Igor Alekseieviç Dyatlov, grup lideri olan Dyatlov (Doğum Tarihi: 13 Ocak 1936)
Zinaida Alekseevna Koimogorova (Doğum Tarihi: 12 Ocak 1937)
Lyudmila Alexandrovna Dubinina (Doğum Tarihi: 12 Mayıs 1938)
Alexander Sergeieviç Kolevatov (Doğum Tarihi: 16 Kasım 1934)
Rüstem Viladimiroviç Slobodin (Doğum Tarihi: 11 Ocak 1936)
Yuri Alexeieviç Krivonişenko (Doğum Tarihi: 7 Şubat 1935)
Yuri Nikolaieviç Doroşenko (Doğum Tarihi: 29 Ocak 1938)
Nicolai Viladimiroviç Thibeaux-Brinolles (Doğum Tarihi: 5 Temmuz 1935)
Semyon Alexandroviç Zolotarev (Doğum Tarihi: (2 Şubat 1921)
Dyatlov Geçidi Vakası, Rus dağcıların Ural dağları eteklerindeki sır dolu ölümü olayıdır. 2 Şubat 1959 yılında, Rus dağcı on arkadaş, Ural dağlarının eteklerinde bulunan ve bölgenin yerli kabilesi Mansiler tarafından “Ölüm Dağı” olarak adlandırılan bölgede bir gecede sır dolu bir şekilde ölmüşlerdir. Rus dağcılardan geriye ise, soğuktan kaskatı kesilmiş bedenleri, birinin koparılmış dili ve hiçbir darp izi olmamasına rağmen kırık kaburga kemikleri ve kafatası kırılmış bir dağcı kalmıştır. Olay yerine, ekibin lideri olan Alekseievich Dyatlov’un anısına “Dyatlov Geçidi” adı verilmiştir.
arama kurtarma ekiplerinin ilk ulaştıkları cesetler olan Yuri Krivonişenko, Yuri Doroşenko, Igor Dyatlov, Zina Kolmogorova ve Rüstem Slobodin’e yapılan ilk incelemenin ardından ölüm nedenleri olarak Hipotermi teşhisi konulmuştur. Dağcılar soğuktan etkilenmiş ve gecenin karanlığında tek tek ölmeye başlamışlardır. Hatta Slobodin’in kafatasında bir kırık tespit edilmiş; fakat incelemelerde kırığın genel durumunun ölüm sebebi olmayacağı kanısına varılmıştır. Fakat şu da belirtilmiştir ki; Slobodin, o gece sebebi bilinmeyen darbeyi aldıktan sonra bayılarak soğuktan donmuştur. Olayın en ilginç yönü ise Brinollel’in kafatasındaki, Dubinina ve Zolotarev’in kaburgalarındaki kırıklardır. Daha da fazlası Dubinina’nın dili, gözleri ve dudağı yoktur. ilginçtir ki kaburgalarında kırıklar tespit edilen iki cesette de dışardan bir darbe izine rastlanmamıştır. Çok ilginçtir ki sonradan yapılan incelemede, elbiselerin üzerinde radyasyon kalıntılarına rastlanmıştır.
Rus dağcılar acaba bir nükleer denemenin ortasında mı kalmışlardır? Çünkü nükleer patlamanın ardından oluşan sonik dalgada bu kırıkların oluşması normaldir. Fakat sadece iki cesette bulunan bu kırıklar olayı aydınlatmaya yetmemiştir. Bir başka ilginç iddia ise, kar adam olarak adlandırılan Yeti’lerdir. Fakat araştırma ekibi aylar süren çalışmaların ardından olay yerinde dağcılardan başka hiçbir insan türü canlının ayak izlerine rastlamamışlardır.
Böylece bu hipotez de çürütülmüştür. Uzaylıların varlığı ve radyasyon varyansları kafaları kurcalamıştır fakat o yetenekli ve profesyonel dağcıların gecenin karanlığında çadırdan kaçmalarının daha mantıklı bir sebebi aranmıştır. ister istemez çoğu kişinin aklına paranormal bir durum gelmiştir. Mansilerin o dağa “Ölüm Dağı” demelerinin bir sebebi olmalıdır. Dağcıların öldüğü gece gökyüzündeki tuhaf görüntüler ve dağdan gelen çığlıklar şüpheleri daha da arttırmıştır.
Olay yerinde bulunan metal parçası
Olay yeri adeta bir karantina alanı gibi kapatılmıştır. Olay yerinde bir de garip bir metal parçası bulunmuştur. Ayrıca gökyüzünde görünen turuncu kürelerin sebebinin daha sonra Ruslar tarafından yapılan R-7 Semyorka roket denemesine ait olduğu belirtilmiştir. Peki, ama Rus dağcıların bu sır ölümü nasıl aydınlatılabilmiştir? Telefonun, GPRS ve diğer elektronik aletlerin etkisiz kaldığı bu dağda bulunan fotoğraf makineleri ve kameraların Ruslar tarafından rehin alınması ortada bir gariplik olduğunu açıkça belli etmiştir. Dağcılar o bölgede görmemeleri gereken bir uygulama veya deneye tanık olmuş olabilirler miydi? Rus Hükümeti bunu kesinlikle yalanlamış fakat olay gecesinin resimleri ve videoları paylaşılmamıştır.
Cesetler üzerinde yapılan incelemeler ve ölüm nedenleri araştırılmaya devam edilmiştir. Bir grup insanın -30 derecelerde dağın başında savunmasız bir şekilde donmaları elbette ki çok ilginç bir durum yaratmamıştır. Ama profesyonel dağcıların dışarıda donmalarının normal olması, dağcıların sedir ağacının yaş dallarını yakmaya çalışmalarını düşündüren bir diğer soru olmuştur. Bu teori kanıtlanmış ve ilk bulunan cesetlerden olan Yuri Krivonişenko ve Yuri Doroşenko’nun geçirdikleri şokun etkisiyle görme yetilerini yitirdikleri yalanlanmamıştır.
Rüstem Slobodin’in donma anındaki şekli
Olayın şaşırtıcı başka bir detayı ise, Rüstem Slobodin’in donma anındaki şekli olmuştur. Slobodin’in yanağı ve dudağı şişmiş ve darp edildiği anlaşılmıştır. Ayrıca Slobodin’in midesini tutarak sırtını dönmesi de darbe almaya devam ettiğini ve boğuşma izleri olduğunun düşüncesini ortaya koymuştur. Akıllara gelen ilk soru şu olmuştur, “Rüstem Slobodin’in, o gece arkadaşı öldükten sonra kiminle boğuşmuş olabilir?” Yapılan incelemelerde ise çevrede hiçbir ayak izine rastlanmamıştır.
Olay yerinde dört kamera bulunmuş ve olay yerinden kaçan dokuz dağcıdan sadece Semyan Zolotarev kamerasını yanına almıştır. Ne gariptir ki bu kamera kayıtları kimseyle paylaşılmamıştır. Ayrıca, grubun genel bir günlüğü olduğu gibi, Yuri Doroşenko da özel bir günlüğü tutmuştur. Fakat incelemelerde bunlara da ulaşılamamıştır. Olayla ilgili en önemli bilgi kaynağı ekipten ayrılan Yuri Yudin’dir. Yuri Yudin, arkadaşlarının ne kadar cesur olduklarını ve donarak ölecek kadar sıradan dağcılar olmadıklarını üstüne basa basa ifade etmiştir.
20. yüzyılın -bana göre- en garip olayı. sayısından şüpheliyim ama açıklamak için 64 farklı iddia ortaya atıldığı söyleniyor. yine 1959'dan beri geçen 56 senede hâlâ kesin konuşabilen yok.
ha şimdi bazılarınızın çıkıp "ne var kardeşim bunda açıklanamayacak? durduk yere aksiyon yaratmayın" diye çemkireceğini biliyorum. zira şöyle açıklamalar yapılmış: çadırın kurulduğu dağda çığ düşmüş veya kar tabakalarında küçük çaplı göçükler meydana gelmiştir, dağcılar yıkılan çadırdan kurtulmak için çadırı içerden kesip dışarı çıkmıştır, korktukları için bayır aşağı koşmuşlardır, gece karanlığında oraya buraya çarpmışlardır, hatta belki bir çukura düşmüşlerdir, bu yüzden bazıları yaralanmışlardır, geri kalanlarda dışardaki -30 derece civarındaki soğuğa dayanamayıp hipotermiden ölmüşlerdir.
böyle söyleyince çok mantıklı gibi değil mi ? occam'ın usturası'na da uygun, basit ve geçerli bir açıklama gibi. ama öyle değil işte.
birincisi, kendinizi o dağcıların yerine koyun. hepsi gayet tecrübeli ve dağcılık konusunda bilgi sahibi insanlar. daha önce de bu tarz turlar yapmışlar ve arazinin şartlarını biliyorlar. bu adamlar neden çadırları kar yüzünden yıkıldığında nerdeyse bir buçuk kilometre gece soğuğunda koşsunlar? tamam, belki ilk anda o karanlıkta hareket eden karın gürültüsü korkutucu olabilir. hatta panik içinde ne yaptıklarını bile bilmeden "fight or flight" tepkisi bile vermiş olabilirler. ama eşşek kadar adamların, tecrübeli dağcıların çadırları yıkıldı diye gerizekalı gibi ormana koşacağına şahsen pek inanmıyorum. çadırın çöktü, "tövbestağfrullah noluyo mk" dedin ve panikle bıçağına uzanıp kestin çadırı. dışarda oksijeni tekrar ciğerlerine çekersen aklına gelemyecek mi "yav bu çadır niye çökmüş" diye ?
kaldı ki, olay sonrası bölgeye giden uzmanların çoğu, çadırın çığ ya da heyelan olasılığının olmadığı bir bölgeye kurulmuş olduğu konusunda görüş bildirmişler.
ikincisi, kazazedelerin cesetlerindeki yaralar pek "ormanda koşarken bi yerlere çarpmışlardır, çukura mukura düşmüşlerdir caağnım" diye açıklanabilecek türden değil. bir dağcının kafatasında onun ölmesine sebep olmuş bir çökme kırığı var. bir dağcının gözleri yok. bir diğer dağcının dili, dil kökünden itibaren yok! hadi gözleri olmayan cesedi "vahşi hayvanlar yemiştir" fikriyle anlayabiliriz belki. ama hangi obsesif vahşi hayvan bir insanın dilini dil kökünden koparmaya uğraşır? ya da zavallı kazazedenin gözünü yiyen kurtlar diğerinin kafatasını nasıl kırdı?
ufo hikayelerini, yeti safsatalarını kaâle almıyorum. mansi efsaneleri de işin popülerliğini artırmaktan başka bir işe yaramıyor. her şey bir yana, neden 1980'ler bu olay tekrar popüler olduğunda araştırma yapmaya çalışan herkese niçin devlet görevlileri bu davadan uzak durmalarını tavsiye etmiş? olayın 20. yılında anma etkinliği kapsamında bölgeye tur amaçlı giden bir ekibin üyesine niçin bir mansi yerlisi "sizin çocukları biz öldürdük" demiş? eğer cinayet söz konusuysa, olay mahallinde neden sadece dağcılara ait ayak izleri var?
maalesef hâlâ çok bilinmeyen var. ahkam kesmekle olmuyor. bütün o filmler, belgeseller, masallar, korku hikayeleri de bu yüzden. sonunda kazaya kurban gidecek dyatlov ekibinden son anda sakatlığı yüzünden ayrılmak zorunda kalan, merhum yuri rudin'in birkaç yıl önce hâlâ hayattayken bir röportajda söylediği buruk cümle de bu yüzden: "tanrıya tek bir soru sorma hakkım olsaydı, o gece arkadaşlarıma ne olduğunu sorardım."
2 şubat 1959 gecesi ural dağlarında vukubulan ve 9 dağcının ölümü ile sonuçlanan esrarengiz olay. olayın geçtiği yer, kholat syakhl dağının doğusundaki dyatlov geçitidir. "kholat syakhl", mansi dilinde ölüm dağı anlamına gelir. dyatlov adı ise grubun lideri igor dyatlov'a atfen sonradan verilmiştir.
kayakçıların kamp kurdukları yerdeki çadırları içeriden yırtılarak parçalanmış olarak bulunmuş, kurbanların bazılarının karda yalınayak, hatta don gömlek koşarak bir şeyden kaçtıkları, ikisinin kafatasının, ikisinin de kaburgalarının kırıldığı, birinin de dilinin yerinde olmadığı saptanmış, ancak bütün bunlara rağmen hiçbir cesette fiziksel mücadele izine rastlanmamıştır. ayrıca ölenlerin giysilerinde anormal düzeyde radyasyon izleri bulunmuştur. ölenlerin bazı yakınlarının iddialarına göre cesetlerin ciltlerinde turuncumsu, saçlarında ise grimsi bir renk hakimdi. resmi sovyet kayıtları olayı "bilinmeyen bir gücün" etkisine bağlamıştır.
yapılan spekülasyonların en yaygını olayın olduğu gece ve bunu takibeden günlerde bölgede çok sayıda kişi tarafından gözlemlenen turuncu ışık saçan gök cisimleri ile ilgilidir. bir başka iddia da bölgede sovyet ordusunun gizli askeri deneyler yaptığı yönündedir.