küçükken ne basit bir dünyam vardı. her şey sevgiden oluşuyordu benim için. kredi kartları yoktu, taksitler yoktu, borçlar, senetler, dövizler yoktu hayatımda. sadece matchbox arabalarımi, sindy bebeklerim ve onları paylaştığım bir dizi arkadaşım vardı. bir de beni sevseler de sevmeseler de, yüzüme güldükleri için sevdiklerini sandığım, ve beni seven herkesi sevdiğim için mutlu, sevgi dolu günlerim vardı.
ilk okula başladığımda, el aleme ilk defa çıkmanın surat asıklığı vardı içimde. sinir ve utançla, sıkıntıyla ilk tanışmamdı. o zaman adını bile bilmediğim bu duygularla kaşlarımı ilk çatışımdı.
orta okul, artık arkadaşlarımı kıskanmayıp onlarla sevgi dolu ve komik günlerle eğlenip paylaşımlara samimi atlayışlar yapacağım günlerin başlangıç saatiydi adeta.
ardından lisede daha güçlü dostluklar kurmaya başladık daha da oturmuş benliklerimizle. ama artık leylekler sayesinde dünyaya gelmediğini bilen bir gençlik, ergenlik asilikleri ve kıskançlıklarla başlayan, savaşması güç olan bir hayata adım atmış da bulunuyorduk aynı zamanda.
ama hiçbiri şimdiki kadar karışık değildi.
o zamanlar bizimle aynı düşünmeyen, zevklerimizin uyuşmadığı insanlara kötü insan diyorduk çünkü. ama artık biliyoruz kötü insanın başka bir şey olduğunu. kötü insanların zarar vermekten zevk aldığını biliyoruz artık! böyle insanların sadece filmlerde olmadığını bizzat yaşıyoruz! bize gülen nice arkadaşlar ve hatta nice akrabalara yem olmamamız gerektiğini, ve ne kadar da zavallı birer yalnız olarak sevildiğimizi sandığımızı biliyoruz bacak kadarken!
küçükken "bu da ne ki" dediğimiz 1 ytl lerin ne kadar zor kazanıldığını görüp, annemize babamıza onları zor durumlara düşürdüğümüz için özür borçlu olduğumuzun utancını taşırken; kahkahaların temel, paranın sıva olduğu bir inşaatı paylaşımlarla doldurmaya çalışıyoruz binbir umut içinde.
borçlar, kredi kartları, ve yalanlar içinde kavrulmuş, sıcağıyla içimi yakan, samimiyetsizliğiyle de yüreğimi titreten şu dünyada, yolda sabah akşam güvensizlikler içinde olduğum bir çaresizlikle etrafıma bakıyorum. ne kadar büyük bu dünya. ne kadar acınasıyım içinde. tüm zararlara açığım yanımda insanlar olsa bile. herkes kendini koruma çabası içinde yaşarken, bir saldırıya karşı ne kadar da zavallı yalnızım diye!
gol yemeye o kadar açığım ki artık; kale'm o kadar büyük ki, o kadar pisliklerle dolu, devasa ve karışık bir sahanın içindeyim ki... eskiden böyle miydi: bildiğim 3 kelimenin içinde mutlulukla yaşıyordum: aile, arkadaş ve sevgi...
şimdi soruyorum işte: ben gerçekten büyüdüm mü? ben büyüdüm de dünyam benden daha hızlı büyüyerek mi beni bu şaşkınlıklarla yalnız başıma bıraktı; yoksa ben mi, yorgunluğuyla dünyanın, kendi kendimi tüketerek küçük bir savunmasız oldum surat asıklıklarımda...