atilla ilhan da dahildir zira sisler bulvarını şöyle çözümlemiştik dünya edebiyatı dersinde;
elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk
( burada mutlu olunan günler anlatılıyor hikaye başlıyor merak ediyoruz devamını...)
sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
(akşam çöktü, ateşler söndü kesin kötü bir şey oldu dedik merak tavan yaptı. eşlerden biri kaybolmuş olmalı ki öteki onun gözlerini arıyor acab bu arayış mutlu sonla mı bitecek yoksa 'kesik birer kol gibi' dediğine göre kesik kolun yerine yenisi gelmez mantığıyla kesinkes bitecek mi hikaye bakalım..)
sisler bulvarı'nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarıda bulutlar yürüyordu
terkedilmiş bir çocuk gibiydim
dokunsanız ağlayacaktım
yenikapı'da bir tren vardı
(evet eşlerden birinin kaybolduğu diğerinin aradığı kesinleşti . peki ya terkedilmiş çocuk ve yenikapıdaki tren derken acaba kaybolan eş bir yere mi gidecekti?bu sorularlardan sonra şair kendi bulunduğu yeri hatırlatıyor bize: sisler bulvarında henüz yağmur yok ama öksürenbulutlar yağmurun habercisiydi diyerek.)
sisler bulvarı'nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın, ağlamayacaksın.
(işte müthiş bir bilinç akışı örneği sanki bir rüyasından bahsediyor şair hikayeyi anlatırken araya birden rüyasını ya da olmasını istediği şeyi sokuyor ölsem de böyle olsa isteğini okuyucunun aklına okuyucunun merağı hat safhadayken zihin bulandırmak adına sokuyor.)
sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
ıslak kaldırımlar parlıyordu
durup dururken gözlerim dalıyordu
bir bardak şarabda kayboluyordum
gece bekçilerine saati soruyordum
evime gitmekten korkuyordum
sisler boğazıma sarılmışlardı.
(gerçeğe döndük şair hala sisler bulvarında yağmur başlamış. bekçiye saati sorduğuna göre saat geç olmuş eve gitmekten de korktuğuna göre büsbütün yalnız. siler boğazıma sarılmıştı derken sis dediği anıları olmasın?)
bir gemi beni afrika'ya götürecek
ismi bilmiyorum ne olacak
kazablanka'da bir gün kalacağım
sisler bulvarını hatırlayacağım
kırmızı melek şarkısından bir satır
lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
senin kirpiklerinden bir satır
simsiyah bir satır hatırlayacağım
seni hatırlatanın çenesini kıracağım
limanda vapur uğuldayacak
( Yine bir bilinç akışı örneği. beyninde kurguladığı bir olay bir istekler dizini. afrikada onu kimse tanımaz ya e sevdiği kadın da gitmiş biindiği geminin adı da bu yüzden mühim deil yeter ki sisler bbulvarından yanii anılarından uzaklaşsın.)
sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
ağaçları yatıyordu yoksuldu
bütün yaprakları sararmıştı
bütün bir sonbahar ağlamıştı
ağlayan sanki istanbul'du
öl desen belki ölecektim
içimde biber gibi bir kahır
bütün şiirlerimi yakacaktım
yalnızlık bana dokunuyordu
(anılar(sisler) bir gece haykırmış şaire terk edildiği andaki ağacı, yaprakları, sonbahar mevsimiini hatırlatmış. yine terk edildiği o ana çekiyor bizi terk eden zat-ı muhterem şaire o an öl dese ölecekmiş fakat öl dememiş...şair de sinirlenmiş, kırılmış ona yazdığı tüm şiirleri yakma istedi duymuş zira yalnızlık kendisine dokunuyormuş.)
eğer sisler bulvarı olmasa
eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
sabah ezanında yağmur yağmasa
şüphesiz bir delilik yapardım
hiç kimse beni anlayamazdı
on beş sene hüküm giyerdim
dördüncü yılında kaçardım
belki kaçarken vururlardı
(anılar(sisler) olmasa Tanrı inacını hatırlatan ezan olmasa düşünceden hüküm giyerdim bu bir çeşit intihar olurdu ki kaçarken de vururlardı ama yapamadım diyor.)
sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
yağmurun altında yalnızım
ağzım elim yüzüm ıslanıyor
tren düdükleri iç içe giriyorlar
aklımı fikrimi çeliyorlar
aksaray'da ışıklar yanıyor
sisler bulvarı ayaklanıyor
artık kalbimi susturamıyorum
(hatıralardan geçmediği gün öksüz kalacağını söylüyor artık acıları ana baba edinmiş şair. Son olarak yine hatırlatıyor terk edildiği andaki atmosferi yağmur yağıyormuş yalnızmış, tren düdüklerinin sesiyle sevdiği kadın yenikapı'dan trene binip gitmiş. şair hala siler bulvarına uğradığında ara sıra düdük sesleri kendisinin de aklını çelermiş gitmesi için anıları ayaklanmış ve kalbini susturamamış.. Ne dersiniz kalbini susturamadığına göre gitmiş midir peşinden? hiç sanmam kesik kol iyileşir mi? yerine yenisi gelir mi?)