başarısızlık.
bazen öyle zamanlar olur ki ''olmamalıyım'' dersiniz. çünki bir faydanız yoktur. sevdiklerinize, sevenlerinize, yakınlarınıza. size bağlı olan herkese bir zarar vermişsinizdir. küçük de olsa bir zarar verip daha büyük zararlar görmesini sağlamışsınızdır yada. başarısızlık ve yıllarca süre gelen bir şansızlığın sizin üzerinizde bıraktığı durumdur ''olmamalıyım'' düşüncesi. durduk yere gelen ölme isteği bence, hiç de öyle anlık olarak bir şeylerin bir şeylerle tepkimeye girmesinden ötürü hissedilen bir durum değildir. bir birikim, bir yılgınlık durumudur. iki bira içeyim geçer durumunda olanlar hafif depresif durumlar olabilir ve muhtemelen kendi kendine yada bir uzman yardımıyla tedavi edilebilir. ama bahsettiğim şey yani bir insanın hiç bir şekilde hiç kimseye faydalı olamama durumu işte bu varlık sebebini sorgulamaya kadar gidebilir ve zihne ben ''olmamalıyım'' düşüncesini yerleştirebilir.
niçin yaşarız ? kendimiz için mi ? pek zannetmiyorum. hayatımızda bağlı olduğumuz insanlar ve bize bağlı olan insanları bir sıra yaparsak kaç kişi vardır varlığınızı önemseyen ve varlığını önemsediğiniz ? rakamlar kişiye göre değişir. bu faydalı olamama durumu, bu elinin attığı her şeyin ama her şeyin başarısızlıkla sonuçlanması durumu ve kendi kendine sürekli ''yine başaramadım'' diye konuşmaların ve bu icraatlarından etkilenen, zarar gören kişiler. işte bunlar birikimdir. her ne kadar önemli olmadığını söyleselerde, canın sağolsun deselerde bu içindeki ''ben başarısız ve faydasız bir insanım'' düşüncesini silmeye asla yetmez. onlar bunu söylüyorlardır çünki seni seviyorlardır. ama bu aldığın kararların ve yaptığın işlerin onlara zarar vermiş olduğu gerçeğini değiştirmez. öyle görünmesede üzülmüşler ve yıpranmışlardır. eğer ben olmazsam herkes için herşey daha iyi olacak düşüncesi sarar içini. bu düşünce bir kanser gibi beynini sarar ve sende artık gitmeye karar verirsin. çünki artık üzülecekleri şey sadece senin yokluğundur. bundan sonraki üzülecekleri her gün sadece yokluğun için üzüleceklerdir. bir daha asla ''kendini küçük düşürüp'' yine başarısız olduğun için üzülmeyeceklerdir. yine tamamen ''mecburiyetten'' olsun canım, önemli değil, sorun değil, canın sağolsun gibi sırf seni sevdikleri için söylemeleri gereken şeyleri söylemek zorunda bırakmayacaksındır.
bazen gerçekten gitmek ister insan. ve ''bence'' bu durduk yere gelen bir ölme isteği değilldir.
Geçen herhangi bir arabaya içinizden "bana çarpabilir misiniz lütfen?" Diye sormaktır. Hayata dair mutsuzlukta hissetmediğin zamanlardır. Hissizlik gibi.
-Ha ben şöyle yatayım yere, siz çiğneyin arabanızla aynen öyle
+ ya bi s.ktir git
Bir kaç saat sonra gelirsiniz kendinize orası ayrı. merak etmeyin.
Makara kukara yaparken birden gelir, renkler solar, sesler susar, ölü toprağı atılmışçasına üstünüze pis bir dinginlik çöker ve uzayıp giden düşünceler, bitmeyen soru işaretleri.
milyar yıllık dünyada, 60-70 yıl kalıp, cehennemin dibine gideceksem, neden çağırılmayı bekleyeyim ki, ben kendim istediğim zaman giderim.
diye düşünülebilir.
nedeni tüketmektir, sevgiliyi, gezmeyi tozmayı, inandığın şeyleri, kitapları, filmleri tüketmek. Hâlâ gezilecek görülecek çok yer, okunacak çok fikir, izlenecek çok film, çalınacak çok parça vardır. Ancak onun içindeki hazzı tüketmişsindir. Mutlu veya mutsuz değilsindir, hissizleşirsin. ölümü bile tüketmeye başlarsın ardından.