Dostluk, bir insana yalnızca belleğinin doğru çalışması için gerekli. Geçmişini anımsamak, onu hep sırtında taşımak, dedikleri gibi, belki de insanin kendi ben'ini koruyabilmesi için gerekli tek koşul. Ben'in çekip küçülmemesi, oylumunu koruması için, anıları bir saksı çiçeğini sular gibi sulamak gerekiyor; ve bu sulama işi, geçmişin tanıklari ile, yani dostlar ile sürekli temas halinde kalmayı zorunlu kılıyor. Onlar bizim aynamız; belleğimiz; onlardan hiçbir şey beklemiyoruz, yeter ki o aynayı zaman zaman parlatsınlar, parlatsınlar ki, yüzeyinde kendimizi görebilelim. Ne var ki, benim lisedeyken ne yaptığım umurumda bile değil! ilk gençliğimden beri, hatta çocukluğumdan beri, benim istediğim bambaşka bir şeydi: Dostluğun, değer olarak tüm öteki değerlerin üstünde tutulmasını özlüyordum. Şunu söylemekten hoslanıyordum: Gerçeklik ile dost arasında seçim yapmak gerektiğinde, ben her zaman dostu seçerim.
öyle bir şey varmı? koskoca bir ömrü deviren ozanlar da bulamamış dervişlerde, gün akşam olmuş ömür tükenmiş.
Yine de bulamamışlar bir dostu ve dostluğu.
Bir zamanlar var olduğuna inanılan masalımsı ve hayalimsi kavram.
Karşılıksız sevebilme sanatıdır. "Elhamdül para" kavramının yaşamın temel kavramı olduğu iki ayaklıların arasında zor bulursunuz.
uzerine o kadar cok cumle kurulabilirsiniz ki o da bisey diil film bile cekebilirsiniz isterseniz. ama bu kafi ifade etmeye: hayir demeyi ogrendikten sonra (ki cok zordur) yine de hayir demeye eriniyosaniz diyebilicekken onun icin diyemiyosaniz dostluk iste.
herkese karşı kullanıldığında beri kimsenin gerçek içeriğinden haberdar olmadığı konu.
zira "dost" olarak adlandırdıklarım , türlü sebeplerle kendimi kaybettiğim zamanlarda kaybedilenler listeme adlarını yazmakta gecikmediler.
Oysa kimi zaman sırf onları kazanmak adına "kendimden" bile kayıplar vermiştim bile bile...
Öte yandan ben kendimi kaybederken dahi yanımda olmayanlar ve gerekçe olarak kayıplarımdan dolayı benden uzaklaşanlar "dost" olarak adlandırabilir miydi gerçekten ?
Belki de dost kazanmak isterken kendimden bilinçli olarak kaybettiklerime üzülmek yerine , kendimi kaybettiğimde yanımdan uzaklaşan dostlarımın gerçekten dost olarak adlandırılamayacaklarını anlama yetisini kazandığıma sevinmeliyim...
dostluk, her şart altında yanyana olmaktır. yargılamadan, kötülük düşünmeden, sonsuz sevgi ve sadakatle birine değer vermektir. iyi ve kötü günlerde, her zaman yardıma hazır olmak, karşıdaki insanın mutluluğunu istemektir. zaman gelir unutulmak ama kızamamak, zaman gelir hep akılda olmak ama unutmaktır. ve dostluk paylaşmaktır. zamanı, acıyı, sevinci, hüznü, kederi, mutluluğu, hayatı...
dün gece saat sabah 3 te eve girmeme neden olan hadisedir. Varsın uykusuz kalayım dostuma uykularda canımda feda olsun. işte böyle bir tanıdığınız kimse varsa hem gerçek dostsunuzdur. Hemde gerçek bir dost bulmuşsunuzdur.
yüreğinizde gerçek dostları çekecek bir mıknatıs vardır. o mıknatıs, düşüncelerinizde ilk önce başkalarının yer almasıdır. başkaları için yaşamayı öğrendiğinizde onlar da sizin için yaşayacaktır.
ben, biraraya gelen insanların, sertçe, erkekçe konuşmalarını isterim. dostlar arasındaki bağlar sert, yırtıcı olmalı: nasıl ki aşk da ısırmalar, kanatmalar ister! dostluk kavgacı olmadı mı, sağlam ve cömert de değildir.nazlı, yapmacık bir hava, birini kırma korkusu dostluğa rahat nefes aldırmaz
bir adam yaratmak adlı eserinde necip fazıl'ın şöyle andığı bir çeşit ilişki:
"Bana dostum kelimesini söyleme! Ellerimde bir karıncalanma duyuyorum. Bu kelimeyi işitmeyeyim. Parmaklarım bir şeyi sıkmak istiyor. Dostlarım mâlum! Düşmanımı tanımak istiyorum. Ben senin düşmanınım diyecek kadar namus aptalı kim var? Onu bulmak, ayaklarına kapanmak istiyorum. Dostluk; o bir maymuncuk, o bir hırsız anahtarı. Evimizin kapısını açıyor, ruhumuzun kapısını açıyor, ne bulursa yakıp kül ediyor. Ne bulursa pazarda satıyor. Beni upuzun bir tabuta yatıracakları gün, arkamdan gelecek dostlarım değil; kefenimin hırsızlarıdır."
dublörün dilemması adlı eserinde ise murat menteş şöyle der:
"Dostlarımız, biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşenen insanlardır!"
Dost ve dostluk dediğimiz, çokluk ruhlarımızın beraber olmasını sağlayan bir raslantı ya da zorunlulukla edindiğimiz ilintiler, yakınlıklardır. Benim anlattığım dostlukta ruhlar o kadar derinden uyuşmuş, karışmış kaynaşmıştır ki onları birleştiren dikişi silip süpürmüş ve artık bulamaz olmuşlardır. Onu (Etienne de la Boetie: Montaigne'in en iyi dostu. iyi yürekliliği ve bazı şiirleriyle tanınmıştır.) niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim.
Ruhlarımız o kadar sıkı bir birliktelikle yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli yanlarına kadar birbirine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu benimki kadar tanımakla kalmıyor, kendimden çok ona güvenecek hale geliyordum.
Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın, eli dizginde yürümesi gerekir: Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Chilon (Eski Yunanistan'ın ünlü bilgelerinden biri.) dermiş ki:
«Onu (dostunuzu), bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin.»
Benim anlattığım yüksek ve yalın dostluk için hiç yerinde olmayan bu davranış, öteki dostluklara uyabilir. Bunlar için, Aristoteles'in sık sık tekrarladığı şu sözü de kullanabiliriz:
«Ey dostlarım, dünyada dost yoktur...»
Onsuz yorgun ve bezgin sürüklenip gidiyorum: Tattığım zevkler bile, beni avutacak yerde ölümünün acısını daha fazla artırıyor. Biz her şeyde birbirimizin yarısı idik; şimdi ben onun payını çalar gibi oluyorum:
Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden yoksun kalınca,
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim. (Terentius)
Her işte onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki şimdi artık yarım bir varlık gibiyim.
Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından yoksun yaşamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük.
Ne yapsam, ne düşünsem onun eksikliğini duyuyorum. O da benim için elbette aynı şeyi duyardı. Çünkü o, diğer bütün değerlerinde olduğu gibi dostluk duygusunda da benden kat kat üstündü.
Evine gittiğin de sormadan buzdolabını açabildiğin, yatağına yayılabildiğin, buz gibi havada sırf sen seviyosun diye çayını veren, 'asla yapmam' dediği istisnaları senin için yapan, kendi gölgesinden korktuğu halde seninle korku filmi izleyip çığlığıyla salonu birbirine katan, gecenin kör vakti sırf dertleşmek için uyandıdığında pür dikkat seni dinleyen, tartıştığında nazını çekendir.
Arkadaştan öte bir kavramdır.
"Gülerken herkes eşlik eder, ya ağlarken. Başarılara herkes ortak olur, ya yenilgilere. Öyle bir dost edin ki; kötü gün kapını çalınca kapıya seninle beraber baksın."
Dostluk konusunda düşündüğüm zaman, hep şu noktayı gözönünde tutmalı diye düşünürüm: Acaba dostluğu arattıran sebep güçsüzlük veya ihtiyaç mıdır? Acaba karşılıklı yardımlaşmaya girişirken insanların amacı tek başlarına pek başaramayacakları şeyi bir başkasının yardımıyla elde etmek, sırası gelince karşılığını yapmak mıdır? Yoksa bu yardımlaşma dostluğun özelliğidir de, dostluğun daha derin, daha asil, sırf doğanın (tabiatın) yarattığı başka bir neden mi vardır? Dostluğa adını veren sevgi, insanların yakınlık duygularıyla birbirine bağlanmasında başlıca nedendir. Çünkü çıkarlar çok kez kendine dost süsü veren ve durum gerektirdiği için saygı, ilgi gösteren insanlardan bile elde edilebilir, oysaki dostlukta hiçbir şey yalan ve yapmacık değildir, her şey gerçektir ve içten gelir. Bu yüzden, sanırım, dostluğu gereksinme (ihtiyaç) değil, doğa yaratır. Dostluğun doğuşunda, ondan ne çıkarlar elde edileceği düşüncesinden çok, ruhların sevgi ve bağlanması var. (cicero)
Dostları olmalı insanın;
Ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.
Düşünmediklerini düşündüren,
Seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,
Gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,
Yolunu ışıtan ustan olmalı.
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini.
Sana vermeli soğuk bir kış gününde üzerindeki tek gömleğini...
ben ağlamaklıyken '.... yeter ki ıslak ıslak bakma öyle' diyen sanmıştım.ama ben de yanılmışım...artık adını koymak istemediğim güzel insanlıktır,yıllara meydan okuyan...
diyelim ki dostluk aynı düşünebilmektir. aynı düşündüğün birisiyle farklı olarak ne paylaşabileceksin peki? bu değil heralde dostluk? diyelim ki dostluk paylaşabilmektir. onda yoksa sen verirsin, sen de yoksa o verir. pek tabi hiç bir menfi amaç yoktur burda. her şey çok güzel. verecek bir şeyi olmayan ne sunacak peki? fikrini mi. aynı fikirlere sahip olan bu insanlar neyi paylaşacaklar? peki öyleyse, zıt fikirlere sahip olan insanlara dost desek... e o zaman da çatışmalar, zıtlıklar, anlaşmazlıklar çıkmaz mı? ortak bir nokta mutlaka bulunur diye avutsak, herkesle en az bir ortak nokta bulunamaz mı? evet pek tabi bulunur. o zaman bu da değil dostluk.
ne peki ne? nedir bu dostluk canım?