27 Mayıs'ın 51. yıl dönümünde yine Menderes ve demokrasi masalları anlatılıyor. Örgütlenme, düşünme gibi özgürlüklerin kısıtlandığı, insanların can ve mal güvenliğinin söz konusu olmadığı DP dönemi demokrasi adına kutsanmaya devam ediyor.
27 Mayıs'ın 51. yıl dönümünde, kendisini Demokrat Parti'nin ve Adnan Menderes'in mirasçısı sayan Başbakan Erdoğan, Menderes'in memleketinde miting yapacak. "Demokrasi yıldızı" olarak sunulan Adnan Menderes'in birçok suçla yargılanmasına karşın halka karşı işlediği suçlar nedeniyle yargılanmadığı biliniyor. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamı ile sonuçlanan yargılamalarda konu edilen suçlamalar arasında NATO'ya girmek için Kore'ye asker gönderilmesi, sendikalar ve sola yapılan baskı gibi konular hiç yer almadı.
Sağcı hükümetlerin, "27 Mayıs ile birlikte gelişmekte olan demokrasinin sekteye uğratıldığı" yönündeki iddiaları baskıcı, gerici ve halk düşmanı DP iktidarının aklanmasını da beraberinde getirdi. Oysa DP'nin icraatlarına biraz daha yakından bakıldığında demokrasiden bahsetmenin o kadar da kolay olmadığı görülüyor.
Adnan Menderes nelerle suçlandı?
1950-1960 yılları arasında Başbakanlık yapan Adnan Menderes, 27 Mayıs'ın ardından, Milli Birlik Komitesi tarafından kurulmuş olan Yüksek Adalet Divanı'nda yargılandı ve hakkında açılan 13 davanın 12'sinden suçlu bulunarak 17 Eylül 1961 tarihinde "Anayasa'yı ihlal" ettiği gerekçesiyle idam edildi. Menderes ve arkadaşlarına isnat edilen suçlar şunlardı: Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek; 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek; Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak; Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak; Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak; Halkı Demokrat izmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek; Kırşehir'i haksız olarak ilçe yapmak; Yargı bağımsızlığının ihlal etmek; Tahkikat Komisyonu'nun kurup olağanüstü yetkilerle donatmak; CHP'nin mallarına "haksız" yere el koydurmak.
Sadece bu suçlar bile DP döneminde demokrasiden bahsetmenin çok kolay olmadığını gösterirken, DP'nin halka karşı işlediği suçlar bunları kat kat aşıyordu.
Derin devleti kim kurdu!
AKP'li yıllarda sık sık gündeme getirilen ve demokrasi karşıtı faaliyetlerin kaynağı olarak sunulan "derin devlet"in kuruluşunu DP döneminde aramak yanlış olmayacak. 1952 yılında, NATO'nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizami harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kuruldu. DP iktidarı, içeride sola ve ilericilere karşı terör estirmeye başladı. Bu kurum daha sonraki yıllarda eli kanlı bir terör örgütü olarak iş gördü. Bugün Ergenekon adı altında bu örgütün kimi kalıntılarını temizleyen AKP hükümetinin ve Ergenekon davasını destekleyenlerin DP'yi demokrat olarak anması dikkat çekiyor.
Tahkikat Komisyonu: Bunun adı faşizm
Demokrat Parti, Türkiye tarihinin en anti demokratik tedbirlerini alan parti olarak tarihe geçmeyi hakediyor. Demokrat Parti tarafından 18 Nisan 1960'ta kurulan "Tahkikat Komisyonu" muhalefet ve basının faaliyetlerinin tahkik edilmesi için kurulmuştu. Komisyon sadece Demokrat Partili milletvekillerinden oluşurken, komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti. Komisyon 5 kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasakladı.
NATO ve Kore
ABD'nin yanında yer almak ve NATO'ya girmek için iç hukuk kurallarını da hiçe sayarak Kore'ye asker gönderen DP hükümeti bu kararının eleştirilmesine kesilikle izin vermedi. Menderes hükümeti, 1950 yılında, Türkiye'nin Kore Savaşı'nda Birleşmiş Milletler kuvvetlerine Türk Tugayı ile katılmasına karar vererek çok tartışılan bir karara imza attı. Sonuç, Türkiye'nin 1952'de NATO'ya tam üye olarak kabul edilmesi oldu.
Bu kararı eleştiren Nazım Hikmet, vatandaşlıktan çıkartıldı. AKP hükümeti tarafından Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkartılması "statüko"nun marifeti gibi gösterilmeye çalışılarak DP'nin sorumluluğu unutturulmaya çalışılıyor. Hikmet, Kore'ye asker gönderilmesini şu satırlarla eleştirmişti:
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Nazım Hikmet'i vatandaşlıktan çıkartarak halkı bastırmayı başaramayan DP daha da ileri gitti. 21 Mayıs 1950'de Behice Boran, Adnan Cemgil, Nevzad Özmeriç, Vahdeddin Barut, Osman Faruk Toprakoğlu, Turgut Pura, Affan Kırımlı, Reşad Seviçsoy, Muvakkar Güran tarafından kurulan Türk Barışseverler Cemiyeti, DP hükmetinin Kore'ye asker gönderilmesi kararını protesto ettiği için kapatıldı, tutuklanan yöneticileri hakkında 15 ay hapis kararı alındı.
Bu da mı demokrasi: 51 Tevkifatı
1951'de başladığı için "'51 Tevkifatı" olarak bilinen, dönemin TKP'sine yönelik büyük tutuklama dalgası 1952 yılında da sürdü. Zeki Baştımar, Şefik Hüsnü Değmer, Mihri Belli, Sevim Belli, Enver Gökçe, Mübeccel Kıray, Arif Damar, Ruhi Su, Orhan Suda, ilhan Başgöz, Ulvi Uraz, Yılmaz Çolpan, Nejat Özon, Şükran Kurdakul, Behice Boran ve Aclan Sayılgan gibi isimlerin de yer aldığı toplam 187 kişinin tutuklandığı dava, Ankara Askeri Mahkemesi'nde görüldü. Türk Ceza Kanunu'nun ünlü 141 ve 142'nci maddelerinde yapılan ağırlaştırıcı değişiklikler de DP iktidarının eseriydi.
6-7 Eylül olayları, DP iktidarının "tertibi"
Tarihe "6-7 Eylül olayları" olarak geçen, 1955 yılında istanbul ve izmir'de azınlıklara karşı girişilen milliyetçi saldırılar, Türkiye tarihinin en karanlık ve planlı olaylarından biri oldu. Dönemin Kıbrıs tartışmaları üzerinden Rum vatandaşların hedef gösterildiği fakat sonraki gelişmelerin, asıl amacın istanbul'daki gayrimüslim sermayenin tasfiye edilmesi olduğunu belgelediği 6-7 Eylül olayları DP iktidarının "tertibi" idi.
Planlama düşmanlığı, Türkiye'nin tarım ülkesi yapılması ve borç batağı
Türkiye'deki planlıekonomi deneyimine karşı çıkan, ülkeyi borç batağına sürükleyen, Türkiye'yi emperyalist kampa ancak bir tarım ülkesi olarak eklemleyebilen Menderes'in ekonomi söz konusu olduğunda da pek halkçı ve demokrat olmadığı görülüyor.
Halka karşı sayısız suç işleyen, ancak sadece sistemi rahatsız eden suçları nedeniyle yargılanan Menderes ile arkadaşlarının diğer bazı faaliyetleri de şöyle sıralanabilir:
Cezayir kurtuluş savaşı sırasında Fransa desteklendi.
1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm edildi.
Orhan Veli, Melih Cevdet gibi yazarların kitapları yasaklandı.
Turan Emeksiz, hükümete karşı istanbul Üniversitesi'nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü.
Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı.
Hukukun üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melahat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve ilhan Dizdaroğlu "görülen lüzum” üzerine emekliye sevkedildi.
Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı.
Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra ismet inönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle kapattı.
2 Mayıs 1954 Milletvekili Genel Seçimleri'nde Cumhuriyetçi Millet Partisi'ne oy veren Kırşehir, DP tarafından 30 Haziran 1954'de çıkarılan bir kanunla ilçe yapılarak cezalandırıldı.
dp sütten çıkmış ak kaşık değildir de, birinin de chp'nin suç dosyasını da aralaması gerekir. chp'nin doğal bir uzantısı olan cuntaların da suç dosyalarını açmak gerekir...
bunu ben hafızamdan da yaparım ama, sabaha kadar sürebilir...