Dostoyevski, insanının en karanlık tarafını tokat gibi yüzümüze vurur.
Dostoyevski okuyan ruhunu ateşle vaftiz eder.
Tolstoy ise hayatın anlamını sevgi kavramında bulmuş ve bizlere toplumu anlatır.
Dostoyevski insan psikolojisine hitap eder. Tolstoy daha çok politika. Yani ikisi de farklı iki değer. Ama bana göre de dostoyevski. Bence tolstoy'da onu seçerdi.
dostoyevski halkın adamıdır. genellikle eserleri karakterlerin iç dünyasını sorgulamaya çözümlemeye yöneliktir. tolstoy ise şato balo adamı olup genellikle üst tabakaya zengin tabakaya hitap eder. ikiside birbirinden efsanedir. ama aralırdan en iyisi hiç kuşukusuz dostoyevskidir. suç ve ceza yer altından notlar kumarbaz gibi önemli eserleri vardır.
Dostoyevski’nin yazdıkları yaşam tarzından dolayı daha çok dokunur insana, daha rahat hissedersiniz betimlemeleri. Ve betimlemelerden sonra kendinizi bir anınızı yad ederken bulursunuz.
birisi marlborodur diğeri parlament ikisi de kaliteli, ikisi de iyidir. ikisi de keyifle içilir ama birisi daha çok sevilir. mesela ben dostoyevski seviyorum.
edebiyat din olsa tanrısı dostoyevski olurdu.
duruma göre değişir. Konu Ivan nehlüdoff sa tolstoy 'dur, raskolnikov'sa dostoyevski'dir.
Ben bu sözlükte savaş ve barış 'ın tamamını okumuş sözlük yazarı olduğuna inanmıyorum - özet diil orijinalini -
Savaş ve Barış ismen hiçbir yorumda geçmemiş bu başlık altında. Doğrudur korkutur.
Okuduğum en komplike kitaptır,500 kişinin falan hayatını anlatır. Napoléon, General Kutuzow gibi gerçek kişiler de kitapta yer alırlar. Savaş ve Barış Karamazov Kardeşler den çok daha büyük bir konuyu ele alır.
eğer yaşıyor olsalardı, sanki ikisi arasında tolstoy biraz daha iyi anlaşılabilecek taraf olurdu. mesela diyelim üçünüz bi mekana oturdunuz. siz "abi yapma ama şimdi. doğru adamlar yiyo, sömürüyo bunları ben de kabul ediyorum. ama çalışıyorlar da yani ehe ehe" deseniz bile; tolstoy belki içinden "ulan bu da tam geri zekalı çıktı iyi mi" diye düşünürdü ama en azından dışından "ee tabii o da doğru bir yerde" diyecek nezaketi gösterirdi bence. ama dostoyevski de durum öyle olmazdı. kesin o muhabbete katılmaz, masanın bir köşesinde suratını asarak sizi izler, kendi kendine kişilik analizi filan yapardı. siz de "yine ne açığımı buldu acaba bu tipini siktiğim" diye kendi kendinize kurulurdunuz. iş hesabı ödemeye geldiğinde de kesin "hacı ben zaten topu topu 2 çay mı ne içtim, şimdi elliliği bozdurmayalım ya" filan derdi. ondan tolstoy derim ben. önce insanlık.
bu arada konu üzerine şöyle bir kitap varmış, ilgili olanların belki hoşuna gider.