en samimi duygunun insanıdırlar. müşteri geldiğinde ayağa kalkar, önünü ilikleyerek: "hoşgeldiniz efendim" deyip sanki daha önce tanışıyorlarmışcasına tatlı bir sohbete girerler. bir malı üç beş kuruş daha fazla kar elde edebilmek için satmaya uğraşmaz, ellerinden geldiğince de yardım etmeye çalışır, gerektiğinde esnaf arkadaşlarının dükkanlarına yönlendirirler.
sabah dükkan açılır, temizlik işeminin sona ermesine mütakip çaylar söylenir. hemen bir tabure kapıp bacak bacak üstüne atıp sigara yakar. gelen geçen hatunları keser.
dükkandaki malların bir kısmını dışarıya çıkarıp kaldırıma koyarak kaldırımı işgal etmeleri yetmezmiş gibi bir de yanlarına aldıkları kırıkları ile kaldırıma çöreklenirler. çöreklenirler ki insanlar kaldırımda yer kalmadığı için ve gözleriyle yer gibi baktıkları için rahatça yürüyemesinler. bunların içinde pamuk amcalar, saf delikanlılar filan yok mudur? vardır tabi. ama ötekiler de vardır ve çoğunluktadır. işin ilginç tarafı bunlar esnaf der kendisine (gerçi türk dil kurumu esnaf için "Başlıca düşüncesi, mesleğinin bütün inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kimse" gibi bir tanım getirmiş.)
o değilde bu ülkede kaldırımı mal, tezgah vs koyarak ve hatta oturarak işgal etmek yasak değil mi? yasak. e peki neden birileri çıkıp da bu yasağı uygulamaz?.
çay tavla tabure ve dükkan sahibi portresiyle hayatımın tablosudur. çok severim özenirim. yapıyorum kaçıyorum arada bir esnaf dostlarımın yanına sırf o tabloyu icra edebilmek için.