dücane cündioğlu

entry187 galeri7 video1
    26.
  1. geç tanıştığım derya.
    tanıştırana mı kabahat bulmalı bu gecikme içün, tanışmaya tembellik edene mi bilinmez "ammavelakin" göz izi ve Cenâb-ı Aşka Dâir kitaplarında kaybolduğum insandır. *
    0 ...
  2. 27.
  3. " Gerçekte yorum yorar; yoranı da yorar, yorumlananı da."
    2 ...
  4. 28.
  5. seveni kadar sevmeyeni de çok olan insan. günümüz siyasetinin insanları nasıl kutuplaştırdığı ve insanların birbirleri hakkındaki kanaatlerini ne derece etkilediği göz önünde bulundurulursa çok da şaşırılacak bir durum değil bu. ancak sayın cündioğlu için farklı bir durum söz konusu, sevenlerini ve sevmeyenlerini aynı zeminde buluşturan bir durum.
    dücane cündioğlu dokunanı yakan bir insan. yakıyor çünkü yanıyor. işte sevenleri ve sevmeyenleri de bu noktada yani yanmak noktasında buluşuyorlar. ateşe ve yanmaya olan tepkileri ise onları birbirlerinden ayırıyor. yani yanmayı seven, sayın cündioğlu nu da seviyor; yanmaktan rahatsız olan ise, cündioğlu ndan da rahatsızlık duyuyor.
    elinde hakikatin aynası var ve o nun aynasında kendisi ile ilgili hakikati gören insanlar bu durumdan ister istemez rahatsız oluyorlar. cündioğlu nun hiç acıması yok. eğrilikleri doğru göstermemeye özen gösteriyor.
    olduğunuz gibi kabul etmiyor sizi. dönüp kendinize bir bakmanızı ve bir daha bakmanızı ve bir kez daha bakmanızı istiyor sizden. kendinizi terazinin kefesinde tartmanızı, eksikliklerinizle yüzleşmenizi, nefsi emmareniz ile mücadele etmenizi tavsiye ediyor ve allah ın üzerine yemin ettiği nefsi levvame (kınayan, sorgulayan) ile tanışmanız için çabalıyor.
    o ndan korkmanıza gerek yok. eğer o nun ateşini severseniz, bu ateşin artması ve her tarafınızı kuşatması için yoğun bir istek duyarsınız içinizde. istersiniz ki ben de yanayım, yandıkça yanayım; ta ki, yarın hakk ın divanında, yaratan’ın huzurunda yanık ruhum için “daha fazla yanmasına gerek yok” hükmü verilsin.
    sözün kısası, o nu sevebilmek için profesör olmanız gerekiyor. profesör, yani professeur, yani bilmediğini itiraf eden…
    0 ...
  6. 29.
  7. an itibariyle trt nin iftar programında konuşan hafif kibirli * ama dinlenesi yazar.
    1 ...
  8. 30.
  9. "öte dünyada mahzun olmamak için bu dünyada hüzünden ayrılma!" sözünün sahibi sağlam yazardır.
    2 ...
  10. 31.
  11. aklı selim'de gökdemir ihsan'ı gözlerinin içinde mutlulukla kendisine esir etmiş adamdır.
    1 ...
  12. 32.
  13. dün akşam akl-i selim* programında döktürmüş ve aradan yine ince bir şekilde schopenhauer'den bahis ederken mükemmel almanca telaffuzunu kullanmış adam. dinlemek ve tekrar tekrar dinlemek farz-ı vacib olan insandır. ağzına sağlık üstad.
    1 ...
  14. 33.
  15. son yazılarından biri.
    --spoiler--
    Ne işim var benim bunca cesedin arasında?

    Niçin aşkı yüceltmekten kendimizi alamayız? Tutkuyu... Yanlış anlaşılmamalı, elde etmeyi, ele geçirmeyi, kavramayı, sahip olmayı değil, bilakis mahrum olduğumuzu/olacağımızı bile bile sevgilinin peşinden koşmayı... Bir ömür boyu hakikatine bile değil, sadece hayaline secde etmeyi...

    Tekmelenmeyi... itilip kakılmayı... yerlerde sürünmeyi... hepsinden de ötesi sahip olmaktan vazgeçip hiç değilse yakınına düşmeyi...

    Civarında bulunmayı...

    Mahrumiyet bu kadar mı haz verir insana?

    Ne bulmak, ne olmak, bizzat aramak...

    Bu kadar mı sağaltır?

    Ararken çıldırmak...

    * * *

    Hastalığı şifaya dönüştüren muammanın adıdır acziyet.

    Hakkı verildiği takdirde duyguların en yücesi. Aşık'ın hâl-i pürmelâli.

    Hâl-i pür-melâl, hiçliğimizi bize geri verir ey talib. Hakikatimizi. insanlığımızı yani.

    "Sahip olma"yı küçültür gözünde Hz. insan'ın, ve ona "olma"nın hayalini bahşeder.

    Hakikati, aramaktır hâl-i pürmelâl'in. Bulmak ve olmak ise hayali.

    Acziyet ve mahrumiyet sayesinde.

    Işık'ın değil, gölge'nin kıymetini. Nur'un değil, zulmet'in. Müphemin. Belirsizliğin. Boşuna kürek çekmenin.

    Yenilmenin tadını öğretir hüzün bize. Bile isteye yenilmenin...

    Ölürken gülümsemenin...

    * * *

    Sadece yakınlaşmak için...

    Hepsi de kurbiyyet uğruna...

    Sıfatlarından değil, vücudundan vazgeçen adamın tek talebi. "Kurbanın olayım!" diyenin değil, kurban olanın. Feda edenin. Talebi adına talebinden vazgeçenin.

    Ar namus da neymiş? Şeref ve izzet? Gurur ve haysiyet?

    Eşikte uykuya dalanın ne işi olur böylesi libas u melâbisle? Üryandır o! Korunmasız. Savunmasız. Aciz.

    Bir tek hayretten büyümüş o gözler, gözler sevgilinin ayak izlerini. Ve en ufacık kıpırtıya duyarlı o kulaklar işitir onun çığlığını.

    Hâli, hâl-i pür melâldir aşkın. Sâfî hüzündür.

    * * *

    Equus (1977).

    Panteon'un ilk on filmi içinde.

    Bence.

    A-normal'in hikâyesi çünkü! Sıradışı olanın. Tutkunun. Dörtnala koşmanın.

    Sidney Lumet'in başyapıtı sayılmalı.

    Ne "12 Angry Man" (1957), ne de "Verdict" (1982)... Henry Fonda da bir yana, Paul Newman da...

    ikisi de iyidir. Ama hepsi o kadar. Oysa Equus'ta Richard Burton'un oyunculuğu eşsizdir. Gözleriyle oynar. Kâmilen. Öyle ki filmin bütün duygusu ingiliz oyuncunun gözlerindedir. Filmdeki adıyla, Dr. Martin Dysart'ın.

    Gözleriyle oynayan iki büyük oyuncuyu daha hatırlıyorum. Ne ilginç, onlar da ingiliz. Biri Peter O'Toole, diğeriyse Anthony Hopkins.

    Kudret ve ihtiras, kin ve nefret, hatta aşk ve cesaret... bildik bütün duyguları bu adamların gözlerinden seyretmek mümkün. Ne ki yenilmişliğin o buruk kavranışı bir tek Burton'un yüzüne yakışır. Bilhassa gözlerine.

    Hicranla hüsranı birleştirir o gözler. Izdırab içinde kıvranır. Şaşkınlık içinde.

    Metin, Peter Shaffer'a ait. Tıpkı Amadeus (1984) gibi.

    Miloş Forman'ın tam da aksine Lumet'nin kusuru kendi zamanının ötesinde bir film çekmek. Zeitgeist bu filmin görülmesine izin vermez, farkedilmesine... ve bu yüzden erbabınca ıskalanır.

    Bir meçhulden sözediyoruz. Bir saklı başyapıttan.

    * * *

    - "Birine, onu ibadetinden alıkoymaktan daha büyük bir kötülük yapabilir misin?" (Can yo do anything worse to somebody than to take away their worship?) diye sorar Dr. Martin Dysart.

    Acısıyla arınanı acısından etmek istemez. Tutkusundan.

    - "ibadet yıkıcı değildir" (Worship isn't destructiv) der arkadaşı.

    Bu naif açıklama nasıl cevaplanabilir ki? Hele bir de ibadetin özü hâlâ gizini elevermemişse.

    O da çaresiz, "Bir daha dört nala gidemez ki!" der, "eğer normali seçerse..." Tutkusundan arınırsa. iyileşirse. Acıdan arınmak tutkudan arınmaktır çünkü. Normalleşmektir. Vasata düşmektir. Oysa tutku iki memesiyle birden emzirir talibini. Birinden süt akar, birinden kan.

    Meczubiyetin bu nedenle tek alâmetidir acziyet. Yenilmişliğin gücü vardır onda. Zayıflığın. Çelimsizliğin. Kırılganlığın. Terkedilmiş bir aklın.

    - "ibadetin yoksa, küçülür kalırsın, daralırsın! Ne büyük vahşet, yaşamımı ben kendim daralttım". (Without worship you shrink! It's brutal. I shrank my life.)

    Tutkuya süreklilik kazandıran ibadettir. Ritus. Aşkı efsane hâline getiren yegâne eylem.

    Vecd u istiğrak'ın kökeni. Extacy'nin.

    Aşktan, tutkudan, ibadetten mahrumiyetin bedeli normalleşmek. Acıdan ve hüzünden arınmak. Çıldırmaktan korunmak. Uçuruma atlamaktan...

    * * *

    işte psikiyatrın hissesine düşen çaresizliğin resmi:

    - "Tutku, bir doktor tarafından yok edilebilir ama yaratılamaz." (Passion, you see, can be destroyed by a doctor, it cannot be created.)

    Bir doktor tarafından. Bilimin eliyle. Bilim ve tekniğin...

    Ya bir usta? Bir mürşid?..

    Mürşid demek maşuk demektir ey talib! O müridini kendine irşad eder. Cezbeder. Âşık eder. Deli eder.

    Rastlarsan tutamazsın, ama tutulursun ey talib! Kendini zorlama hiç, bulamazsın, bulunursun! Defol der, olamazsın. Olursan eğer, ölürsün!

    Bu nasıl bir öte? Bu nasıl bir karanlık?

    Söyle ey talib, ne işim var benim bunca cesedin arasında?
    --spoiler--
    1 ...
  16. 34.
  17. trt belgesel kanalında sabiha akdemir ile beyaz sayfa programında konuktur kendisi.
    programın başlangıç saati: çarşamba günleri saat 20:00'dir.
    1 ...
  18. 35.
  19. facebook'ta adı aratılınca çıkan ilk sayfada kendisiyle ilgili program, seminer vs. ile ilgili tüm bilgilier bulunabilir. 2 aralık günü ankara ilahiyat'ta olacakmış.
    0 ...
  20. 36.
  21. 28 kasım pazar günü yeni şafak'ta yayınlanan yazısında selçuklu mimari şekli mukarnaslar ve bunlarla ilgili türkiye'de ilk çalışmaları yapan turgut cansever'den bahsetmiş kendileri ve tanrı'yı aramamızı öğütlemiş taşların sessizliğinde. ardından da şunu eklemiş:

    "* sesini duymakla yetinme sakın, bir de cemalini görmeyi iste!"

    hayran olmamak elde değil. allah uzun ömürler versin.

    yazının tamamı için:

    http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=25065&y=DucaneCundioglu
    2 ...
  22. 37.
  23. yeni kitabı bir kur'an şairi mehmet akif ersoy adına yapılmış şahane bir incelemedir aynı zamanda.
    yazmak büyük şairin doğum gününe nasipmiş.*
    0 ...
  24. 38.
  25. hz. insan dan.
    --spoiler--
    Nuh gemisine almadı beni. Tektim çünkü. Çokluğu tehdit eden teklikti tekliğim, tekilliğim. Nuh'unkine inat.

    Oysa gemiye binebilmenin ilk ve biricik koşuluydu çift olmak. Bu nedenle her türden birer çift alındı gemiye.

    Sürekliliği sağlamak için. Türün sürekliliğini.

    Türün vücud ve bekasını: varlığını, ve sürekliliğini.

    ***

    insanın ilk atası Adem, ikincisi atası ise Nuh.

    Adem yanına Havva'yı da alarak yola çıkmıştı. Nuh ise tek başına.

    Geminin çifti olmayan 'tek'yolcusu Nuh'tu.

    Kadınsızdı.

    Herkes çiftti. O ise tek.

    ***

    Böyle söylüyor kutsal kitaplar.

    Her şeyin çiftten yaratıldığını; çoğalmanın temelinde ikiliğin yer aldığını.

    Ezvacın.

    Çift olmak topluluk olmanın, toplum hâline gelmenin asgarî şartı.

    En az iki kişi.

    Türün kararı böyle. Tür kendisini korumak ister ve korur.

    ***

    Türkçe'de iki kişi çok kişidir.

    Kendimle başım belâda.

    Yine gemi dışındaydım.

    Suların ortasında.

    Birazdan suların üzerine çökeceği bir kıyıda.

    Suyun içinde.

    Tek başına.

    Artık sahilsizim.

    ***

    "Çiftlendürmek" kelimesi, Orhan Gazi'nin oğlu Ertuğrul Bey adına yapılmış yazma bir Kur'an çevirisinde geçer.

    "Evlendirmek" anlamında.

    Tıpkı günümüz Türkçesinde de kullanılan "çift çubuk sahibi olmak" mânâsında.

    XIV. asır Türkçesiyle tanışmak ister misiniz?

    Buyurunuz:

    - Ve bilgil ki bu surenün nüzuline [inişine] sebeb budur ki:

    Müşrikler Peygamber hazretine eyitdiler [dediler]: "Sen bizim sanemlerimize [putlarımıza] sebb idüb söğersin ve atalarumuzun dinine muhalefet idersin.

    Eğer fakirsen seni gani idelim,

    Ve eğer mecnun isen sana ilac idelim,

    Ve eğer avrata âşıkısan, ol avratı sana çiftlendürelim!"

    didüklerinde, Hazret-i Peygamber cevab virüb didi kim:

    "Ben fakir değülem,

    Ve mecnun değülem,

    Ve avrata âşık değülem,

    Bel ki ben Allah Teala'nun hak rasuliyem; sizi davet iderem: Allah'a kullık idün, asnama [putlara] kullık itmen!"

    ***

    O "Fakir (muhtaç) değilim ki zenginlikle kandırılayım; mecnun değilim ki tedaviye ihtiyaç duyayım; bir kadına âşık değilim ki onunla tutkularımdan vazgeçeyim" diyebildi. Çokluğa değil, o, bu yüzden hep tekliğe çağırdı.

    O bir tek O'na fakirdi. O bir tek O'nun mecnunuydu. O başkasına değil, bir tek O'na âşık idi.

    Biliyordu ki O tekti. Teki severdi.

    O'nun için, o, elini çekti. Güneş'i de, ay'ı da çokluğa terketti.

    ***

    Nuh, gemisine almadı beni. Tektim çünkü.

    Nuh da tekti, ama güvendeydi.

    inananlarla. Hep seçtikleriyle. Eledikleriyle.

    Hep 'tenzih' içinde.

    ***

    Madem ki elenişin sırrını soruyorsun ey talib, o hâlde seni merakta bırakmayacağım:

    "Her şey O mudur, O'ndan mıdır?" diye sordu Nuh ve "Her şey O'ndandır" diyenleri gemiye aldı.

    Elendim, tek kaldım, çokluk içinde.

    Sular yükseldi, karanlık çöktü.

    Çaresizdim. Umman-ı hakikatte garkolmuştum.

    Hep 'teşbih' içinde.
    --spoiler--
    3 ...
  26. 39.
  27. Görüşlerinin önemli bir kısmına katılmasam dahi entelektüel kimliğine hayran olduğum düşün adamı. Mehmet Akif Ersoy ve Cemil Meriç üzerine yaptığı araştırmalar oldukça başarılıdır.
    1 ...
  28. 40.
  29. yeni şafak gazetesi ile yollarını ayırmış ve akabinde bizleri üzmüştür.
    1 ...
  30. 41.
  31. yeni şafak tan ayrılmasıyla okurlarını hayret ve üzüntüye sevk etmiştir.

    başka bir gazetede yazmaya başlayacağı haberini şiddetle bekleyeceğiz.
    1 ...
  32. 42.
  33. sürekli kendini tekrarlayan, okuduklarına kısıtlı yorumlar katan ama yinede türkiye gibi entelektüeli kıt bir ülkede aydın sınıfına dahil edebilecek şahış.
    1 ...
  34. 43.
  35. 44.
  36. --spoiler--
    bana ne yapmak istediğimi soruyorsun ey talib, yılın ilk günü, söyleyeyim o hâlde:

    kafamla gövdemi birleştirmeye çalışıyorum. ruhumla bedenimi. aklımla gönlümü. yani geçmiş'le şimdiyi... düşünce'yle sanatı... bilgi'yle inancı... hâsılı medrese'yle tekkeyi.

    beni bende, seni sende bilmeye çalışıyorum. seni kazanırken bu sefer kendimi kaybediyorum.

    anlamıyor musun, daha doğarken ölüyorum ey talib!
    --spoiler--
    1 ...
  37. 45.
  38. zihin konforunu bozan bir düşünce yapısına sahip. okunmayı hak eden onlarca kitabı vardır.
    0 ...
  39. 46.
  40. çok sevdiğim bir yazardır. bu yazısıyla siz de çok seveceksiniz.

    --spoiler--
    "el-Emnu min'allahi teâlâ küfrun."
    Ömer Nesefî'nin Metn-i Akaid'inden muktebes bir kaide bu. Bir inanç ilkesi.
    Asırlarca inanma tarzımızı belirleyen ilkelerden biri.
    Neymiş anlamı?
    "Tanrı'dan emin olmak küfürdür!"
    Zıddı ye'stir. Ümitsizlik de haramdır inanana, emin olmak da.
    inanıyor musun, o hâlde Tanrı'ya güvenmeyeceksin!
    O senden emin olacak, ama sen aslâ ondan emin olmayacaksın!
    Hiç de adilce değil denilebilir. Zalimce bile görünebilir. Fakat sakın öyle deme, sakın öyle görme! Aşıkların ahlâkına ihanet etme ey talib!
    Aşık sevgilinin nazından hiç emin olur mu? Onun için "elde var bir" diyebilir mi? Sevgilinin tebessümünü garanti etmeyi başarabilir mi?
    Aşıkın gaye-i kusvası kurbiyyettir. O kurban olup canını canına vermek ister... sevgilinin ellerinde ölmek.... kendinden geçmek ister.
    Aşık elde var birdir. Garantidir. Aldatılmayı göze alandır; kandırılmayı... reddedilmeyi... hatta terkedilmeyi... bir kenara öylece atılmayı...
    Birileri onu onunla, onun adıyla kandırabilirler; şikayet etmez. Kendisi için değil, adı için bile kurban olmaktan çekinmez.
    Mertebe mertebe... derece derece... safha safha...
    Yaşamak gerek. Almak için değil, bir de vermek için sevmek gerek. Vermek için, vermek suretiyle, vere vere... karşılıksız... hep kendini borçlu hissederek...
    --spoiler--
    2 ...
  41. 47.
  42. tarih kadar eski bir alay doğu-batı klişesini mesel/aforizma sosuyla evirip çevirip lümpenlere kakalayan ucuz "iş"çi.

    kurtlar vadisi-sırlar kapısı ekseninde ve bir takım akıl hastasının uçabildiğine iman edebilecek kadar beyinsiz bazı zevata yazdıkları "felsefe" gibi gelse de çöptür.
    1 ...
  43. 48.
  44. kesinlikle şimdilerde ölmemesi gereken usta.neden bilmiyorum,agnostik oldum olalı bu adamın çıkaracağı kitapları bekliyorum.
    0 ...
  45. 49.
  46. geçtiğimiz günlerde tv net'te hilal kaplan'ın konuğu olmuştur. programda hilal kaplanı üstü kapalı olarak defalarca yerin dibine sokarak gönüllerde yeniden taht kurmuştur.
    0 ...
  47. 50.
  48. "ne yapalım yani, bu lanet dünyanın gerçekleri varsa bizim de hayallerimiz var!"
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük