inanç, hayatı kıssalar ve tecrübeler yoluyla anlamaktır. tecrübenin ve kıssanın, velhasılıkelam teşbihin, benzetmelerin, analojilerin olduğu her yerde inanç vardır.
aşırı dincilerle aranızda birkaç adımlık mesafe olduğu halde rasyonel olan her şeyi sekülerlik ve dinden uzaklaşmayla ilişkilendirerek inanılmaz zeki ve akıllı olduğunuz yanılgısına kapılırsınız.
sizinle bir dinci arasındaki fark, bir maymunla insan arasındaki genetik farktan milyarlarca kat daha az. bütün insanlık medeniyeti, bu kadar esnek, bu kadar ince bir çizgi üzerinde yol alıyor aslında.
kibrinize yenik düştüğünüz için aradaki farkı yanlış algılıyorsunuz. kibir aklı manipüle eden bir duygudur. bilginizi ve tecrübelerinizi gereğinden fazla kapsayıcı gösterir size.
sevgi aklı manipüle eden bir duygudur, bir görüşe, bir kişiye dair aklın devre dışı kaldığı, o şeyin hep doğru ve güzelle anıldığı zihinsel manipülasyon aracıdır o.
nefret ve kin de bir diğer akıl manipülatörüdür, sizi karşınızdaki fikre, kişiye, şahsa dair ön kabuller sarmalına boğar ve o şeyin yanlışlığına dair aşırı genel bilgilere sahip olduğunuz yanılgısına kapılırsınız.
aslında bütün ömrünüz bu genelleştirilmiş akıl manipülatörleri veyahut ruhsal hazır kabul paketleri arasında git gellerle tükenip biter, daha söze dahi başlamadan!
duygularınız da dünyanın şekline, evrenin başlangıcına ve yaratılış serüvenine dair magazinel kitaplardan öğrendiğiniz basit benzetmelere dayanan hikayeler gibi aklınızı binlerce yanlış ve birkaç doğruyla manipüle eden vasıtalardır demek istiyorum.
yani inançlara savaş açmak size hiçbir şey kazandırmıyor.
en başta kendi duygularınızdan kurtulmanız mümkün değil çünkü.
kendi duygularınız yüzünden iş arkadaşlarınızla, aile fertlerinizle, yakınlarınızla sık sık münakaşaya giriyor, yol ayrımına varıyor, ve onlarca belki de binlerce hata yapıyorsunuz.
bunların başlıca sebebi, neden var olduğunu hiç sorgulamadığınız duyguların dogmatik kabul ettiğiniz inançlara oranla sizi ve pek makbül saydığınız aklınızı daha fazla manipüle ediyor oluşudur.
bu beyninizin kıvrımlarına kazınmış bir kere. ondan kaçmak mümkün değil!
herkesten çok güvendiğiniz öz duygularınız, sizi herkesten daha fazla kandırıyor, aldatıyor, yanıltıyor ve yanlış yola sevk ediyorsa, ruhun fıtratında var bu bi kere, o zaman neden bütün ömrünüzü inançlarla mücadele etmeye vakfediyorsunuz?
bu size pratik birkaç yarar dışında ne kazandırabilir?
yahut inanç karşıtı olmak için büyük bir değer taşıyorsa sizin için, bilim felsefi kurgudan ayırt edilemeyecek binlerce, yüzlerce varsayımı ne diye bilimsel bilgi diye aklınıza kazıyıp kendi kendinizi inancın tutsağı kılıyorsunuz?
duygularınız yüzünden iş arkadaşlarınız, aile fertleriniz hakkında, mesleki yaşantınıza dair tecrübelerinizde sık sık hataya düşüyor, binlerce yanlış yapıyorsanız yine duygularınızın izinden giderek nasıl olur da binlerce inançlıdan daha doğru, daha makbul, daha rasyonel fikirlere sahip olabilirsiniz?
hayatınızın %99 u çalışarak ve akla ziyan ihtiyaçlara vakit ayırarak tükenirken, ve bu esnada milyarlarca hata yaparken, nasıl oluyor da mesele felsefe ve inanç olunca en doğru fikirler hep sizden çıkıyor?
duygularınız size doğaüstü toplum inançlarından madden, manen, maneven, zihnen daha fazla hasar verirken neden duyguları yok etmek gibi akla ziyan bir mücadeleye girişmiyorsunuz?