benim o. oniki yaşımdan beri öyle.
nedensiz bir hüzün çöreklenir içime. senelerdir hiçbir doğum günümde mutlu olmadım.
kim kutlarsa kutlasın, nasıl geçerse geçsin durum bu. işte bu yüzden doğum günlerimde uyuyup 24 saat boyunca uyanmamayı dilerim hep.
yalnızdır, evet.
facedeki doğum günü hatırlatıcısı olmasa doğum gününü kutlayacak kimsesi olmayan bir insan nasıl mutlu olabilir ki lan?
pff doğum günü de neymiş kutlamam öyle şeyleri sevmem ben diyen en taş yürekli kişiye bile doğum gününde sevdiği bir şeyi hediye olarak alıp doğum günün kutlu olsun deyip hediye edin bakalım o taş yüreği nasıl eriyor.
Dogum gunumde hep mutsuzum cunku mutlu olacak halim yok.genellikle arkadaslarim bi paket sigara ve bi buyuk viski oluyor.ama bu sene farkli olcak gibi dur bakam.
En yakın arkadaşları tarafından unutulan insandır. Özellikle aylar önce gece gündüz demeden doğumgünü sürpriz planı yapıp doğumgünlerini özenle kutladığın insanların kutlamaması sonucunda hayal kırıklığına uğrayan insandır . Hemen toparlanılır. Markete gidilir . Bir parça kek alınır eve gelinir . Kekin üstüne bir mum koyulur ve içinden " iyiki doğdum" denir . Odadaki sessizliğe ve yalnızlığa sahte bir gülücük atılır. Kek hunharca yenir. (bkz: yalnız olduğunu hissettiğin anlar) (bkz: ben)
Son doğum günümde hastanedeyim, uyandığımda karşımda hemşire ve doktorlardan oluşan bir kadro "iyiki doğdun" diyordu,
Bende o halimde onlara dönüp, "gerçekten mi? " diye sormuştum.
Gerçi 1 hafta sonra alınan alkol sonucunda yine hastanelik olmuştum. Bir rahat durmuyorum.
genel itibariyle mutsuz bir insansa, doğumgününde daha da mutsuz olmayı başarabilen bir insandır. teoride doğumgünü kutlamanın gereksizliğini kanıksamış olsa da, başlangıçta kendini şımartmak için -kendi kendine yeten bir insan olduğunu varsayarak- bir yere tek başına oturup içilen içkilerden sonra sosyal ihtiyaçlarını duyumsamaya başlar. yalnızlığının onu pek de mutlu eden bir şey olmadığını, ilgiye aç oluşunu ama bu aç olduğu 'şeyi' talep edemeyeceğini çünkü çevresinde sevebilmeyi başarabildiği insanların olmadığını düşündükçe, çaresizliğin verdiği hüzne gark olur. insanları sevebildiği zamanlara dönüp, eski arkadaşlarını düşünür, uzaklarda bir yerlerde olmalarına yakınır, yakınındakilere neden ısınamadığını daha da sorgular. kendi kendini izole etmenin sancısını en ağır haliyle yaşamaya başlar o gün, alkolün ve toplumsal normlar gereği yakın çevresinin onu iyi, şımartılmış bir çocuğa dönüştürmek ile yükümlü olduğu günün yalnız geçmesinin verdiği eksiklik hissiyatıyla.