dört duvar bir de mavi

entry45 galeri0
    1.
  1. Gömüldüm ağlıyorum...........utanmaz kadın bakıyor, ayıplıyor, tabelanın önünde bir boşluğa gömüen ağlıyan kızı...........içim ağlıyor, hava, yağmur, taş, çamur, arabalar, şizofrenik parmaklarım ağlıyor. Sararmış orta parmağımla bir paket samsun almalıyım..........Utanmaz kaldırımların ortasında bugün suratına tükürmek istiyorum ne hikmetse............. Hey şimititçi kardeş! Sirkeciyi çekmeceye bağlyan trende son vagonda, ağzı salyalı , karmakarışk saçlı, hastalıktan büyüyememiş, yanakları hastalıklı, burnu sümüklü bir bebeğin elelrine ver beni.............
    4 ...
  2. 2.
  3. Seviyordun, sevdiğini söylüyordun
    Unutamamıştın o orospu gülüşleri....
    Karanlık lacivert bir geceden çalmıştım seni...
    Çoraplarınla dalga geçmiştin tüm gece....
    Beni göremediğin kaldırımlar aldım bugün sana
    Beni duymadığn şiirler, kelimeler........
    Varlığı yokluğu pek belli olmayan uyanık hayat!
    sen nasıl şairsin ki
    Şiirleri tersten yazdın........
    4 ...
  4. 3.
  5. bugün ,içimde uçuk mavi bir mutluluk var son gidişlerim son gelişlerim gibi...............insanlar, arabalar,metro, şu koca bina ,cebimdeki şiirler ve ben bankta oturuyuyoruz.
    3 ...
  6. 4.
  7. 5.
  8. tavanı olmayan her binada bulunan imkan.
    1 ...
  9. 6.
  10. uçuk mavisin sen.....
    düşündükçe dokunulmazlığını
    kelimeler giriyor birbirine..
    unut mu desem unutma mı.....
    denizi, portakal ağaçlarını, güneşi
    yeşili düşlemek gibi...
    bugün anladım,
    yüzü maviye dönük pinokyosun sen.....
    4 ...
  11. 7.
  12. Gözyaşının tuzunu içtiğim ..........
    aç çocuk.........
    anasız çocuk...........
    gözaltılarına düşmüş.........
    elleri egzamalı çocuk..........
    dikişlerini sevdiğim........
    ankara kar, kış, ayaz........
    117 nolu peron........
    beklediğim çocuk.......
    günlerden cumartesi, şehirlerden istanbul
    durup durup, bakıp bakıp sarılıyordun....
    cehennemde adımı haykırıp üstüme kapanan çocuk.......
    herşeye inat o pazarda sevdin........
    mavi bir gölgede
    gözünün karasında boğulduğum çocuk......
    unutulmak bana düştü, unutmaksa sana asla......
    2 ...
  13. 8.
  14. cemre soğukları..
    güneş, çiçek açmış dallar..
    selpakçı,çekirdekçi sinan..
    dershaneden kopma çocuklar...
    sevdiğim olunca, şu bank var ya ..
    bütün saraylara beş çeker diyen sevgililer..
    arjantin şişede bira..
    martılar, ve onlara ekmek atan
    takım elbiseli şu adam
    ve ben sürüyü bekleyen karga yavrusu gibi banka kurulmuşum..
    1 ...
  15. 9.
  16. giderken....
    öpmek düşer...
    avuçlarını...
    2 ...
  17. 10.
  18. mayısın yağmurları, utanmaz bir menidir...
    tecavüz eder yüzüne...
    silemezsin...
    onlarca yıl her gün her saat acılar doğurursun...
    acılar sarar dört bir yanını...
    3 ...
  19. 11.
  20. beyaz saçları gelişi güzel bağladığı başörtüsünden fırlamış ,dişleri dökülmüş ,suratındaki çizgiler gözlerinin güzelliğine engel değil ,ayağında terlik üstünde siyah çoraplar ,basma bir etek geldi büroya. bilirmiş burayı hep buraya gelirmiş ,beni tanımazmış , anlattı kendini. 60'ında kadın 3 kızı var onlar kurtarmış kendini. kuru bir leylek gibiymiş fatması çalışmış yıllardır. dayak yemiş 60'ında aldatıyormuş eşi o cilveli kadınla " öyle pis ki kızım bıktım artık , yumurtayı kabuklarıyla yer ,tuvalete terliksiz girer, şikayet etsem diyorum savcılığa yine döver mi beni?"
    1 ...
  21. 12.
  22. Diyelim, yağmura tutuldun bir gün
    Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
    Öbür yanda güneş, kendi keyfinde
    Ne de olsa yaz yağmuru
    Pırıl pırıl düşüyor, damlalar
    Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
    Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
    işte, o evin kapısında bulacaksın beni
    Diyelim için çekti bir sabah vakti
    Erkenceden denize gireyim dedin
    Kulaç attıkça sen,
    Patiska çarşaflar gibi, yırtılıyor su ortadan
    Ege denizi bu efendi deniz
    Seslenmiyor
    Derken bi de dibe dalayım diyorsun
    içine doğdu belki de
    işte çil çil koşuşan balıklar
    Lapinalar gümüşler var ya
    Eylim eylim salınan yosunlar
    Onların arasında bulacaksın beni
    Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
    Çakmak çakmak gözleri
    Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
    Herkes orda sen de ordasın
    Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
    Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
    Özgürlüğe mutluluğa doğru
    Her işin başında sevgi diyor
    Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
    Bi de başını çeviriyorsun ki;
    Yanında ben varım

    CAN YÜCEL
    1 ...
  23. 13.
  24. gitmem gerek bu şehirden.
    bir rüya oldun, sevdamın gergefinde
    neden çocuklar beni gösteriyor.
    yağmur yağsa güneşin yerine
    ha gayret güzelim gayret!
    biter elbet bu yağmur sabret!
    sensizlikten olsa gerek;
    çekilmez oldu buralar.
    hep benle beraber bulamadıklarım.
    bak cesaretim yok artık
    geç oldu yorgunum
    yine deli oldum sayende!
    saçında rüzgar
    ha gayret güzelim gayret!
    biter elbet bu yağmur sabret!
    ayrılıktan olsa gerek;
    gecikiyor sabahlar.
    hep benle beraber unuttuklarım
    dönmüyor epeydir başım.
    denizler, yalan.
    sevmek, ateş olurmuş derler
    yanmak yalan.
    şimdi öyle uzak ki; geldiğim yollar.
    yanlış bir öyküdeyim beni yeniden yaz!
    bir çoçuktum sevmiştim.
    avuçlarımda aynalar.
    gayret et güzelim elini uzat!
    ha gayret güzelim gayret!
    biter elbet bu yağmur sabret!

    murat çelik
    1 ...
  25. 14.
  26. AŞK BiTTi

    aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
    Uzun bir hastalık gibi
    Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
    Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
    Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
    Bitti.

    Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da

    Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
    Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
    ihmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
    Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
    Belki bir yağmur yağar akşama doğru
    Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

    Aşk da bitti diyordu ya bir şair
    Aşk bitti işte tam da öyle

    AHMET TELLi
    3 ...
  27. 15.
  28. kelimeye saklandı herşey...
    mavi gözlü bir kız çocuğunun elinde..
    zamanın elleri çatlak...
    topukları çatlak...
    1 ...
  29. 16.
  30. 17.
  31. hayatta en çok babamı sevdim
    karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
    çarpık bacaklarıyla -ha düştüha düşecek-
    nasıl koşarsa ardından bir devin
    o çapkın babamı ben öyle sevdim...
    0 ...
  32. 18.
  33. ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
    yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
    oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
    ben sende bütün aşklarımı temize çektim.

    imrendiğin, öfkelendiğin
    kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
    yani yaşamışlık sandığın
    geçmişim
    dile dökülmeyenin tenhalığında
    kaçırılan bakışlarda
    gündeliğin başıboş ayrıntılarında
    zaman zaman geri tepip duruyordu.
    ve elbet üzerinde durulmuyordu.
    sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
    biraz daha fazla sevdiğim,
    biraz daha önem verdiğim.

    başlangıçta dogruydu belki.
    sıradan bir serüven,
    rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
    gün günden hayatıma yayılan,
    varlığımı ele geçiren,
    büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
    ve hala bilmiyordun sevgilim
    ben sende bütün aşklarımı temize çektim
    anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
    bütün kazananlar gibi
    terk ettin

    yaz başıydı gittiğinde,
    ardından,
    senin için üç lirik parça yazmaya karar vermistim.
    kimsesiz bir yazdı.
    yoktun.
    kimsesizdim.
    çıkılmış bir yolun ilk durağında
    bir mevsim
    bekledim durdum.
    çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

    sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    yüzündeki küskün kedere,
    gür kirpiklerinin altından kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
    çerçevesine sığmayan
    munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
    lirik sozcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
    yaz başıydı gittiğinde.
    sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti mayıs.
    seni bir şiire düşündükçe
    kanat gibi, tüy gibi,
    dokunmak gibi uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
    önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
    usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
    belki de ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

    yaz başıydı gittiğinde.
    bir aşkın ilk günleriydi daha.
    aşk mıydı, değil miydi?
    bunu o günler kim bilebilirdi?
    "eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen"
    notunu buldum kapımda.
    altına saat:16.00 diye yazmıştın,
    ve 16.04'tü onu bulduğumda.

    daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
    takvim tutmazlığını
    aramızda bir düşman gibi duran
    zaman'ı
    daha o gün anlamalıydım
    benim sana erken
    senin bana geç kaldığını

    gittin.
    koca bir yaz girdi aramıza.
    yaz ve getirdikleri.
    döndüğünde eksik,
    noksan bir şeyler başlamıştı.
    sanki yaz, birbirimizi
    görmediğimiz o üç ay,
    alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan,
    olmamıştı, eksik kalmıştı.

    kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
    adımlarımız tutuk,
    yüreğimiz çekingen,
    körler gibi tutunuyor,
    dilsizler gibi bakışıyorduk.
    sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

    fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki. zamanla
    gözlerimiz açıldı,
    dilimiz çözüldü
    güvenle ilerledik birbirimize.
    gittin.
    şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
    biliyorum
    ne sen dönebilirsin artık,
    ne de ben kapıyı açabilirim sana.

    şimdi biz neyiz biliyor musun?
    akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
    birbirine uzanamayan
    boşlukta iki yalnız yıldız gibi
    acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
    bir zaman sonra
    batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
    kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
    ne kalacak bizden?
    bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
    sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
    ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
    bizden diyorum, ikimizden
    ne kalacak?

    şimdi biz neyiz biliyor musun?
    yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. umut
    ve korkunun
    hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
    bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını
    bilmeyen
    çocuklar gibi
    ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
    her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

    kış başlıyor sevgilim
    hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
    bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
    oysa yapacak ne çok şey vardı
    ve ne kadar az zaman
    kış başlıyor sevgilim
    iyi bak kendine
    gözlerindeki usul şefkati
    teslim etme kimseye, hiçbir şeye
    upuzun bir kış başlıyor sevgilim
    ayrılığımızın kışı başlıyor
    giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

    kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
    yazıya oturup
    sonu gelmeyen cümleler kurmak,
    camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
    böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
    çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
    içimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
    para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
    bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
    çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar,
    eşyalar gözünüzün önünde durur
    birlikte yarattığınız alışkanlıklar
    korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
    cağrışımlarla ödeşemezsiniz

    dışarda hayat düşmandır size
    içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
    bir ayrılığın ilk günleridir daha
    her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

    gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
    kulak verdiğiniz saat tiktakları
    kaplar tekin olmayan göğünüzü
    geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
    suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
    bakınıp dururken duvarlara

    boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak,
    eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda
    kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
    kendimizin içinden
    yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
    yeni bir iklime, yeni bir kente,
    bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
    başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye,
    ameliyata alınmaya kendimizi hazırlar gibi

    yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
    ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
    ve kazanmış görünürken derinliğimizi
    ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
    bir an'ın, yalnızca bir an'ın bütün bir hayatı kapladıgı anlar
    o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
    hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

    denemeseniz de, bilirsiniz
    hiç yakın olmamışsınızdir intihara bu kadar

    bana zamandan söz ediyorlar
    gelip size zamandan söz ederler
    yaraları nasıl sardığından,
    ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
    zamanla ilgili
    bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
    hepsini bilirsiniz zaten,
    bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
    dahası onalar da bilirler.
    ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
    öyle düşünürler.
    bittiğine kendini inandirmak,
    ayrılığın gerçeğine katlanmak,
    sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
    yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
    kolay değildir elbet.
    kolay değildir
    bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
    zaman alır.
    zaman,
    alır sizden bunların yükünü
    o boşluk dolar elbet,
    yaralar kabuk bağlar,
    sızılar diner, acılar dibe çöker.
    hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
    bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
    o boşluk doldu sanırsınız
    oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

    gün gelir bir gün
    başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
    o eski ağrı
    ansızın geri teper.
    dilerim geri teper.
    yoksa gerçekten
    bitmişsinizdir.

    zamanla yerleşir yaşadıkların,
    yeniden konumlanır, çoğalır anlamları,
    önemi kavranır.
    bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey,
    çok sonra değerini kazanır.
    yokluğu derin
    ve sürekli bir sızı halini alır.
    oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
    mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
    her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır.......

    murathan mungan
    1 ...
  34. 19.
  35. işte gidiyorum, birşey demeden, arkamı dönmeden, şikayet etmeden hiçbirşey almadan,birşey vermeden, yol ayrımın görmeden gidiyorum....."
    0 ...
  36. 20.
  37. her şey sende gizli

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,
    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
    işte budur hayat!
    işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin...

    can yücel
    0 ...
  38. 21.
  39. bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne."o olmazsa
    yaşayamam." demeyeceksin.
    demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü.
    öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
    çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
    ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
    çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
    çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
    hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
    senin değillermiş gibi davranacaksın.
    hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
    onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
    çok eşyan olmayacak mesela evinde. paldır küldür yürüyebileceksin.
    ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
    gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı,senin yıldızın olacak.
    "o benim." diyeceksin. mutlaka sana ait olmasını istiyorsan birşeylerin...
    mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
    mesela turuncuya, yada pembeye. ya da cennete ait olacaksın.
    çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
    hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
    ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...

    can yücel
    1 ...
  40. 22.
  41. gitmem gerek bu şehirden.
    bir rüya oldun, sevdamın gergefinde
    neden çocuklar beni gösteriyor.
    yağmur yağsa güneşin yerine
    ha gayret güzelim gayret!
    biter elbet bu yağmur sabret!
    sensizlikten olsa gerek;
    çekilmez oldu buralar.
    hep benle beraber bulamadıklarım.
    bak cesaretim yok artık
    geç oldu yorgunum
    yine deli oldum sayende!
    saçında rüzgar
    ha gayret güzelim gayret!
    biter elbet bu yağmur sabret!
    ayrılıktan olsa gerek;
    gecikiyor sabahlar.
    hep benle beraber unuttuklarım
    dönmüyor epeydir başım.
    denizler, yalan.
    sevmek, ateş olurmuş derler
    yanmak yalan.
    şimdi öyle uzak ki; geldiğim yollar.
    yanlış bir öyküdeyim beni yeniden yaz!
    bir çoçuktum sevmiştim.
    avuçlarımda aynalar.
    gayret et güzelim elini uzat!
    ha gayret güzelim gayret!
    biter elbet bu yağmur sabret!

    murat çelik
    0 ...
  42. 23.
  43. HAYDi GÜLE GÜLE GÜLÜM

    Haydi güle gülü gülüm
    haydi güle güle
    Hani ağlamak yoktu?
    Ağlama kızım,
    gözüne batacak sürmelerin.
    Taksiye bindin işte,
    işte hapishanesinde yattığım şehrin
    geçiyorsun içinden.
    Şöför belki ben yaşta bir adam
    dikiz aynasından bakıyor sana
    anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
    Belki onunda içerde yatanı vardır,
    belki tanır beni, belki kendiside bizdendir.
    Biliyorum:
    Demirlerden seyrettiğim bu şehir
    kaplıcalar
    türbeler
    ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
    Ve sahici insanları
    benim insanlarım
    nasılda perişan...
    Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
    sen gözyaşları arasından
    onlara baktığın zaman.
    Sen bu şehre bundan öncede geldin demek?
    Sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
    Öylemi? AĞLA GÜLÜM!
    Hemde hüngür hüngür ağlamalısın.
    Hayır ağlama, Allah belamı versin benim ağlama!
    Etrafına bak:
    Ben ve şehir çoktan arkada kaldık

    NAZIM HiKMET
    0 ...
  44. 24.
  45. dayanmak onlara düştü..
    onların haline ağlamak bize..
    seninle daha çok konuşuruz..
    böyle birbirimizden uzak
    böyler kendi kendimize..

    A. TELLi
    1 ...
  46. 25.
  47. sizin olsun
    ödünç,alıngan mutluluklar
    duru dupduru sevmeliyim
    huzur kokar mırıltıda ömrüm
    üretken yokoluşlarda,
    bittikce yeniden biter
    öptüm çiçekleri
    öptüm.

    serdar yavuz.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük