otuz yaşını aşmış her insanda görülebilecek hüzün yoğun durumdur. çoğu zaman hüzün veren yaşlanmak değildir. yaşlanmaya devam ettiği süreç boyunca kaybettikleridir, yitirdikleridir onu hüzünlendiren..
hayatın kısa olduğu gerçeği ancak geriye doğru bakılarak anlaşılabilir. ve geriye doğru baktığımızda bu kısa anların toplamında elimizde kalan gerçek unutulmaz anların, çok sevip kaybettiklerimize dair yaşanan anlardan ibaret olduğu anlaşılır. gerçek mutluluklar ve gerçek hüzünler bu anlarda saklıdır ve her doğum gününde o tozlu raflardan düşen birkaç eski resim vardır elimizde kalan. bu yüzden sevmez bazı insanlar doğum günlerini. ve bilirler doğum günlerinin genelde sahte anlardan ibaret, çoğu zaman riyakar olduğu gerçeğini. çünkü hüzünlenmemelidir insan doğduğu günde. peki neden? hayat gülmek için bu kadar genişken, hüzünlenmek için neden bu kadar dardır?
hüzünlenmek, ye'se düşmek değildir elbet. ve her insanın yenilenmek, yeşermek için hüzne ihtiyacı vardır. hüzün insana insanlığını hatırlatır kimsenin ulaşamadığı, kendine ait kuytusunda. bu kuytu köşeyi zırıl zırıl zırlamak için değil hatırlamak için kullanırlar. çünkü bilirler bir şeyi unutmanın, onu tamamen aklından silmenin asla mümkün olmadığını..
silmeye çalışmak ancak zarar verir. bunun yerine onunla yaşamayı öğrenmek gerekir. ve her yaş alışında onu da yeşertmek..
sevgiliden ve arkadaşlardan ayrı geçirilen doğum gününde insanı kaplayan histir.
bu gün senin doğum günün fakat yanında kimse yok, belki 1-2 tane arkadaş ya da turkcell, bosch, paşabahçe, ykm gibi şirketler doğum günü mesajı atar, sen de ona bakarak üzülürsün, hüzünlenirsin.
zor gelir yalnızlık, artık sen de araya karışmak istersin ama elinde değildir. yapamazsın, çünkü yapabilecek güçte hissetmezsin ya da daha kötüsü gurur vardır önünde.
doğum günleri, insanın hayallerine baktığı ayna gibidirler ve genelde orada gördğünüz şey koskocaman bir hiçdir.
hüzünlenmek bunu gören, yersiz sevinenler ise göremeyenlerle ilgili hislerdir. yine de iyiki doğdun demek adettendir.