoktur.
14:3 - Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları) Allah'ın yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler. işte bunlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler.
14:27 - Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.
15:39 - iblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!"
16:30 - Kötülüklerden sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince: "Hayır indirdi" derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir!
16:41 - Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.
16:107 - Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
16:117 - Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azab vardır.
16:122 - Ve biz ona (ibrahim'e) iyilik verdik. Şüphesiz ki o, ahirette de salihlerdendir.
17:18 - Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer.
18:28 - Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi hep aşırılık olan kimseye uyma.
18:45 - Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir.
18:46 - Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır.
18:104 - Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.
20:72 - (iman eden sihirbazlar şöyle) dediler: "Bize gelen bu açık mucizeler ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin."
20:131 - Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.
21:95 - Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.
22:9 - Allah yolundan şaşırtmak (saptırmak) için büyüklük taslayarak (tartışır). Dünyada ona bir rezillik vardır. Kıyamet gününde ise ona cehennem azabını tattıracağız
22:11 - insanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. işte apaçık kayıp budur.
22:15 - Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini intihar edip) boğsun da baksın bu hilesi kendisini öfkelendiren şeyi giderecek mi?
23:33 - Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
23:37 - "Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz."
24:14 - Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi.
24:19 - inananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.
24:23 - Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.
24:33 - Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
28:42 - Bu dünyada arkalarına lanet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.
28:60 - Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?
28:61 - Şu halde, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, ardından ona kavuşan kimse, (sırf) dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyamet gününde (azab için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?
28:77 - "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez."
28:79 - Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, "Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük devlet sahibidir" dediler.
29:25 - (ibrahim onlara) dedi ki: "Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacağınız yer cehennemdir. Ve hiç yardımcınız da yoktur."
29:27 - O'na ishak ve Yakub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükafatlandırdık. Şüphesiz o, ahirette de salihler (zümresin)dendir.
29:64 - Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.
30:7 - Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep gafildirler.
31:15 - Bununla beraber eğer her ikisi de bilmediğin bir şeyi, bana ortak koşman hususunda seni zorlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelenlerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.
31:33 - Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın affına güvendirerek aldatmasın.
32:12 - Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz." derlerken bir görsen!
33:28 - Ey peygamber! Hanımlarına şöyle söyle: "Eğer dünya hayatını ve zinetini istiyorsanız, haydi gelin, sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim.
33:57 - Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır.
35:5 - Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın.
37:6 - Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
39:10 - Ey Muhammed! Tarafımdan söyle: "Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir."
39:26 - Allah, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
40:39 - "Ey kavmim!Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur."
40:43 - "Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da, ahirette de bir davet hakkı yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır. Şüphesiz haddi aşanların hepsi cehennemliktir."
40:51 - Biz peygamberimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım ederiz.
41:12 - Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. işte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
41:16 - Bu yüzden biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise elbette daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir.
41:31 - "Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır."
42:20 - Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.