Eski kuşağın "hacı ağa" diye adlandırdığı türden; "vatanımız, milletimiz; geleneklerimiz, göreneklerimiz" ezberiyle politikaya soyunarak, yeni yeni zengin olmaya başlamış "sonradan görme"lerden biri; içinden sinsi sinsi Paris'e kadar da şöyle bir uzanıp çapkınlık yapmayı hayal ediyormuş.
* * *
Çapkınlık serüvenlerinde bitirim geçinenlerden bir dostuna, Paris'te felekten birkaç gün çalmanın yolunu yordamını sormuş.
Dostu şeytanca bir gülücükle:
- Gayet basit, demiş; amerikan barları şöyle bir dolaş, bazılarında tek başına oturan genç kadınlar göreceksin. Hemen gir oraya; bardaki yüksek taburelerden birine çıkıp içecek bir şey söyle barmene.
- Sonra?
- Sonra da, tek başına oturan kadınlardan hangisini beğendiysen, ona kibarca bakarak, bir el işaretiyle davet et yanına.
- Sonra?
- Kadın yanına gelecektir; önce ona da bir içki söyle...
- Ee sonra?
- Kadehler boşaldığında:
- "isterseniz gidip baş başa devam edelim, de...
- Peki sonra?
- Kadın kabul edecektir. Amerikan bardan birlikte çıkınca, Opera çevresindeki büyük otellerden birine götür onu; bir şişe şampanyayla havyarlı kanepeler söyleyerek lüks bir odaya çıkın.
- Tamam da, sonra?
- Hafif romantik bir müzik bul, odadaki radyoda.
- Şey, ne zaman soyunur kadın?
- Dur dur... Hemen acele etme. Önce şampanyayı patlatıp kadehleri tokuşturun ve bakışlar tatlılaşınca da; usulca ayağa kalkıp kadının boynundan göğsüne doğru şampanya dökmeye başla, aşk sözleri mırıldanarak...
Genellikle bayılırlar böyle bir yaklaşıma...
* * *
Siyasetçiliğe yaslandıktan sonra, zenginleşmeye de başlamış olan sonradan görme:
- Harika anlatıyorsun vallahi, demiş; muhteşem bir hergelesin sen. Ancak şey, biliyorsun ben hiç içki içmiyorum. Acaba söylediklerini, şampanya yerine madensuyuyla yapsam olmaz mı?
* * *
"Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için", 20'nci yüzyılla giriştiğimiz flört; beklediğimiz sonucu pek vermedi.
Neden acaba?
Sakın madensuyunu, şampanya niyetine tokuşturmaya kalkmamızdan olmasın?
* * *
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- Kaldırımlarda kapağı açık bırakılmış kanalizasyon deliklerine düşüp kaybolan yavrular neyi hatırlatıyor sana?
Hoca:
- Siyasetçilerimizin dadılık ettikleri minik demokrasimizle, sokaklarda gezintiye çıkmasını, demiş.
- Nasıl yani?
- Her dadı değişikliğinde, minik demokrasiyle başlayan sokak gezintileri bir faciayla sonuçlanıyor. Demokrasicik bir çukura düşüp bok içinde kayboluyor.
- Hoca, daha açık söyle neyi anlatmak istediğini.
Nasreddin Hoca, gülümseyerek sakalını sıvazlamış:
- TCK'nın 301'inci maddesini, demiş.
* * *
Gizli ajanların, yerli ajanların, yabancı ajanların, çift taraflı ajanların kaynaştığı Bağdat'ta; Pakistanlı bir gazeteci bir kebapçı dükkânına girip şiş köfte istemiş.
Garson tabakta 3 şiş köfte getirmiş uzunca...
Biraz sonra Pakistanlı gazeteci, garsonu çağırmış:
- 2 köfteyi güzelce yedim ama, 3'üncüsünü bir türlü dişim ısıramadı, demiş.
Garson:
- Çok doğal, her 3 köfteden birine, bir tane minik mikrofon konuyor, demiş. Ancak onu hesaba yazmıyoruz.
* * *
iştah açıcı göründükleri halde, kimsenin bir türlü dişinin kesmediği bazı bürokratlar, asla alınmasınlar.
* * *
Bir demet dikenli sözcük:
insanoğlu aklını en çok, başkası hakkında karar vermeye kalktığında kullanmaya başlar, daha doğrusu öyle sanırmış.
* * *
Gözleriyle güneşe dimdik bakmaya özenenler, bir daha hiçbir şeyi göremez olurlarmış.
(Burada kastedilen, herhalde Çankaya'ya bakanlar değil.)
* * *
Şan, şeref, onur, gurur, haysiyet sözcükleri; üstüne çıkılan eşaslara benzermiş. Hiçbir zaman büyüyemeyenleri, büyük göstermeye yararmış.
(Bazı eski diplomatlara hiçbir taş yok, inanın.)
* * *
Necati Cumalı'dan bir şiirle bitirelim yazıyı:
Sonuna geliyoruz
Sonuna geliyoruz dostum
Eksiliyor soframızda
Bir bir iskemleler
Duyuyorum içimde
Yeşeriyor baş verip
Toprağa vereceğim tohum
Bu yaştan sonra her şey
Uzak yakın bana eşit geliyor
Toprağı daha bir seviyorum