bir michel foucault kitabı. orjinal ismi fearless speech olan bu kitap temel olarak konuşmanın ve söylemin hakikati ve samimiyeti üzerine durmaktadır. metnin anlamının metnin içinde olduğu ve metnin anlamının metnin dışından biryerlerden bulunamayacağını en somut anlatıcısı.
fuko'nun antik yunandan girip, şekspir den çıktığı mevzu. Parrhesia. Parrhesiastes de söyleyene denir. Genel mevzular hakkında değil de, cesaret ile bedel ödeyerek davranan kasıt edilir. Kişi kitabı okuduktan sonra ister-istemez kendisiyle yüzleşir. Memlekette 'parrhesiastes' var mıdır, o ayrı bir panel konusu.
sonucunda pek çok şeyi göze almış bireyin radikal tutumudur. neticesi ne olursa olsun ister iyi, ister kötü karakterinden ödün vermemektir çoğu zaman. ne yazık ki çoğu zaman çoğumuz bu durumun içinde değiliz. *
Kolaya kaçmamak , günü kurtarmamaktır doğruyu söylemek. Zor olan tercihtir doğruyu söylemek. Yaptığının arkasında durmaktır. Yalandan çok daha fazla getirisi olan bir davranıştır doğruyu söylemek.
Zordur. Herkes başaramaz. Önemli olan zaten zoru başarmak değil midir? En kötü, en zor anda, kendisi için kötü olacağını bilen ve yinede doğruyu söyleyen insan adamın dibidir. Saygı duyulası insandır.
birilerinden doğruyu söylediğini duymak bile, sevindirici bir gelişme olduğunu düşünürsek, unutulmaya yüz tutulmuş davranış biçimi olabilen bir şey demek ki. vay be helal olsun dürüst davrandı demiyoruz da, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diyoruz genellikle.
doğruyu söylemek kimi zaman bir cesaret işidir. doğruyu isabetle dile getiremezseniz cesaretiniz hakarete dönüşebilir. doğru bir şekilde dile getirilemeyen doğrular güçlerinden kaybederler. çoğu zaman tartışmalara sebep olan doğrunun ifade edilmesi değil, doğrunun yanlış söz ve tavırlarla ortaya konmasıdır. insan ilişkilerinde cesaret kadar sanata ve akla da ihtiyacımız vardır. ilişkilerimizdeki sanat, nezaketten iyi niyete kadar geniş bir alanı kapsar.
"bugün geç geldiniz" cümlesi ile "bugün geç kaldınız" cümlesi arasındaki farka dikkat edelim. ilkinde bir suçlama ve isteyerek geç gelindiği iması vardır. böylece sert bir ikaz yapılmaktadır. ikinci cümle birincisine kıyasla daha yumuşaktır. ancak yine bir suçlama sezilmektedir. her iki cümlenin ruhunda ortak bir renk vardır: "niçin geç geldiğiniz beni hiç ilgilendirmiyor. sadece geç geldiğinizi görüyor ve buna kızıyorum."
"bugün geç gelmek mecburiyetinde kaldınız" cümlesinde "sizi buna zorlayan sebepler olabileceğini tabii ki düşünüyorum" anlamı vardır. bu ifadenin onu diğerlerinden ayıran önemi nedir? insanın derinliklerine uzanan köklerin göz ardı edilmesi her doğruyu yıpratır. herkes kendisine yönelen ifadelerde insan gerçeğini göz ardı etmeyen bir süzülmeyi bekler.
öyleyse doğruları dile getirirken yapacağımız ilk iş ifadelerimizi insan gerçeği süzgecinden geçirmek; ne kadar ilgi çekici bulursak bulalım, ne kadar hoşumuza giderse gitsin süzgeçten geçemeyecek kadar iri olan ifadeleri kullanmamaktır.
her insanın hayata tutunmaya hakkı vardır. doğruları söyleyeceğiz diye hiç kimsenin tutunma gücünü zayıflatamayız.
ne kadar ilginçtir ki en büyük söyleyiş hatalarını doğruları dile getirirken yapıyoruz ve tahrip gücü en yüksek söyleyiş hatalarının başında doğruların yanlış ifade edilmesi geliyor.
kültürümüzün kocaman bir parçası olan "ya hayır söyle ya sus" sözü ne kadar anlamlıdır. hemen dikkatimizi çekiyor ki "ya doğru söyle ya sus" denmiyor. ve karşımıza doğruyu söylemenin amacı çıkıyor.
hayır, isim olarak iyilik, iyi iş, fayda; sıfat olarak iyi, faydalı anlamında bir kelime.
dile getirdiğimiz doğru; bir iyilik, bir fayda sağlamıyorsa bu takdirde söyleyişimizin ya zamanında, ya mekanında, ya kalitesinde bir yanlışlık, eksiklik, isabetsizlik vardır. amacına hizmet etmeyen her doğruyu söyleyiş yanlış söyleyiştir. amacı hayır olmayan her doğruyu söyleyiş yanlış bir harekettir.