dönülmez noktayı geçmek

entry1 galeri0
    1.
  1. Yıllar önce bir arkadaşımla konuşurken ölüm nedir diye sorunca “yaşamayı hissetmektir” demişti, o an hiçbir şey ifade etmeyen o iki cümle bugün hayatımın anlamı oldu.

    hemen işi entelliğe vurup "epikürcüler ne demiş?" desem, ne olacak ki?

    "biz varken ölüm yok; ölüm varken biz yokuz."

    öyleyse ne diye takıntı yapıp hayatını korkular içinde bir hiçlik denizine salıyorsun be kardeşim diye sormazlar mı adama? o lafı söyleyen salağa "ölüme ne kadar yaklaştın?" diye sordular mı acaba?

    takmayacaksın böle şeyleri. anı yaşayacaksın. ölüm geldiğinde de "hoş geldi sefa geldi" diyebilmektir hüner diyeceksin değil mi?

    Affedersin ama “nah” dersin…

    Ölüm kapıyı çaldığı zaman zaten hayata başlandığı anda belirlenen ve kesinlikle başarıyla ulaşılabilecek tek amaç olduğunu anlıyor insan. O an hayatın tek amacı ölmek olduğunu anlıyor insan.

    bir ömür boyu beklenen şey. her erteleme, bu tek amacın unutulması. her nefes alış bu amaca yönelik bir çaba. en kesin amaç ölümse, ve kesinlikle varsa, ne amaçlardan vazgeçilebilir ne de ölümden. öyleyse, ve yaşayacaksak böyle, ve hayat buna rağmen güzel olabiliyorsa bazen, neymiş, amaçlar ve beklentiler önemli değilmiş.

    Önemli olan ölümmüş

    Ve insan benim gibi bu kadar yakın olduğu an fark ediyor ölümün bir gerçeklik olduğunu, geride kalan ölümlüyü hasrete mahkûm eden olgudur; gerçekliktir ölüm.

    "mutlak son" olduğu, hasretin bir gün sona erip, bir şekilde kavuşulacağı bilinse de; parmaklıkları kalındır bu mahkûmiyetin. çünkü, içeride kalmış, tor-top olmuş; büyümek zorunda olan bir çocuktur acı.

    sağır bırakan bir uğultu vardır kulaklarda üstelik. o uğultunun bir sesi vardır; enseyi ürperten soluğu vardır. uğultunun elleri, ayakları, kolları vardır. her güne uyanışta biraz daha büyümek zorundadır çocuk. uğultu, sakin, anaç elleriyle besler onu. "o bugün de gelemeyecek..." der.

    "halâ aramadı, çünkü artık arayamaz..." der. çocuk biraz daha büyür her sabah, günün ilk ışıklarında. parmaklıkların arasında kalmıştır bir yerleri, çıkamaz hiç bir sabah ve hiç bir akşam dışarı...

    çünkü bir arap saçıdır artık zaman, o'na asla yardım edemez. sıçrayarak uyanılan her saat başı, biraz daha düğüm olur insanın saçları, kolları...

    düğüm düğüm büyür acı; bir daha çözülemesin diye atılan binlerce düğümdür çünkü büyümek...

    ve çocuk büyürken, içeriye gömülen; atılamayan çığlıkların, yakılamayan ağıtların adıdır seyrelmek.
    büyürken yavaşça ve usulca seyrelir insan, evet...

    seyrelir.

    amaçları sorgulamak, hayatın tadı denileni kahve tadı sanmak; sanmaya çalışmak nafiledir. teker teker dökülenler, sonbahar yaprakları değildir; sonbaharın ta kendisidir. ve ölüm; kara bir gömlektir, bir çocuğa asla yakışmayacak bir kara gömlek...

    ölüm bana yakışacak...
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük