dublaj sanatçısı olmak kısa bir eğitimle olabilecek basit bir statü değildir.
bilgi, deneyim ve proaktif düşünme gerektirir.
her şeyden önce düzgün bir türkçe'ye sahip olamadıkça, istediğiniz yerden eğitim alın; hiçbir ajans ya da stüdyo sizi ekibinde barındırmaz.
dublaj sanatçısı işin cefasını çekip, takdir edilmeyendir.
üç saat havalandırmanın dahi çalışmadığı minicik odalarda nefes tüketmektir.
bütün gün stüdyoda, o mikrofondan bu mikrofona koşturup, eline şaka gibi bir para verilen insandır.
aynı anda bir düzine işi yapan kişidir.
hiç prova yapmadığı, bir sahne gösterilir. Sen şuradaki karaktersin denilir. Eline tekst verilir.
kulaklığı takar.
aynı anda hem ekrana bakar, hem tekste.
hem duyar, hem okur.
hem oyunu verir, hem de dudakları senkronize olacak şekilde konuşur.
bu arada çevirmenin tüm hatalarını da kapatır.
örneğin cümle, ingilizce ağıza göre çok uzundur fakat çevirmen türkçesini kısa yazmıştır. Dublaj sanatçısı cümlenin kısa kalacağını önceden farkeder (önünde sadece türkçe tekst olmasına rağmen bunu otomatikleşmiş bir şekilde hisseder.) ve cümleyi uygun bir şekilde uzatır ve düzeltir.
Tüm bu saydıklarım, durup baştan başlayarak, mola verilerek, tekrar alınarak olmaz, hepsi aynı anda ve bir seferde olur.
herkesin yapabileceği bir iş ya da herkesin sandığı gibi kolay bir iş değildir.
iş olarak çok ciddi bir eğitim gerektiren ses sanatı. tonlama ve vurguların düzgün akıcı bir türkçe eşliğinde senkronize bir ahenkle yapılması gerekilir. malesef son dönemlerde bu işi yapanların üç kuruş daha fazla para için fabrikasyon günlük işlere gitmeleri kaliteyi düşürmüştür. kendi meslek birliklerini bile boykot edenler sayesinde acınacak hale geldiniz.