Eski ve artık içinde kimsenin oturmadığı evlerdir benim için.
Böyle evler gördüğümde aklımda hep zamanında orada yaşamış insanlar canlanır. Mesela o kırık bahçe kapısından kim bilir ne yorgunlukla girerdi evin babası. Ya da o örümcek ağı tutmuş pencereden dışarıyı izleyen birileri vardı. Eskiden cıvıl cıvıl, çiçeklerle dolu bir evdi belki orası. Ama artık yok. Bir zamanlar birileri için yuva, umut olmuş bir ev artık yalnızca bir anı kutusu. Hüzünlü.
Babamın düşünceli olduğu zamanlardaki sessizliği. Annem öyle mi, bağırır çağırır, söylenir. Babam susar, içine kapanır. Onun o sessizliği içime dert olur. Keşke erkekler sevinçlerini, öfkelerini rahatlıkla gösterebildikleri gibi hüzünlerini, yaralarını da gösterebilseler.
her şey yolunda giderken "kafanı skmeye geliyorum" diyerek gelen acaba biriyle konuşuyor mudur düşüncesi? konuşuyordur da buluşuyor da. elini bile tutuyordur. beni böyle sıçmık düşüncelere sürükleyen bütün her şeyin ağzına sıçıyım ben ne güzel mutlu bi insandım lan.
girip de yavru olduğu için çıkamadığı apartman boşluğundan tutup elimizle çıkardığımız çelimsiz bir yavru kediye sokakta rastlamam ve beni tanıyıp peşimden peşimden gelmesi.
Çocukluğunun bütün yazlarını geçirdiğin iki katlı babaanne evini adım adım gezmek. Bu gezi esnasında babaannenin henüz kimse tarafından keşfedilmemiş saklı hatıralarını bulmak. Gençken ne kadar güzel bir kadınmışsın pamuğum. Mekanın cennet olsun.