Birtakım köken-bilim çalışmalarınca kelimenin kökünün "doğ(ur)-mak" olduğu ortaya koyulmuş. Bildirmek kelimesinden "bildiri" olduğu gibi, doğurmak kelimesinden "doğ(u)ru" kelimesinin meydana geldiği söyleniyor.
Eğer bu çalışmaların bu ifadeleri doğru ise tıpkı özsel olarak felsefi bir dil olan eski yunanca gibi "Doğruluk" türkçede de bir açığa-çıkma, doğma'dır.
Böyle ise doğru'yu, "doğuru" olarak ortaya koyan türkler hakiki anlamda büyük, çok büyük bir şeyi düşünüp ortaya koymuşlardır.
bilgi felsefesinin alakadar olduğu meselelerden yalnızca biri. doğruluğu sınanacak olan şeyin doğası her ne olursa olsun, öncelikle doğruluk kriterini masaya yatırmak zorundayız. çünkü kriterlerimizin meşruiyeti sağlanmadan, doğru olup olmadığını ölçeceğimiz şeyin, doğru olduğuna karar verme eylemimizi haklılandıramayız. doğruluk kriterleriyle ilgili de bir sürü teori vardır. bunların arasında, tutarlılık, başka sistemlerle çelişmeme, çoğunluğun kabul etmesi gibi kriterler yer alır. bu kriterler arasında da, birinin diğerinden daha geçerli olduğuna dair başka sorgulamalara yol açılır. eğer çoğunluğun dediği doğru olsaydı, savaşların olmaması gerekirdi gibi örneklere başvuranlar çoktur.
pratik hayatımızda bir şeyi kabul etmedeki doğruluk koşulumuzu etkileyen iki gerzek unsur var: birincisi, o savı,ifadeyi,yargıyı beğeniyor olmamız/işimize gelmesi; ikincisi, kendi içerisinde mantıklı olması. neden gerzek diyorum? önermeleri sırf bizim dönemsel ve subjektif algılarımıza hitap ediyor diye, önkabul olarak kabul ettiğimiz ama aslında hakkında yanıldığımız sayısız tecrübenin olmasıdır. örneğin, hayvanların öldürülmesinin yanlış olmadığı düşüncesini kabul etmek. et yiyiciler, ister istemez, et yiyiciliğini onayan ifadeleri doğru olarak kabul etme eğiliminde olurlar genelde. aynı şey veganlar için de geçerli, veganlar da, kendilerine sunulan, ne kadar çok hayvan öldürülürse, o kadar ekolojik denge bozulur düşüncesini kabul etme eğiliminde olurlar. çünkü içten içe, kabul etmek istedikleri görüşü destekleyen ifadeleri, savları kabul etmeye yönelirler. belki de bacon'ın idolleriyle kastettiği bu da olabilir. kendi beynimizde kontrol edemediğimiz hasarlı şeyler yüzünden objektif olamıyoruz , kim bilir.
ikinci gerzek unsur ise, bir felsefi sisteminin vardığı sonucu, sistem kendi içerisinde tutarlı olduğu için kabul etmemiz. hani şu mantıklı deyip, geçiştirdiğimiz düşünceler var ya heh onlar. sırf kendi içinde mantıklı olması o sistemin doğru olduğunu göstermeyecektir. çünkü kendi içerisinde doğru olan başka bir felsefi sistemle çelişiyor olabilir. ee hangisini doğru kabul edeceğiz, canımın en içi?
lan aklıma üçüncü unsur geldi, çoğunluğun onayladığı şeyi, kabul edin dostlarım, kabul etmek istiyoruz. elimizde değil. deney yapabilirsiniz. bir tane saçma sapan paylaşımı beğeninin. hatta facebook'ta arkadaşlarınızı örgütleyin, 100 kişi onu beğensin. sonra bir bakmışsınız, o beğeni sayısı tavan yapmış. içerikmiş, çelişkiymiş, rakip görüşlerin yanlışlanmasıymış hikaye!
benim demem o ki, doğruluk ölçütümüz ne olursa olsun, doğru kabul ettiğimiz şeylerin aslında bu ölçütlere her koşulda uymasına özen mözen göstermiyoruz, ki ölçütümüz meşruiyeti bile sorguya açık. kafamıza eseni beğeniyoruz, canımızın istediğini yanlış buluyoruz. artık o kadar rastgele ki, bunun gerisindeki sebep bile araştırılmaya değer olmaktan çıktı. postmodern özneler olduk. her an yeniden yaratıyoruz kendimizi ve ilkelerimizi. neyi niçin kabul ettiğimizi sorgulayana da, öyle bi diktiri çekiyoruz ki, o kişi sorduğuna pişman oluyor.
x: ahmet'ten hiç hoşlanmıyorum çünkü doğum günümü kutlamadı
y: ay, gerizekalı şey. ne kadar ayıp.
z:eee, y de senin doğum gününü kutlamadı x.
y: x de benimkini kutlamadı, ayrıca gerek duymadım.
z: o zaman ahmete neden gerizekalı dedin?
x,y: ya sanane yaa! aaa hacerin doğum günü partisi daveti var, gidelim mi, x?
z: geberin.
Hep doğru olmaya hep en doğru şeyi bulmaya çalıştım. Doğru insan olmak, doğru eylemlerde bulunmak. Mutsuzsam ne değeri, ne anlamı var bunun. Doğru ilişkiyi yakalamak istedim ne oldu. Hiçbir bok. Yine hiçlik yine keşkelik. Hiçbir şeyden ve kişiden beklentim yok. Üzülüp yanlış yapmaktan ve yanlışı yaşamaktan da korkmuyorum. Ne olacak. Doğru olduk da mutlu mu olduk.
Kafama ne gelirse yapıcam. Düşünmeden, neliğine, doğrusuna, yanlışına ve yarınına kafa yormayacağım. Herkes gibi.