teoman'ın balans ve manevra filminde geçen bir sahne. tecavüze uğruyordu kadın ve ertesi sabah duşta oturup ağlıyordu. şebnem ferah'ımın mükemmel sesiyle söylediği gönülçelen çalıyordu fonda...
zaten ıslak olan bir ruhun, bedenin ıslatmasıdır. gün boyu gülümsemek zorunda kalındığında, ılık suyun rahatlamasıyla mimikleri rahatlatmaktır. makyajı söküp, şiş gözler bırakmaktır. sça bulanan sahteliği kiri tozu köpük köpük arıtmaktır. kederden, utançtan ağlamak değil de rahatlıktan ağlamaktır. kimse görmediğinden değil de, temizlenmekten ağlamaktır. tüm duygusunu kalıplaştıran neslin, rahatlama anında şaşkınlıktan ağlamasıdır. her gün duş almak zorunda kalmasıdır.
ağlamanın tadını hissettirmeyen ağlama. hayır insan bazen o gözünden düşen damlaları hissetmek ister yüzünde. önce ılıklıgını, sonra da sogukulugunu. lakin duştayan eğer imkansızdır bu. ağlamayı sevenler varsa eğer ara sıra da olsa, bu değil hüznün tadını veren. hissetmek gözyaşını ve acını. acı da güzel hulan
ruhsal dinginliğe ermenin en iyi yollarından biridir. ağlatan utansındır. her hareketi gelişigüzel de olsa, fıskiyeden su gelmeye başladığı anda sanatını icra etmeye başlamıştır.
Bunun, yağmur yağarkenki versiyonu daha güzel.
Herkesin içinde yürürken, kasmadan, kısmadan, istediğin kadar zırla.
Ne de olsa yaşlar yağmura karışacak, yahut şemsiye yüzünü örtecek ve sen koca kalabalığın içinde tek başınalığı yaşayabileceksin.