bugün

ingilizlerin hoşlanmadığı kelimedir.

zamanında ingilizin teki kendisine "dude" dedim diye "neden amerikalılar gibi konuşuyorsun?" demiş, daha sonra da ağzıma sıçmıştı (tabii laflarıyla).

amerikanya'da deyin siz bunu en iyisi. geri kalan yerlerde "mate" falan deyin. ne bileyim. *
ingilizcede panpa.
ingilizce kurulan her cümleye eklenesi sıfat.
(bkz: fellow)

ya da onların değişiyle felağ. *
10 yıllık bir araştırma sonunda 'dude' kelimesinin nerden geldiği tespit edilmiş
http://amerikabulteni.com...-ingilizceye-nasil-girdi/
(bkz: dostum)
what's up dude - hacı nabıyon la ?
lost'ta hurley karakterinin dilinden düşmeyen söz.
http://www.youtube.com/watch?v=uAPKB6-DYOY&feature=share
(bkz: tenacious d)
white russian' ı bir nesile sevdiren adamdır.

(bkz: jeff bridges)
aerosmith'in en gaz şarkılarındandır. solosuyla ritmiyle mümkenmeldir. *
lost'ta hurley karakterinin sıkça kullandığı samimi söz.
big lebowski filminde en sık geçen kelimelerden biridir.
(bkz: the big leobwski)
south park'ta en çok kullanılan kelimedir.
osmanlıcada kurtcağız, küçük solucan, böcek anlamlarına gelmektedir.
"ahbap" diye çevrilen fakat esas Türkçe karşılığı "hacı" olan amerikanca* sözcük.
adanalı'ların kirve tabiri * neyse amerikalıların dude'u aynıdır.
(bkz: the big lebowski)
düüd diye telafuz edildiğinden bir türk için kullanılması tuhaf gelebilir.
(bkz: bisiklet kornası)
"olm" manasına gelir.
rumuzumun atası olan the big lebowski filminde, lebowski karakterinin lakabıdır.
oxford dictionary for learners of english adındaki sözlük der ki dude = a man. yani dude tanımadığımız birine ya da kankamıza da söylenilebilecek kadar geniş bir yelpazeye hitap eden bir hitap biçim olduğundan sadece ''adamım'' şeklinde sınırlandırmak doğru değildir.
(bkz: hurley)
birkaç sözcüktü
boyunları büküktü
bir de melodi tavlamışlar
epey hüzünlüydü.

durdum. dinledim. durdum. dinledim.
hep sustum.
bir ses duydum:

"hey dude, take a sad song and make it better"

en sevdiğim deniz kıyısı samimiyetinde
bir güneş vardı dışarıda.
durdum. tam karşısına geçtim.
selam verdim. oturdum.
ıslıkla çaldım bizimkileri,
gökyüzüne savurdum.
demlensinler diye
dinlensinler diye...

aradan epey bir rüzgar,
biraz şehir gürültüsü
kafi miktarda hayal geçti...
sonuç?
başaramadım.
güneş bazen
üşütürmüş anladım.
dalga geçmeye çalıştım
tüm beceriksizliklerimle.
onu da beceremedim.

birkaç sözcüktü
boyunları artık daha büküktü
bir de melodi...
hüzünsüzlük kadar hüzünlüydü.

durdum. oturdum. durdum. oturdum.
hep sustum.
bir ses duydum (yine mi?):

"hey dude, take a sad song and make it sadder."

tamamdır ahbap
tamamdır...
işte bu,
evet bu,
malesef bu,
tam bana göre.
tam...