son evlenilen kadın açısından ve üzerine kuma getirilen kadın açısından ayrı ayrı bakıldığında, hisedilen şeyler farklı görünse bile birleştikleri nokta genellikle ortaktır.
ikinci bir eş alma hakkını kendisinde gören erkek ile yapılmış evliliğin nasıl olduğunu çok uzun tartışmaya gerek yok, zaten bir kalıp var önümüzde. kadın yıllarca o adama karılık yapmış, müşterek çocuklarını dünyaya getirmiş, genellikle kocasının fikir ve doğruları doğrultusunda yaşamış, itaat etmiş ve adamın karısı olma sıfatını birey olma hakkının önüne koymuştur.
sonra bir gün, her ne sebeple olursa olsun, adam bir kez daha evlenmiştir. kadının yaşadığı evde, bir kapının ardında yeni gelinle karıkoca olmuş ve aynı evde yaşamaya devam etmişlerdir.
kadınlar sabah aynı kahvaltı masasında buluşmuş ve istemsizce de olsa birbrlerini görmüşlerdir. o iki kadın ondan sonra aynı çatı altında yaşayacaklardır. hayatları ve kocaları müşterektir. başkaca bir müştereği olmayan iki insanın aynı evde ve insanın doğasına bu kadar aykırı bir konumda yaşatılmasını zorunlu kılan bir durumdan bahsedilirken, helal kelimesi nasıl kullanılır anlamam.
tahayyül dahi edemiyorum gece yatma vakti geldiğinde kimin nasıl yatacağının belirlenmesini, çünkü bu bir güç savaşı gibi olmuştur iki kadın arasında. erkeğe birden fazla eşin helal olduğu, ancak bu kişiler arasında ayrım yapılmaması dengeli ve adil davranılması gerektiği buyurulduğuna göre adam gecelerini kadınları arasında denk biçimde bölüştürecektir. adalet burada mıdır. peki o kadınlardaki değersizlik hissini, o kadınların kadın kimliklerinde yaşayacakları çözülmeyi, o kadınların dayatılmış bu zorunlulukla ömürlerini tüketmesindeki bedeli, bunları kim ödeyecek karşılayacak ki adaletten bahsediyoruz.
hiç bir kadının, "oh ohh ne güzel kocam bir kez daha evleniyor" tarzında bakmayacağı ortadadır.
dinsel açıdan bakıldığında ise, aydın bir din adamından aktarma şeklinde, şu tarz bir yorum getirmeyi deneyeceğimdir.
der ki; bu verilmiş bir hak değildir. sadece ehliyettir. yani erkek hakkaniyet ve allah ın kendisinden razı olacağı kurallar dahilinde, bu tarz bir ehliyete sahip kılınmıştır.
yani burada hakkaniyet ve allahın rızasının kazanılması zor ve güç bir iş olarak ifade edilmiştir.
erkek, eşi sağlıklı ve normal olduğunda böyle bir şey yaparsa, allah ın rızası olurmu?.
erkeğin eşi hastalanmış yataktan kalkamamaktadır. çocuklarının eşinin ve kendisinin bakıma ihtiyacı vardır. ücra bir köyde yaşıyorsanız ne bir kreş, ne bir bakımevi bulabilirsiniz.
peki o durumda bu ehliyet kullanılmalımıdır?
filmlerdeki ağa tiplerine benzer tiplerin yaptıkları sebepsiz yere bir kaç kadınla evlenmenin de savunulacak bir tarafı yoktur.
günümüzde olumsuz düşüncelere neden olacak durum. böyle olması normaldir de.çünkü allah'ın belli şartlarla izin verdiği şeyi kafalarına göre kullanmaktadırlar. zamanında bir şekilde öğrendiğim bilgilere göre; allah dört kadınla evlenmeyi hepsine adaletli davranmak şartıyla ,birinin hakkını ötekine geçirmemek şartıyla izin vermiştir. bu adaleti sağlamayanların eşleri için ahirette haklarını vermeyi vaadetmiştir. bu durumda o eşin de cezası olacak gibi duruyor. çünkü kul hakkı denen bir şey var. neyse efendim allah erkeklere böyle bir özgürlük vermiştir ama caydırıcılığı kul hakkı bakımından düşünecek olursak çok daha fazladır. dört kadın arasında gerçek adaleti sağlamak zordur.
böyle bir meselenin konuşulabildiği bir evde ve ailede, gönül rızasından bahsetmek ne kadar doğrudur. kadının gönül rızasını olduğu gibi beyan etme hakkı var mıdır? ya da günümüzde hadi rızası var gibi göründü diyelim, hangi kadın buna gönül rızası göstere bilir?
ya da bunun bir hak değil ehliyet olduğunu düşünelim. kocanın, yatalak olup kendisine, çocuklarına ve kocasına bakamayan kadının görevlerini yerine getirmek için, ikinci eş seçebilme ehliyetini düşünelim.
gelen kadın bu evliliği seçmekte gerçekten özgür kılınmış mıdır?
ikinci eşin gönül rızası gerçek midir, yoksa faraza mıdır?
eşten çok bakıcı kimliği ile gerekli bulunan ikinci kadın tüm bu görevleri ne kadar gönül hoşluğu içinde yerine getirir?
aynı durumda olan kadının, yatalak olduğu için çalışıp evin ihtiyaçlarını karşılayamayan koca nın üzerine ikinci bir koca alma ehliyeti var mıdır?
bu da bir zorunluluk mudur?
ya adam buna gönül rızası göstermiş ise bu adama ne denir, hangi isimle çağrılır?
bu gereklilikten bahsedilen yılların yaşam koşulları, toplum yapısı, savaşların çokluğu, açlığın boyutu, erkeklerin askerde ve savaşlarda ölmesi üzerine, toplum hayatının sürmesi gerekliliklerinden çıkan bu ehliyetin günümüz koşullarına uyarlanmaya çalışılması ne denli doğru olabilir?
yaşlı karadenizli bir kadın tanıdım. üzerine gelen kuma ile bir ömür geçirmiş. kuma ve kocası ile çok sınırlı, bir iki zorunlu sözcük dışında hiç konuşmadan geçen uzun ve yıldırıcı yıllar.
sadece arazide bir şeyler ekip dikerken yaşanılan yıllar.
sadece karın doyurmaktan ibaret bu yaşamın hesabını kim verebilir?
uygulamada erkeklerin birden fazla kadina nikah yapabildikleri toplumlarda kadinin toplum icerindeki yerinin erkegin gerisinde oldugunu goruyoruz. ancak kadinin ozgur iradesiyle secme sansi varsa, cok esliligin illa kadin icin kotu olmasi gerekmez. bugun bilerek ve isteyerek zengin erkeklerin metresi olan kadinlar yok mu? var. yasli ve zengin erkeklerle mali, mulku, gucu icin evlenen kadinlar yok mu? dolu. isin asli su ki, kadinlar gucu severler. akrani bir erkekle beraber sifirdan bir hayat kurmakla, munasip bir varlikli adamin ikinci karisi olmak arasinda ozgur iradesiyle bir secim yapacak kadinin her zaman birincisini sececegini sanmiyorum.
aslina bakarsaniz cok esliligin asil madurlari kadinlardan ziyade genc erkeklerdir. zenginler parayi bastirip genc ve guzel kizlara nikahi basar. ama toplumda kadin erkek orani bir oldugu icin, bu genc erkekler icin daha az genc kadin demektir. bu yuzden bu delikanlilarin evlenebilmeleri icin belli bir birikeme sahip olana kadar beklemeleri gerekir. ya bekleyemezlerse? seriat kanunlari falan derken, tovbe tovbe...