toplumun butun degerlerini reyting denen canavara kurban etmenin baska bir ifadesi. sosyal sorumluluk bilinci kaybolup, toplumun yerine fert on plana cikinca herkesin ozeli bile bir meta olmaktan kurtulmuyor maalesef. hele bir de insanlarin hislerine dokunup, bam tellerini titretmek sozkonusu olunca hersey bu minval uzere donuyor.
onur, haysiyet icleri bosaltilmis kavramlar haline geldi. daha dune kadar "sogan ekmekle iktifa eder, degil namerde merde dahi muhtac olup el acmam" diyen insanlarin bugun doruklarda yasadiklari caresizligi ifsa etmekten cekinmiyor olmasini anlamak degil onemli olan. onemli olan her gun ekranlarda ideal yasam bicimi gibi sunulan tuketim furyasinin bas aktorlerini ya da "o kadar cok kazaniyorum ki nereye harcayacagimi bilemiyorum" diyenleri ekrana tasiyan medyanin, bunlarin uzerine doymayip tam aksi durumu da bunlarin uzerine sos etmesidir.
seviyesiz tv kanallarının, güneş operasyonuyla ilgili haberlerde, kulakları tırmalayan müzik eşliğinde, saatlerce, tekrar-tekrar cepheden manzaralar göstermesi, savaş alanına giden gazeteci bozuntularının amerikanvari bir uslupla olayları anlatarak rating elde etme cabasıdır.
diğerleri de var da benim en çok ilgimi çeken bu. evden geç çıkıyorum bu aralar. malum sezon henüz açılmadı. kahvaltımı peynir zeytin lerzan mutlu eşliğinde yaparken bu sosyal vakıayı inceleme fırsatım oldu. entryi kişisel yazabiliyorum çünkü, bakınızı verdim yarı tanımdır olur diye rahatım.
"karısını demirle dövdü!" (bu drank! efektli söz diziminin hemen öncesinde lerzan mutlu mini eteği ve spontane çabayla silikonlu görüntüyü yakalamaya çalıştığı dudaklarıyla dans etti önümüzde.)
"karısını kumar borcu için sattı!" (bu acı haberin hemen öncesinde lerzan mutlu "ayh bugün çok mutluyum" diyerek ince saz eşliğinde kıvırdı.)
"borçları yüzünden ölümden döndü!" (sözün sahibi ağlayan adamdan biraz sonra lerzan mutlu shakira dansı yaptı)
bu nasıl bir şeydir lan? vallahi güleyim mi söveyim mi şaşırdım. sonra geçti şaşkınlığım sövdüm, annem kafama tokat attı. kafamı hızlıca kaçırmasam yüzüme gelecekti. koca adam oldum hala hafif de olsa şiddete maruz kalıyorum evet. bakıyorum kafamda güller de bitmiyor, bariz acıyor. oradaki adamların kadınların da acıyor canları belli. herkes yaşamıştır(diyerek entrye denek edeyim sizleri de); çok sıkıntılı olduğunuz zamanlarda yanı başınızdakiler gülüp eğleniyorlarsa sinir katsayınız artar nefrete dönüşür. nefret de sağlıklı karar vermeyi engeller, bir şeylerin üzerini örter ve dost kaybedersiniz acınız anlaşılmıyor, paylaşılmıyor diye.
anneme de durumu böyle izah ettim. "tv karşısında lerzan'a hak ettiği tepkiyi onlar adına buradan ben veriyorum, verirken de 3-5 kötü kelam etmişim çok görme" dedim. "kahvaltın bittiyse defol gözümün önünden" dedi. "ne kızıyorsun dedem de küfür edermiş" dedim. o merdaneyi almaya giderken ben ayakkabılarım elimde merdivenlerdeydim çoktan. kadınları anlayamıyorum.
binbir gece adlı saçma sapan melodram'ın gayet güzel yaptığı şeydir.
bakın dikkat edin bu başroldeki iki insan bir bölümde ayrılıp bir bölümde kavuşuyorlar ve ortaya her türlü bir drama çıkarıyorlar. ayrılmaları ayrı bir dram, barışmaları ayrı.