gündelik hayatta sık karşılaşılan bir durumdur aslında.
40 daireli bir apartmanda yalnız yaşıyorsanız ve dikkat çekici bir cazibeniz varsa kaçınılmaz da oluyor zannımca.
asansörde tanışıp laflamıştık rezzan'la. masum merhabalar, iyi günler falan fistan.. diz üstü eteği ve diri göğüsleri dikkatli bakışlarımdan kaçmamıştı gerçi ama, inceden çapkın göz süzmesini yakalamıştım ikinci konuşmamızda.. etkilemişti beni ve sol elimde viski bardağımı tutarken 31 lerimden birine girmişti diri vücudunun tüm kıvrımları.
uzatmayayım, boş lafı sevmem. geçen gün kucağımda koca bir bilgisayar kasası asansörü beklerken, taak! bu geldi...
naber yeni kitap mı yazıyorsun falan filan derken tutturdu illa bana gel çay içelim... kıramadım... aramızdaki elektrik hisettiriyordu kendini ve ben baklava desenli kazağının altında onu çıplak görmeye başlamıştım bile. muhtemel sütyeni de kırmızıydı ve ben en kolay kırmızı sütyen agrafı açabiliyordum tek elle. yükselenimin boğa burcu olmasından kaynaklı olduğunu söylemişti bir-kaç önceki sevgililerimden biri.
masanın üstündeki jack'i kavrayıp çaldım kapısını. zile basmadım ama, kapıyı tıklattım. hemen açıldı kapı... bekleyiş içinde olduğunu anlamanın şimşekleri çakarken kafamda, derin göğüs dekoltesi ve daha da kısalmış eteği ile gümbürdedi içimde bir gök gürültüsü...
harbiden çay koymuş bu kek! ben çay içmem bebeğim, bundan takılıcam dedim şişeyi göstererek.... kıkırdadı...
ilk kadeh bitmemişti saldırdı zaten bana... naz-niyaz bekliyordum ama tüm açlığıyla sundu kendini bana. jack daniels'la vaftiz ettim onu, ilahlara kurban eder gibi yatırdım sunağa... çeşitli ritüellerle binbir sevap kazandık...
sevişmenin ibadet olduğunu anladım yatakta yorgun bedenini son bir kez süzerken. bana cenneti sunan bu kadınla hem bu dünyada hem öteki cihanda araladım cennetin kapılarını...
usulca çıktım kapıdan... elimde yarısından çoğu boşalmış jack...
