Dua, istemek, çağırmak, davet etmek demektir. Genel manada ise, Allah’a yalvarmak, isteyeceklerimizi O’ndan istemek, dertlerimizi O’na arz etmek, O’nun rahmet ve yardımına davetiye çıkarmaktır. Dua, dille yapıldığı gibi, fiillerle, kabiliyetlerle ve halimizle de yapılabilir. Dünyadaki sebeplere riayet etmek bir duadır. Mesela çalışmak bir duadır.
Kışın üşümemek için kalın giyinmek, evde soba ve kalorifer yakmak bir duadır. Hastalıktan kurtulmak için ilaç içmek bir dua olduğu gibi, midenin aç kalmak suretiyle yiyecek bir şeyler istemesi de bir duadır. Buradan da anlaşılmaktadır ki, dinimizde dua hayatımızın her anını kapsamaktadır. Yani insan, - eğer farkında olursa - hayatının her anını dua ederek yaşamış olur.
Dua, bir ibadettir. Diğer ibadetlerde olduğu gibi dua da sırf Allah rızası için yapılır. istediğimiz şey verilmezse dua kabul olunmadı denmez.
Belki daha zamanı gelmemiş, hemen verilmiyor denir. Bu dünyada duayla arzu ettiğimiz bazı şeylere ulaşsak da duanın neticeleri daha ziyade ahirette verilir.
şimdiye kadar kimsenin isine yaramamis uydurmadir, tum durumlarda dua etseniz de etmeseniz de ayni sonuc cikacaktir, tabii bunu zamani geri alip farkli secimler yapmadan kanitlayamayiz, bilmem ne duasini okuyarak olmayacak bir seyi gerceklestiremezsiniz.
allahım nolur bir şey olsun da yarın nişana gitmiim hiç istemiyorum nolur rabbim diye dua etmiştim bir keresinde. Salağım ya, neyse. Nişana hazırlık için oje sürerken üstüne oturup uyuşturduğum ayağımla yürümeye çalışınca düşüp sakatlamıştım kendimi. Nişana gitmememin yanısıra iki hafta boyunca ayağım alçılı yatmıştım evde. Hahahah ya "bir şey olsun" diye dua mı edilir allah aşkına bu nasıl tembellik. Bir de nişana gitmemek için dua etmek nedir yani, gitsen nolur. 7 sene geçti üzerinden bu saflığımın, o zamandan beri ağzımdan çıkana çok dikkat ederim. Duanın kudretine gerçekten inanıyorum. Ona da inanmasam yaşanmaz çünkü.
Sürekli dua eden biri değilim, biraz nankörüm sanırım ama bu gece içim bir şeyler istemek arzusuyla dolup taşıyor. Umarım bu sefer doğru kelimeleri bulabilirim.
Bu kadar kişisel bi entry döşediğim için iki dakikaya pişman olacağım sanırım ama olsun. Bana Arada birin lafını etmeyin kaç senedir yüz yüze bakıyoruz şurada.
allaha hitaben istekleri dile getrmek, allahla konuşmak ayrıca ülke falan kurmaya yarıyormuş http://www.uludagsozluk.com/e/38570051/ ondan daha yeni haberim oldu.
Paranın açmadığı, servetin ulaşamadığı yerlere dua kelimelerinız ulaşır. Gönüller onunla feth edilir, açılmayan kapılar, keşfedilmeyen sırlar dua ile açılır.
“.. Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?" (Furkan Suresi, 77)
Edit: dua sadece zor anlarımızda yapılmamalı gerçi insanoğlu çok nankördür esenlik Zamanında yaratıcısı aklına gelmez de ondan bir musibet gellnce hemen yaratıcısı aklına gelir.
Edit2:Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür.(adiyat ayt:6).
"Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir." (Mümin, 40/60)"
gerçekleşmesiyle gerçekleşmemsinin belli bir sınırı olmadığı için aslında kendini kandırmaktır. geçekleşse aa allah beni duydu diyecek gerçekleşmezse o her şeyin en iyisini bilir diyecek.
aslında bu şartlarla ilgili bir şeyin gerçekleşme ihtimali veya gerçekleşmeme ihtimali üzerine dua edersen gerçekleştiğinde bunu dine yorman ve böylece o dine bağlılığın artar.
bunu ben keşfettim ve adına da kendini kandırma yöntemi diyorum. lanet olsun bugün de çok zekalıyım.
Dünden beri ondan gayrisinin yetersiz olduğunu iyice anlamış olan bünyemin her daim içinde olduğu iletişim. Merhametine sığınılacak ondan başka bir şey yok.
DUA söz konusu olduğu zaman, hemen pek çoğumuz yanlış bilgiyle şartlanmak yüzünden, “Aman canım kaderde ne varsa o olacak, DUA’ya ne gerek var!” deyiveririz.
Oysa, bu tamamıyla yanlış bir görüştür!
KADER kesindir ve hiç kimse bunun dışına asla çıkamaz. Nitekim, Hazreti Rasûlullâh (s.a.v.) açıklamalarında, bunu en dar anlayışlıların dahi fark edebileceği bir biçimde vurguluyor. Ne yazık ki, bu gerçeği yansıtan hadîs-î şerîfi, hadis kitapları hariç, hiçbir kitapta bulamıyorsunuz. Yazamıyorlar!.. Ama gerçek, yazılmasa da, söylenmese de gerçektir. Hele Rasûlullâh (s.a.v.) tarafından da en yalın bir biçimde açıklanmışsa!..
Burada çok önemli olan husus şudur: KADER’in tekniği!..
“KADER'i ancak DUA değiştirir. Ömrü ise ancak iyilik uzatır. Şüphesiz ki, kişi işlemiş olduğu günah sebebiyle rızıktan mahrum edilir.”
“KAZA’yı ancak DUA geri çevirir... Ömrü ise iyilik uzatır.”
“Tedbirin kadere faydası olmaz; DUA’nın ise gelmiş ve gelmemiş musîbetlere faydası vardır; şüphesiz ki belâ iner, DUA onu karşılar ve kıyamete kadar çarpışırlar.”
Evet, bir yandan, kaderin değişmeyeceği belirtiliyor; diğer yandan DUA’nın kaderi, kazayı geri çevireceği açıklanıyor. Bu iki hususu nasıl birleştirip, nasıl bir sonuç elde edeceğiz?
Bilelim ki...
insanların kaderi takdir edilmiştir; her şey gibi... Ne var ki, DUA faktörü de bu KADER sistemi içinde yer alan bir faktördür; DUA ederseniz, kaderdeki olayı geri çevirebilirsiniz, kazayı reddedebilirsiniz; ancak bu DUA’yı yapmak, gene kaderinizin elvermesiyle mümkün... Yani, kaderiniz müsaitse DUA edebilirsiniz ve böylece de o gelecek olan olayı geri çevirebilirsiniz.
Kaderinizde kolaylaştırılmışsa DUA etmek, size o belâ veya musîbet gelmeden önce DUA edersiniz ve o olayın zararından korunmuş olursunuz.
Dolayısıyladır ki, tedbirle takdiri değiştiremezsiniz; fakat, takdirde varsa tedbir alır ve böylece de kazayı geri çevirmiş olursunuz.
Bu hususta Halife Ömer (r.a.), bize bir uygulamasıyla son derece önemli bir uyarıda bulunmuştu… Orduyla Şam’a giden Halife Ömer (r.a.) şehre yaklaştığı zaman, veba salgını olduğunu haber alınca orduya geri dönülmesi talimatını verir. Bu durum üzerine, kader kavramını anlayamayan ve işin şeklinde kalanlar şaşırırlar ve sorarlar:
— Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun yâ Ömer?..
Kaderin tekniğini anlamış olan Hazreti Ömer (r.a.)’ın cevabı hepimize bir derstir:
işte yukarıda anlatılan cevap, bu kader konusunun “püf noktası”dır.
Kader mutlak ve kesindir!..
insan ise, kendisinden meydana gelenlerin neticesini görecektir!..
“...iNSAN iÇiN YANLIZCA ÇALIŞMALARININ (kendisinden açığa çıkanların) SONUCU OLUŞACAKTIR!” (53.Necm: 39) âyetini hatırlayalım...
işte bu sebepledir ki, siz ne yapabiliyorsanız, elinizden ne geliyorsa onu yapmak zorundasınız... DUA edebiliyorsanız, hemen ediniz! Bir çalışma yapma imkânına sahipseniz, hemen yapınız! Korunmak için elinizden gelen bir şey varsa, hemen tatbik ediniz.
Biliniz ki; yapabildiğiniz, kaderinizin müsaade ettiğidir ve yaptığınızın sonucunu da mutlaka görürsünüz.
Bu yüzden denilmiştir; “DUA kazayı reddeder”, diye... Yani, o kazanın reddi sizin duanıza bağlıdır!.. O musîbetin size isâbet etmemesi, sizin o hususta dua etmenize bağlıdır. Dolayısıyla, dua edersiniz ve o kaza veya hoşlanmadığınız olay size isâbet etmez; ya da umduğunuz, olmasını istediğiniz olay o duanız vesilesiyle gerçekleşir.
Hazreti Rasûlullâh (s.a.v.) “keşke” demeyi şeytan ameli olarak nitelemiştir. Bunun mânâsını çok düşünmek ve bu hususu iyi anlamak mecburiyetindeyiz... Niçin, “keşke” demek yasaklanmıştır?..
Bilelim ki DUA, kader sistemi içinde yer alan çok önemli bir unsurdur…
DUA edebiliyorsanız, edebildiğiniz kadar DUA ediniz; hepsinin de faydasını, dünya hayatında anlayamayacağınız kadar fazlasıyla göreceksiniz. Zira, Allâh, kulunda ortaya çıkartacağı pek çok özelliği DUA şartına bağlamış; takdir ettiği pek çok şeye DUA’yı vesile kılmıştır. Bu yüzdendir ki, “DUA müminin silahı” olmuştur.
DUA, takdirin tüm güzelliklerinin size ulaşmasına vesile olan en değerli nimettir. Onu elden geldiğince çok ve güçlü olarak kullanan, en büyük nimetlere kavuşacak olandır.
Kaderi anlamayan cahil ise, DUA’yı terk eder; tüm mahrumiyet ve çileler de onu bekler!