tüm insanları öldürmek türünden şeyler. yanılmıyorsam the punisher filminde geçen bir özdeyiş vardı: "barış istiyorsan, savaşmaya hazır ol!" şeklinde. hadise de temelde bu kadar ironiktir işte. kan akmadan imzalanan barış antlaşması ile istatistik bilgisi yapmaya ne dersiniz?
bitmesi imkansızdır. ilk başta komünizm kapitalizm kapışması vardı ama kapitalizm komünizmi yendi. şimdide kendini yiyor. (bkz: bukowski) kapitalizm kendini yediği için dünya barışı sağlanamaz. para için kimse kimseyi tanımaz ezer geçer.
baris, yalnizca iki savas arasinda gecen surectir. dunya barisindan kasit, iki savas arasindaki surecin uzamasiysa, en mantikli yol soguk savas olarak gozukmektedir.
uluslararasi iliskiler literaturune, dehsetin dengesi tabiriyle giren bu savassizlik ortami, bir diger adiyla baris ortami, gercekten de savaslarin engellenmesi icin yegane yollardan biridir.
biraz daha acalim bu dehsetin dengesi konusunu.
bilindigi gibi soguk savas yillarinda dunya iki buyuk kutup arasinda, abd ve sscb arasinda nerdeyse paylasilmis durumdaydi. tarafsiz olarak nitelenebilecek ulkelerin sayisi yok denebilecek kadar az sayidaydi. ve her iki kutup ulkesinin de birbirlerini yok edebilecek kapasitede nukleer gucleri vardi. ve soyle de trajikomik bir durum vardi ki, iki ulkeden biri, digerine nukleer silahla saldirsa ve karsi tarafin bircok askeri ussunu parcalasa bile, ikinci vurus kapasitesi diye tabir edilen, gerek denizaltilar, gerekse cevre ulkelerin cesitli noktalarina yerlestirilmis nukleer silahlarla, karsi taraf saldiriyi baslatan ulkeye karsilik verebiliyordu. ve bu sayede saldiran ulke de yerle bir olma tehlikesi tasiyordu. iste bu durum, soguk savasin kutuplari arasinda bir dunya savasi cikmasini engelliyordu.
uluslararsi siyasetteki realizm gorusu de bu soylediklerimi savunuyor esasen. ikinci dunya savasi sonrasi olusan birlesmis milletler orgutu de, tamemen realizm cercevesinde kurulmus bir orguttur. aynen ikinci vurus kapasitesinin, savas cikma ihtimalini ortadan kaldirdigi gibi, bm de olusturulan guvenlik konseyinde dunyanin o donemki en guclu 5 ulkesine veto hakki taninmistir. bu veto hakki, guvenlik konseyinin alacagi baglayici kararlarda gecerlilik kazanirken (standart veto, cifte veto) bu 5 buyuk ulkenin de ayni anda istemedigi hicbir kararin konseyden gecemeyecegi anlamina geliyordu. bu sayede devletler kendi islerine gelmeyen kararlari veto ederek, bir nevi savas ortamlarini engelliyor, ulkelerin tahrik edilmemesini bu sayede de birbirleri uzerinde egemenlik kuramamasini sagliyor.
simdi bu yazdiklarimdan sonra, kiminiz cikip madem veto hakki var, neden hala dunyada savaslara tanik oluyoruz diyebilir. gunumuz kosullarinda savaslarin engellenmesi adina en buyuk eksiklik, caydirici gucun olmamasi ve cevre ulkelerin giderek yalnizlastirilmasidir. ornegin abd nin afganistan veya irak operasyonlarinda, bu cevre ulkelerinin arkasinda duracak bir super gucun olmamasi, abd nin tek tarafli bir niyetle operasyonlar duzenleyebilmesini saglamistir. veya gunumuzde en buyuk uluslararasi sorunlardan biri olan israil-filistin sorununda, filistin in haklarini savunacak bir buyuk guc ortaya cikmadigindan, israil gayet rahat hareket edebilmektedir.
sonuc olarak, dunya barisinin saglanmasi icin gerekli olan tek sey, realizm gorusunun agirlik kazanmasidir. realizme gore artan savunma harcamalari ve devletlerin silahlanmasi, askeri gucun artmasi, rakip ulkeler icin caydirici bir etkidir. savunmasi ve ikinci vurus kapasitesi guclu bir ulkeye savas acmak artik eskisi kadar kolay olmayacaktir. tabii bu durum, bir utopya degildir. gunumuzde artarak taraftar toplayan silahsizlanma bircok harekette oldugu gibi yine merkez ulkelerinin isine gelmektedir. silahsizlanmaya ozendirilen ve barisin saglanmasiyla odullendirilecek olan cevre ulkelerinden savunma harcamalarin azaltilmasi ve neoliberal politikalara agirlik verilmesi yonundeki telkinler, onlara gore gerek ekonomik gerekse askeri anlamda daha guclu olan merkez ulkelerinin isine gelmektedir. bu da merkez ulkelerinin gucunu arttirarak, cevre ulkelerinin daha yalniz ve daha gucsuz hale gelmesini sagliyor. hal boyleyken, cevre ulkeleri savunma anlaminda bir tehdit hicbir zaman olusturmuyor, ve merkez ulkeler de ellerini kollarini sallayarak baskiya devam edebiliyorlar.
her ne kadar idealist gorusten uzak ve baris adina bir tehdit olarak algilanabilse de, realist gorus gercekten de devletler arasi guc mucadelesine donen uluslararsi arenada suni baris ortaminin saglanabilmesi icin yegane yol olarak gorulmektedir.
imkansız olan bütün, zira insanlık var oldukça savaşta var olacaktır. ne gariptir milliyetçiliği yine götünden anlayan mağara şebeklerine dert olmuş ki milliyetçilik öncesi savaşlar olmadığınıda sanıyor olabilirler, kalkıp yine milliyetçilik karşıtı ötmüşler. halbuki kendi yaptıkları türk düşmanlığı ile ırkçılığın kitabını yazan bu şeref yoksunları kendi içlerinde bile kararsız bir durumdadırlar.
caydırıcılıktır. kıtalar arası nükleer füzeler ve bunlarla donatılmış nükleer denizaltılar soğuk savaşın 3. dünya savaşına dönüşmesini engellemişlerdir.