şu an yaşadığım durumdur. vize haftası, sunumların ,sınavların ortada uçuştuğu bir haftada sizi sikleyen tek kişinin windows live messenger ekibi olduğunu hissettiğiniz zamandır. halbuki siz o kadar plan yapmışsınızdır. hiç biri gerçekleşmez, böyle sap gibi sözlükle başbaşa kalırsınız.
acıların en büyüğüdür. en kötüsüdür. intihara sebeptir.
ben ki; doğum günlerimde 50 adet eski kız arkadaşımla bir evde orgy parti düzenleyen adamım, eğer bu durum başıma gelirse ne yapacağımı tahmin edemiyorum.
artık alışagelinmiş durum. Yaş kemale erdikten sonra daha bir yalnız kalıyorsunuz doğumgünlerinde..eski arkadaşlar başka programlar yaptığında,akrabalar kendi kabuklarına çekildiğinde ister istemez yalnız kalıyorsunuz..
o gece uykuya dalarken biraz zorlanılır, ağır bir hüzün çöker, biraz yatakta burun çekilir, varsa sümkürülür, ardından yüksek bir horultuyla yeni güne merhaba.
doğum günlerinde yanında yörende tanıdıkların olsa bile yalnızdır insan aslında. sürekli geçen yılların hüznü neşesi dalgın gözlerinde.
arada dürterler seni, kutlu olsun, öperler yanaklarından gözlerinden, eline bazı şeyler tutuştururlar belki. ama boş bakışların değişmez yalnızlığın koyakları.
ya çay bardağına dalar gözlerim, dem de demlenir, ya bir kadeh, hani kaseyi fağfur, sızan kokusunda sızar gibi. oğlumun elini hissederim omuzlarımda, kuş kanadı yılları taşır getirir, küçük çocukların masalı. arada eşim yanaklarım da buse, gözlerim nemli mi ne. utanırım, koşar yıkarım yüzümü. işte o an yakalanırım, ayna tutsak alır beni. bakarım suretime, suretim de ayna sonsuzluk. sır seyyahım. ellerim lavaboda kalır, hep öyle kalır mıyım aynalarda, birilerini arar gibi. sonra uzatırım elimi aynaya, avucumu dayarım, derim ki hayata avucunu yala. dönerim kalabalığa bu sefer neşeli, her zaman ki.
yine o gecelerden bir tanesi daha. bu kendisiyle yüzleşmekten korktuğu yirmi üçüncü gece. yine ağlak bir gökyüzü, karanlığın gücüne güç katan kasvetli bir hava...çok azını seçebildiği solgun yıldızlar var. onlar da yorgunlar. dilek tutmasına bile fırsat vermiyorlar. böyle bir gecede hayal kurmak bile zor. sadece gerçekler görünür halde. o kadar sessiz ki bu yirmi üçüncü gece; yağmurlar bile usulca düşüyorlar yere. sessizliği bozmamaya yemin etmiş her şey.
yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üç gecenin, sadece üçüne tanık olan bir ev var. duvarları sigara dumanından grileşmiş. her köşesinde farklı yaşanmışlıkları var. saldırıyorlar hepsi dört bir koldan. alabildiğine de acımasızlar. hangi birine baksa, en kötüyü hatırlatıyor; hangi birinden kaçsa, öteki hapsediyor; hangi birine teslim olsa, onlar vazgeçmiyor vurmaktan. kapıyı görüyor, çıkış yolu zannediyor, o da suratına kapanıyor. sıkışmışlığın, esaretin kalesi burası. çaresizliğin, teslimiyetçiliğin merkezi burası; bu ev...
yine o gecelerden bir tanesi daha. yanında olmayan insanlar görüyor. aynı yolda yürüdüğü ama yanında olmayan... maskelerinden simalarını tanıyamıyor. kalplerini görebiliyor sadece. kin, öfke ve kıskançlık bağlamış kalplerini. yüzleri gülüyor ama...sahte duygularını, saklıyorlar maskelerin arkasında.o da biliyor. gülüp geçiyor. sonrasını umursamıyor. sahte insanlarla, gerçek hayallerini paylaşıyor...
yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üçüncü gecesinde yalnız bir çocuk var evinde. en zayıfında güçlü gözükmeye çalışan. sille dolu kül tablasıyla, damarlarında biraz alkolüyle, yıpranmış bedeniyle, saf duygularıyla, sil baştan yazdığı hayalleriyle... bir çocuk var gözü nemli. bir çocuk var yirmi dördüncü gecesinin diğerlerinden farklı olacağı ümidiyle yaşayan. avazı çıktığı kadar söylüyor şarkısını bu gece de. boğazını yırtarcasına, nefesinin sonuna kadar. amacı hem gecenin suskunluğunu bozmak, hem de sesini duyurabilmek kendisini anlayabilecek benzer gönüllere. ve her şeye rağmen bir çocuk var "yirmi iki sene önce bu gece doğan".