temelde beden ve zihnin (ya da madde ve zihnin) bağımsız bir varlığa sahip, birbirinden ayrı şeyler olduklarını kabul eden ve zihin ve bedenin birbirine indirgenemez varlıklar olduğu görüşü.
insanlar sistemleri dualizm üzerinden algılamaya çalışır. Sorunları çözerken bunun faydaları olsa da hayatı problematik olarak algılamasına yol açar. Metafizik bir tekillik hali olarak görünmeye başlandığında hayat her açıdan daha kolay hale gelir. Çözülen sorunları kendi çözümünü içinde taşıyan oyunlar olarak görmeye başladığınızda artık hayat sizin için bir oyun sahnesi haline gelir.
“Du” iki demektir. Ve bu kavram ikicilik olarak çevirilebilir. iki karşıt düşüncenin (bkz: materyalizm) (bkz: idealizm) karması diyebiliriz. Bunlar der ki; evet varlık vardır, fakat varlık tek başına değildir. Varlıkta soyut şeylerde olmalıdır. Yine insandan bakalım; insan bedenen vardır ve bedeni ile eylemler yapar, güç, kuvvet vs harcar. Fakat insan düşünür, iradesini kullanır bunlar için de ruhu vardır der. Ruh madde değildir ama varlıktır der. En önemli savunucularından biri descartes’dır. Descartes tanrıya dair düşünceleri sanki zihnin koruması altına alıyordu. Ama bilime göre bu tamamen mantıksızdı. Çünkü sen’den başka bir sen olması mümkün olamaz.
Ayrıca, Ruhun dışa dönüklüğünden bahseden herkes, sanki ruh ona ait değilmiş gibi konuşuyor. Aslında dünya ile her zaman bağlantılı olan ruh, bence sadece bizim içimizde olabilir. Bizden bir parça olmalıdır. Aslında buna neden ruh denme ihtiyacı hissediliyor bunu da anlamıyorum. Sanırım dinden kaynaklı. Fakat biz zaten beynimizden bahsederken bile, sanki bizden farklı bir şeyi anlatıyor gibi davranıyoruz.
descartesçı ikicilik; hem özdeğin hem de tinin bağımsız varlıklar olarak birlikte var olduklarını kabul eder. bu çözüme göre varlık iki türlüdür; var olan her şey ya özdekseldir (fiziksel) ya da tinseldir (anlıksal). bu iki tür varlık birbirine indirgenemez.