dostlukların son kullanma tarihi bazen iki taraftan birinin kendini ötekine denk görmemesiyle başlar.
hayata birlikte başlamışlardır.
biri yerinde sayarken öteki allah'ın -yürü ya kulum- emrini duyabilmek için her an hazır ol bir duruşla beklemiştir.
emri duyar duymaz koşmaya başlamıştır.. koşmuştur, koşmuştur.
koşarken kendisini, geldiği yeri, ait olduğu her şeyi her köşe başında ata ata hafifleyip, daha hızlı koşma kapasitesine kavuşurken bir de dönüp bakmıştır ki; yolun başındadır beraber adım attığı.
kendi hayatını aynen muhafaza ettiği yetmezmiş gibi bir zamanlar kendisinin de tam orada o noktada durduğunu hatırlatmanın mesaisini yapmaya başlamıştır.
bu arkadaş terkedilir.
kim olursa olsun.
yürüyerek değil koşarak ve üstelik koşarken önüne çıkan her şeyi devire devire.
ideallerine doğru, doludizgin yol alanlar, dostlukların son kullanma tarihi bile beklemez.
her şeyi günübirlik tüketirler. son kullanma tarihini beklemeden...
kullanır ve atarlar.
dost dediğiniz insanı yolda gördüğünüzde görmemezlikten geldiğiniz tarihine denk gelir... belki sonra msn'den dün "seni gördüm yolda" gibi bir mesaj gelir ama artık son kullanma tarihi geçmiştir o dostluğun. bayatlamıştır o...
ona birisi hakkında söylediklerinizin, zamanı geldiğinde arkasında durmamak ve sizi korkaklıkla suçlayıp dostluğu bitirmesi.. evet bu durumda hata sizde oluyor galiba...
olmaması gereken tarihlerdir. dostluk gerçekse ömür boyu sürer. yanyana olmasanız da araya yollar, yıllar girmişse de dostsa gerçekten karşınızdaki veya siz gerçek dostsanız bunun ömrü ebedidir.
nereden geldiği belli olmayan bir yabancı için çekip gittiği tarihle aynı zamana denk gelendir. sessizce çekip gitmeli, değeri bilinmeyen diğerlerine katılmalı o zaman.
tarihin geçtiğini farketmeden kullanılması durumunda mide bulantısı, ateş,kusma, karın ağrısı gibi şikayetlere neden olabilecek devamında ise çöpe atılacak ama hep hatırlanacak bir deneyim. geçmiş olsun zamanıdır.
en yakın dostunuzun sırrınızı verdiğiniz yardım istediğiniz insanın siz arkadan vurduğu gündür. dostlukların son kullanma tarihi. öyleki bütün bir inancınızı yitirirsiniz boşluğa düşersiniz. çok büyük zarar görmüşsünüzdür ama zarar veremeyecek kadar da inanmışsınızdır. kendize ne olduğunu anlayana kadar o sırtınıza saplanan hançeri alıp çoktan gitmiştir.
değişik tarihlere tekamül edebilir.
depresyon sonrası, ilkokul sonrası, lise sonrası, öss sonrası, evlilik sonrası...
son olarak ölüm sonrası tarihleri...
hani bazen sert, insanı donuklaştıran zamanlar olur.. yolun ortasında yapayalnız kalmış hisseder insan kendini.. her kötü zaman üst üste salınmış üstünüze.. inanıp, güvendiğiniz gerçek kişiler yok olmuş puf diye.. yalpalayıp, düşmüşsünüz.. elini uzatan kimse yok.. aklınız size bu zamanlar da yetmiyorken; tek kişi çıkıp yaşadıklarınızdan ders çıkarıp akıl vermez size.. ve eğer gerçek yalnızlığı o güne kadar tatmamışsanız; evren sunmuştur okkalı bir gerçek huzurunuza.. buyurun.. dostluğun son kullanma tarihi avuçlarınızın ortasında!!
ebedileştirmek isteriz hep dostlukları,adı üstünde dostluk bu başka bir şeye benzemez, belki de olmazsa olmaz...
Bittiğinde hep "demek ki sizinkisi gerçek dostluk değilmiş"derler,hep. sorarsınız o zaman "neydi peki?"
cevap veremez kimse.
biz elimizden geldiği kadar son kullanma tarihini geciktirmeye çalışırız, unuturuz bir şeyleri bir şeyler hatrına.ama bazen nafiledir, giden çoktan gitmiştir.bu özel kavrama olan güveniniz ve inancınızda onunla birlikte gitmiştir zaten, bilinmeze.
kalırsınız öyle kafanızda binbir tane soru işaretiyle "şimdi bu neydi" diye.
dostu arkadaştan ayıran şey araya yılların, yolların ve başka insanların girmesine izin verilmeme halidir.
dost diye birşey yoktur aslında, dost sensin, senin çoğalma halin, senin başka bir penceren, senin hayata karşı duruşun, senin zor anlarında varlığından destek aldığın güç, senin eğlenceyi doruğa çıkarma biçimin, senin susarak iç sesinle konuşabilmen...
dost buysa eğer, son kullanma tarihi de senin ömrünün nihayetidir.
hiç mi ayrı düşmeyiz, hiç mi kırılmayız, hiç mi savrulmayız; olur hepsi olur. ama dostluk bitmez çünkü yaşananlar yok olmaz, olamaz. yokolduğunu düşünüyorsak hayatımızın sıkı sansür görmüş iyice kırpılmış bir film şeridi olduğunu kabulllenmemiz gerekir ki kalanın da tadı yoktur.